24 Nisan’a dair bir okuma listesi

24 Nisan 1915 günü İstanbul’daki Ermeni aydınları, siyasetçileri ve sanatçıları tutuklanıp, geri dönüşü olmayan bir sürgüne gönderildi.
Sonraki dönemde ise Ermeniler kitlesel olarak ölüme sevk edilerek, sürgün ve ölümler bir halkın kaderi haline geldi. Bu konuda yazılmış son derece önemli eserler vardır.
24 Nisan sadece bir anma günü değil, öğrenme, hatırlama ve daha iyi bir yaşam için mücadelenin önemini benimseme günüdür.
Bu nedenle bazı metinleri (bazen de yeniden) okumayı önerdim. Burada önerilen kitaplar, adlarını burada anamadığım diğer önemli eserlerin de okunmasına öncülük etmesi amacıyla tavsiye ettim.
Musa Dağında Kırk Gün – Franz Werfel
“Buraya nasıl geldim?” sorusunu Gabriel Bagratyan, aslında yalnızca kendi hâli için değil, bütün halkı için yöneltir.
Terry Eagleton, kitapların açılışlarını incelendiğinde (how to read literature) şu ifadeye dikkat çeker: “Edebi açılışların da kesin bir nitelik taşıdığı bir anlam vardır.” Kitabın sonunda hikâyenin bir sona kavuşması kesinlik taşırken, giriş kısmı belki de daha ağır bir sorumluluk üstlenir.
Çünkü okuyucuyu bir gerçekliğin içine götüren ve o gerçekliğin öncesinde yaşanan tüm olayları yansıtan bir başlangıç cümlesi, ancak bu kadar net sunulabilir. Bizi kendi anlattığı hikâyeye çekerken, Franz Werfel, olayların öncesini de açıklanması gereken bir konu olarak ortaya koyar. Biz 24 Nisan’a nasıl geldik?
Yıkıntılar Arasında - Zabel Yaseyan
1909 yılında Adana’da onbinlerce Ermeni’nin öldürülmesi, kendini savunmak zorunda kalan Ermenilerin mahkemelerde suçlu ilan edilmesi, Osmanlı Devleti’nin bu süreçteki rolü, failleri koruma siyaseti ve Patrikhane’nin tutumundaki değişim, Zabel Yesayan’ı bölgeye gidip tanıklığını kitaba aktarmaya yöneltir. Ezilenlerin yaşadıklarının şarkılara ve sözlü kültüre yansıması daha sık görülürken, bunların yazıya geçirilmesi çok daha sonra gerçekleşir.
Bu tür acılar, dinsel kurtuluş ve acının tanımını şekillendiren deneyimlere dönüşür. Ancak Zabel Yesayan’la birlikte, dünya tarihinde belki de ilk kez, bir katliamın neredeyse eşzamanlı olarak bir kurban tarafından böylesine detaylı ve çok yönlü aktarılmasına tanık oluyoruz.
Yani, kendi türünün ilk örneği —belki de en güçlü temsilcisi— sayılabilecek bu kitap, 1909’da yazılmıştır. 1915’e giden süreçte Adana katliamı, yaşanacakların habercisi olurken, kitlesel linç ve devlet eliyle yürütülen şiddet arasındaki ilişkiyi de gözler önüne serer.
Outcasting Armenians: Tanzimat of the Provinces - Talin Suciyan
Yakın dönemde Türkçe baskısının yayımlanması beklenen bu kitap, Osmanlı tarihçiliğinde modernleşmenin temellerinin atıldığı iddia edilen Tanzimat döneminde, gerçekte nasıl toprak gaspına giden bir sürecin yaşandığını ve Ermenilerin haklarının engellendiğini gözler önüne seren bir çalışmadır. Ermenilerin Osmanlı toplumu içindeki statü ve yaşamlarını ayrıntılı biçimde inceleyerek “ezilenlerin tarihi”ne önemli bir katkı sunar.
Osmanlı’daki Ermenilerin deneyimleriyle diğer Hristiyan ve Yahudi topluluklarının kaderleri arasındaki ortak noktaları vurgulayan eser, genellikle ihmal edilen Ermeni kaynaklarına dayanmaktadır. Bu noktada, Ermenilerin maruz kaldığı baskıların birçoğuna diğer Hristiyan ve Yahudi halkların da maruz kaldığını belirtmek gerekir.
Ayrıca 24 Nisan’ın, ilkel sermaye birikimi çerçevesinde birkaç dalga hâlinde hazırlanan bir “yok ediliş” olduğunu göstermesi açısından da dikkat çekicidir.
İstanbul’un Ermeni Amiralar Sınıfı - Hagop L. Barsoumian
Osmanlı tarihçiliğinin bir devlet anlatısı olduğunu en açık biçimde gösteren önemli eserlerden biri de bu kitaptır.
Devlet arşivleri ve resmî bakış açısıyla kaleme alınan kitaplarda tarih, ancak iktidarın izin verdiği ölçüde yazılabilir. Bu sadece akademik bir tartışma değil, çünkü buradaki tartışmalarla biçimlenmiş resmi tarih tezleri topluma dayatılmaktadır.
Hagop L. Barsoumian, bu kitabında Amiraların tarihini anlatırken, Osmanlı ekonomisinin nasıl işlediğini okuyucuya oldukça net bir şekilde aktarmaktadır. Eğer 24 Nisan’ı anlamanın yolu, onu ortaya çıkaran toplumsal koşulları ve tarihi bilmekten geçiyorsa, bu tarihi ortaya koyan en değerli kaynaklardan biri de kuşkusuz bu eserdir.
Tarih Kavramı Üzerine Tezler/Walter Benjamin
Walter Benjamin, tarih üzerine tezlerinde, ezilenlerin geleneğinin bize “olağanüstü hâl”in gerçekte kural olduğunu öğrettiğini söyler.
Devlet, tutuklamalar, cinayetler ve baskılarla geniş kitlelere karşı siyasetin yöntemlerini uyguladığında, tam da bu uyarı sayesinde durumun şaşkınlığına kapılmaktan kurtuluruz. Walter Benjamin, “Bu durum yeni değil, algınız yeni,” der gibidir bize.
Tarihin efendiler tarafından anlatılmasının karşısında, ancak ezilenlerin kendi anlatılarıyla hakikate ulaşılabileceğini de gösterir. Bu yalın gerçek, neredeyse tüm Osmanlı tarihçiliğini geçersiz kılabilecek güçtedir. 24 Nisan 1915’i anlamak için Tarih Tezlerini yeniden veya ilk kez okumayı düşünmek gerek.
Yukarı Fırat Ermenileri 1915 ve Dersim - Hovsep Hayreni / Ermeni Ulusal Demokratik Hareketi ve 1915 Soykırımı - Recep Maraşlı / Cumhuriyet’te Ermeni ve Rum Mallarının türkleştirilmesi /Ermeni Soykırımı - Raymond Kevorkian
Buradaki dört farklı kitap, son derece geniş kaynakları, bilgileri ve isimleri bir araya getiriyor; birbirini tamamlayan bir bütünlük içinde okunması, toplumsal gerçekliği anlamak bakımından büyük önem taşıyor.
Bunları birlikte okumak, Dersim ve Tarihî Ermeni Platosu üzerine yoğun bir bakış sunarken, İstanbul merkezli mülk ve sermaye gaspını da hesaba katarak olayları daha kapsamlı biçimde kavramamıza yardımcı olur.
Ermeni Soykırımı adlı kitap ise bu sürecin birbirine bağlı kronolojik ve politik ilişkilerini kavrama yolunda önemli bir kaynak işlevi görüyor. İnkarın güçlü dinamiklerle ayakta tutulmaya çalışıldığı bir sistemde, bu dört kitap gerçeğe yaklaşmak konusunda bizlere büyük destek sunmaktadır. İlkel sermaye birikimi, pasif devrim ve sürekli devrim gibi kavramların, eserlerdeki kaynaklar ışığında yeniden yorumlanması ise önümüzdeki dönemin önemli bir görevi olarak okuyucusunu beklemektedir.
Paramazlar - Yetvart Çopuryan
Bu kitap, 1921 yılında İstanbul’da Ermenice basılmış orijinal bir esere dayanılarak oluşturulmuştur. İlk baskıda “Darağacında 20 Kişi” başlığıyla yayımlanan eser, özellikle dönemin siyasi ve sosyal ortamını; Ermeni devrimci hareketiyle sosyalist direnişin izlerini gün yüzüne çıkaran materyallerden derlenmiştir.
Kitap, arşiv belgeleri, gazete yazıları, tanıklık notları ve sözlü tarih gibi kaynakların bir araya getirilmesiyle hazırlanmış; orijinal metindeki dil ve üslup korunarak, Türk okurlarının anlayabileceği biçimde çevirmen Aris Nalcı tarafından aktarılmıştır.
Derleyen Yetvari Çapuryan’ın titiz çalışmaları sayesinde eser, orijinal Ermenice baskıdan edinilen materyallerin ek açıklamalar, notlar ve eklemelerle zenginleştirilmesiyle bugünkü hâlini almıştır. Bu süreç, hem kaybolmaya yüz tutmuş orijinal belgelerin korunmasına hem de Ermeni devrimci hareketi ve soykırım olaylarının daha geniş kitlelere ulaşmasına katkıda bulunmaktadır. Kahramanlık haçını Golgotha tepesine doğru sırtlamış Ermenilik kavramını Paramaz kullanırken, bu kavramı daha sonra yeniden göreceğiz.
Ermenilerin Golgothası - Krigoris Balakyan
1915’te İstanbul’da tutuklanıp ölüm yolculuğuna gönderilen rahip Krigoris Balakyan, yolda bizzat tanık olduğu katliam ve sürgünleri Ermenilerin Golgothası adlı eserinde dile getirir.
Paramaz’dan tanıdığımız kavram olan “Golgotha” Hıristiyanlıkta İsa’nın çarmıha gerildiği yeri simgeler ve bu kitapta Ermenilerin çarmıha gerildiği süreci sembolize eder. Balakyan, Osmanlı topraklarında yürütülen sistematik katliamın en dehşet verici yönlerini betimlemekle kalmaz; kendi hayatta kalma mücadelesini, rastladığı sayısız kurbanın hikâyesiyle birlikte aktarır.
Hem çağdaş tanıkların anlatılarına hem de orijinal belge ve kaynaklara dayanan bu eser, Ermeni Soykırımı’nın en çarpıcı ve detaylı tanıklıklarından biri olmuştur. (Ölüme Kıl Payı - Hampartsum Çitçiyan'ın Anıları - kitabı gibi anı kitapları, tanıklık ederek soykırımı anlatmakta)
Deliliğin Arkelojisi - Rita Soulahian Kuyumjian
Gomidas, bir başka müzik mümkündürün sembolüdür. Ermenice, Türkçe ve Kürtçe gibi şarkıları orjinal dillerinde kayıt altına tutan Gomidas’ın yerini daha sonra Muzaffer Sarısözen gibi isimlere bırakmıştır, artık şarkılar ve ezgiler çok dilli değil, uydurdukları Türkçedir. Gomidas’ın psikoloji dünyasının sınırlarında gezer iken, 1915 Soykırımında kendimizi tekrar tekrar buluyoruz.
Makaleler
Soykırım hikâyesi, bu topraklarda aynı zamanda bilhassa ninelerin hikâyesidir. Hrant Dink’in de dediği gibi “her Ermeni bir belgedir” ve gerçekliğini korumaktadır.
Mutlu insanlar birbirine benzerken, soykırım mağduru Ermenilerin mutsuzluk ve üzüntüleri kendine özgüdür. Bu nedenle, uzun soluklu okumaların yanı sıra aile hikâyelerinin anlatıldığı üç makaleyi de öneriyorum:
- Mahmut Konuk: Dedem Vartan Ve Ailemin Kısa Öyküsü
- Patrik Estukyan: Bizim İstanbulluluğumuz 1915'te Başladı
- Fethiye Çetin: O günler gitsin, bir daha geri gelmesin
Bonus: Şarkılar
Kimseye Etmem şikayet / Şevval Sam
Kemani Sarkis Efendi’nin bu güzel şarkısı günümüzde bazı çarpıtmalara maruz kalmaktadır. Şarkının “Zulmet” kısmı “Vuslat” şeklinde değiştirilerek, uydurma yazarların adları öne sürülmekte ve 1921’de Türkiye’yi terk eden Sarkis Efendi’nin eserinin orijinali korunmamaktadır. Oysa şarkıyı aslına uygun icra etmek bile inkâr siyasetine karşı önemli bir duruş niteliği taşıyabilir.
Şevval Sam’ın sesinden, özgün metne sadık bir yorumla dinlemek isteyenler için buraya bırakıyorum.
Gomidas-Grung- Sako Ketenjian
Grung (turna), bu toprakların dini ve kültürel motiflerinde en sık rastladığımız canlılardan biridir ve Gomidas’ın şarkısında da kendine yer buldu.
(VHY/EMK)