Ne zamandan beri büyük ulus devletlerin diş politikası insani kriterlere göre belirleniyor ki? Mesele şu değil mi: Alman hükümeti hazırladığı planla "Irak işgal edilecekse bunu biz yaparız, daha dikkatli, daha az insan öldürerek yaparız" demekte. Savaş gerçekten önlenmek istenmiyor. Schröder hükümeti bir yandan da ABD´ye ve İngiltere´ye, BM yetkisi olmadan Irak´a saldırmaları halinde bile Alman topraklarındaki üsleri kullanma izni verdi.
Ufak ama önemli bir detay daha: Almanya´da on yıllardır ilk kez savaş karşıtları "askeri vatana ihanete teşvik" suçundan ("Fahnenflucht") tutuklandı! Bağdat´a giden ve Türkiye´ye de gelen ünlü müzisyen Konstantin Wecker hakkında, Alman askerlerini savaşa katılmamaları için yaptığı çağrıdan ötürü dava açılırken, muhaliflerin ünlü isimlerinden Tobias Pflüger de bir gösterinin ardından dün metroya binerken on sivil Alman polisince yaka paça götürüldü. Gerekçe ayni: Askeri ordudan kaçmaya çağırmak.
Öte yandan Alman ordusunun Afganistan´da Hollanda´yla beraber ISAF komutasını devralması, oradaki "profesyonelliği" Alman medyasınca övüle övüle bitirilemiyor. Geçende Gündüz Vassaf´in Radikal´de yazdığı gibi, Orwell´in 1984 romanında Savaş veya Savunma Bakanlıkları yoktu artık, "Barış Bakanlığı" vardı. Alman medyasını izlerseniz Alman ordusunun da aslında askerden değil "barış birlikleri"nden oluştuğu, savaşmadığı, bunun ne olduğunu bile bilmediği, hatta silah yerine cebinde karanfil, yiyecek. oyuncak, sinema bileti filan taşıdığı duygusuna kapılabilirsiniz.
Alman sosyal demokratlar, ABD´ye açıkça meydan okur gözükerek medyanın geniş kesiminin ve muhafazakar-liberal muhalefetin bütün şimşeklerini de üstlerine çektiler. Almanya, sonuçta ABD ile aynı "Bati" gemisinde olduğunun ve bir gün ABD´nin gücüne pekala muhtaç olabileceğinin bilincinde, Washington´a "Anladım, tek efendi olmak istiyorsun, ama bizi de bu kadar küçümseme" demeye çalışıyor. Bundan fazlasına Almanya´nin ne askeri ne politik olarak zaten gücü yok.
Zaten AB de son 20 yıldır hep bunu söylemesine rağmen bir türlü o ünlü "ortak dış politika"sını geliştiremedi, çünkü tek tek ulus devletler kendi çıkarlarını gütmeyi doğal olarak sürdürüyor. New York Times´in ünlü muhafazakar kalemi William Safire´in kösesinde bıkmadan yazdığı gibi, Fransa Basra Körfezi´ne Charles-de-Gaulle uçak gemisini yollayıp savaşa son anda atlama hazırlığını yaptı. Amerikalılar, Fransızlarla gecen sonbaharda Irak´a saldırı konusunda anlaştıklarını belirtiyor. Fransa, petrolü salt Anglosakson şirketlere bırakmak niyetinde değil. Gerek Fransa, gerekse Almanya Irak´in ve Ortadoğu´nun "yeniden şekillendirilmesi"nde devre dışı kalmaktan korkuyor.
Petrol şirketleri olmayan ama Ortadoğu´yu kendi pazarları olarak gören Almanya ABD´nin savaşını istemiyor. Öte yanda Arap ülkelerindeki despotik rejimlerin yıkılarak yerine sözüm ona demokratik idarelerin kurulmasını, böylece ticaretin artmasını istiyor. Almanya şimdiden Ortadoğu ülkelerinden birçoğunun baş mamul mal sağlayıcısı. Bu yüzden Berlin, ABD saldırısını gerçekten önlemek için ciddi bir girişimde bulunmadı şimdiye kadar. Alman hükümetinin hesabi söyle: ABD nasılsa saldıracak. Biz savaşa karşı çıkarsak Ortadoğu toplumlarında sempati kazanırız, ilişkilerimizi ilerletiriz. ABD nasılsa birkaç yıl sonra çekilecek. O zaman biz, "Zaten size saldırıyı da istememiştik" diyerek, kurduğumuz iyi ilişki temelinde bölgedeki ağırlığımızı yeniden kurarız.
Almanya, Ortadoğu´da çok yoğun dış politikalar sürdürüyor ve bunları think-tank´leri Stiftung Wissenschaft und Politik (SWP) gibi kuruluşların "Arap Elitleri" türünden "projeleri" ile de temellendiriyor (bu projede yeni yetişmekte olan Arap elitlerinin politik, sosyal, kültürel eğilimleri araştırılıyor).
Irak da Almanya´nın savaş karşıtlığının ne tür beklentilere bağlı olduğunun farkında. Irak yönetimi, ünlü İngiliz finans gazetesi Financial Times´in Almanya baskısına dün verdiği mesajla Almanya´ya ABD karşıtı politikası için "ödül" vaat etti. Gazetenin dünkü nüshasında yayımlanan habere göre, Irak´in Berlin Büyükelçisi söyle dedi: "Alman şirketlerine en büyük önceliği sağlayacağız. Onları Irak´ta bir numara yapacağız. Böylece Almanya´da binlerce yeni işyeri açılacak."
Financial Times Deutschland haberi umutla söyle yorumluyor: "Eğer savaş olmazsa Almanya Irak´ta en çok is yapan ülke haline gelecek. Irak, petrol ve enerji sektöründe 2 milyar Euro tutarında ihalenin Almanlara ayrıldığını bildirdi." Bu yıl iki ülke arasındaki ticaret hacminin gecen yıllara göre 10 kat artarak 3 milyar Euro´ya çıkacağını yazan gazete, hedefin 4 milyar Euro olduğunu yazıyor. Bu rakama sadece Iran-Irak savası sırasında ulaşıldığını ekleyerek. Gazetenin söylemediği şey: Irak´ı Alman şirketleri silahlandırdığı için ikili ticaret bu boyuta çıkmıştı.
Irak elçiliği Alman hükümetine sunu da öneriyor: Ambargo yüzünden çoğu anlaşmaya Birleşmiş Milletler Ambargo Komisyonu´nun izni lazım. Ne raslantı ki, Almanya Ocak ayından beri BM Ambargo Komisyonu´nun başkanı. O halde Berlin, Alman şirketlerinin başvurularına biraz "kolaylık" gösteriversin.
Ve sürpriz: Irak´in Berlin büyükelçisinin Financial Times´a söylediklerinden, Bağdat´ın BM işgaline bile "sıcak bakacağı" ortaya çıkıyor: "BM askerleri gelebilir ülkemize, neden olmasın." Üstelik Alman önerisi Saddam´ın yönetimde kalmasını da içeriyor. Yani Irak yönetimi, hayatta kalabilmek uğruna pekala önümüzdeki günlerde "Ben BM askerlerinin gelişini ve silah müfettişi sayısının artırılmasını kabul ediyorum" diyebilir.
Son bir hatırlatma: Hükümete ortak olan Yeşiller´in şefi ve Dışişleri Bakanı, Schröder´in ABD´ye bu kadar sert çıkmasından rahatsız. Fischer, "daha esnek" bir politika gütmek, "müttefiklerimizi kızdırmamak" istediğini defalarca belirtti. Fischer, Almanya´nın geçici üye olduğu BM Güvenlik Konseyi´nde Irak saldırısına "evet" oyu vermesi "opsiyonu"nu acık bırakmaktan yana; sosyal demokrat Schröder ise yaptığı konuşmalarla bu kapıyı kapattı. Bu da Yeşiller´in elim tarihinde yeni bir dipnot. (DZ/EK)