- 1
Genelde 1993’ten bu yana alırız çözüm-diyalog arayışlarını fakat daha erken bir dönemde, 1988’de, Turgut Özal resmi devlet görevlisi olmayan aracılar görevlendirmişti. Bu aracılar 1991’e kadar bir şekilde çalışır. Bunlardan biri de Özal’ın kardeşi Korkut Özal’dır.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın o dönem 'devlet çekinmesin, bir subayını göndersin, görüşelim' demeci bu resmi olmayan aracılar dönemine dönüktür.
- 2
1993 ateşkes süreci en bilinen, detaylarına en fazla hâkim olduğumuz bir dönem. Çünkü tüm aktörler bu süreci kendi pencerelerinden anlattı.
Dikkate değer bir nokta bence burada şudur: Genelde Özal üzerinden bir süreç olduğunu biliriz ama bu dönemde en aktif olanlardan biri de Süleyman Demirel’dir. Talabani ile Ankara’da görüşmeler ayarlar vs.
Önce 25 gün daha sonra ise süresiz uzatılan ateşkese elbette cevap verilmez.
Turgut Özal yolladığı bir haberde “Eşref Bitlis de benden yana” der. Sonrası malum…
Özal hamlesi dışında, 93 yılı hareketli olmaya devam eder.
İçişleri Bakanı İsmet Sezgin Hasan Cemal’i gönderir ve 'Üslubuna dikkat etsin, bizim sert konuşmalarımızı da dikkate almasın' mesajını iletir PKK’ye…
- 3
Devam eden yıllarda, 1995’te Çiller görüşme trafiğini devralır.
Tansu Çiller, danışmanı Ercan Yuralhan’ı (Eski Savunma Bakanı) Talabani ile iletişime geçirir. Ateşkes ve başka birkaç şey talep eder.
Sonraki süreçte Hikmet Çetin’in Öcalan ile mektuplaşmalarına tanık oluyoruz.
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz da Başbakanlığı döneminde Öcalan'la temas kurmaya çalıştı. Alev Alatlı, Mesut Yılmaz adına Avrupa’ya gitti ve arayışları yönetti.
- 4
Önemli bir durum da 1996’da Erbakan ile başlayan arayışlardır. Erbakan, Suriye hükümeti üzerinden Öcalan’a mektup yolladı.
Erbakan mektubunda "Şiddet dursun, Kürt kardeşlerimizle sorunları konuşarak çözelim" der.
Erbakan ayrıca siyasi, kültürel ve ekonomik açılımların Kürt illeri için gerekli olduğunu ifade eder. Öcalan, mektubu geri çevirmez ve olumlu yanıt verir.
TSK da burada topa girer ve Bursa Cezaevinde bulunan Sabri Ok ile Muzaffer Ayata’yı telefon üzeri Şam’la görüştürürler.
Bu noktada ilginç bir durumun da altını çizmek gerekir. Bu telefon görüşmesi MİT tarafından dinlenilip sonra kullanılır. Daha sonra dinlemeyi yapanlar açığa alınır vs. Bu süreçte MİT ve TSK farklı düşünmektedir.
Dipnot mahiyetinde, 1996-2002 arasında İmralı’da TSK ağırlıklı görüşmeler göze çarpar.
Yine bu dönemde Öcalan, farklı isimler (Çevik Bir ve İsmail Hakkı Karadayı) arasındaki açı farkını da eleştirir ve “Meseleye ciddi yaklaşmak lazım, bu öyle kolay bir iş değil” der.
- 5
MİT Müsteşar Yardımcısı Emre Taner 1999’da İmralı'ya gider ve Öcalan'a 13 soru yöneltir. Bu sorular arasında ilginç sorular da vardır.
“Barış ve kardeşlik nasıl pratikleşir?”, “Demokratik çözüm ve Demokratik Cumhuriyet'ten ne kastediliyor?”, “Ekonomik, sosyal gelişme planınız nedir?” gibi sorular var. Öcalan bu soruların bir arayış ve girişim zemini için olduğunu fark eder.
Bundan ötürü de bu sorulara hepten “yasal düzenlemeyi” işaret eder.
- 6
1999 yılı Öcalan’ın çözüme dair en yoğun şekilde yol ve yöntem önerdiği yıl da olabilir.
“Demokratik Çözüm Bildirgesi”, “Kürt Sorununda Çözüm ve Çözümsüzlük İkilemi”, “Kürt sorununa demokratik çözüm manifestosu”, “Kürt-Türk ilişkileri üzerine barış ve demokrasi konuşmaları” gibi başlıklar kamuoyu ile de paylaşılır ve bu manifestolar kitap-broşür olarak da basılır.
Bunlar dışında Kandil’e 8 mektup yazar. Birçok konu ve bağlam farklı açılardan tartışılır.
Burada bir mektupta 10 maddelik çözüm de sıralar.
- 7
2003 yılı, yani AKP’nin ilk zamanları da çok hareketli geçer.
Gelin çözümü dışarıda değil, içeride çözelim denilen yıllardır.
Öcalan, AKP seçimi kazandıktan çok kısa süre sonra Erdoğan’a çağrı yapar: "Diyalog yolu açılmalıdır. Bunun için Erdoğan'a şans tanınmalıdır. Erdoğan şayet demokratik reformlara öncülük ederse diyalog geliştirilebilir.”
Aynı yıldaki önemli bir diğer gelişme de Öcalan ve Abdullah Gül temasıdır.
Gül, Şenkal Atasagun üzerinden temas kurar ve bu sürece o Adalet Bakanı Cemil Çiçek gibi isimler de dahildir. Özetle, bir çare bulalım bu meseleye denir. Af tartışmaları da gündeme gelir.
Görüşmelerin birinde Öcalan 'Güvence nedir' diye sorunca devlet şunu söyler: 'Güvence sizin siyasi gücünüzdür' der.
2 Mart 2003'te Öcalan, MİT üzerinden o dönem Başbakan olan Abdullah Gül'e 16 sayfalık bir mektup gönderir. Cengiz Çandar o dönemi “İki Abdullah çözümü” diyerek anlatır.
Gül’ün bir cevap yazıp yazmadığı muammadır. Fakat çözüm de geliştirememiştir.
Bu dönem bir başka görüşmede Öcalan devleti başta Irak olayı olmak üzere genel durumları okuyamamakla eleştirir. Türkiye çözüme gelmezse işler sarpa sarar uyarısını yapar.
- 8
Öcalan Kasım 2004’te başka bir güncel uyarı yapar.
"Erdoğan'a mesajım olacak. Barış, söyleyeceğin iki cümleye bağlı. Her şey Erdoğan'ın elinde. 'Onurlu bir barış için demokratik çalışma imkanları açıktır, gelin kaynaşın' demesi bile yeterli. Bu iki cümle on binlerce kişinin kurtulmasını sağlayacak. Bu olmazsa ben bu konuda ufak bir rol oynamam. Bir cümle sarf etsin bu kan bitsin. Aksi durumda olumlu rol oynayamam."
- 9
2006’da Öcalan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve TBMM Başkanı Bülent Annç'a mektup yazar. Biri 8 diğer 11 sayfadır.
Sezer’e yazılan mektupta Amasya Tamimi hatırlatılır.
2009’a gelindiğinde Öcalan yüzlerce gelişme-görüşme ve olan biten içinde şunu der: “Bu sorunun çözümüne katkı sunabilmem için önümün açılması lazım. İşimin kolaylaştırılması lazım”
23 Ekim 2009 tarihli bir avukat görüşmesinde de yol haritasına dair üç aşamalı bir hatırlatma ile şu mesaj iletilir:
“Birinci aşama, devlet Kürtlerin tüm haklarını güvence altına alacak, güvence verecek. Bu aşamada çatışmasızlık ortamı oluşturulacak. Devlet Kürtlerin kendi kendini yönetmesine imkân tanıyacak. Bu olursa ikinci aşama olarak sınır dışına çekilme olacak. Üçüncü aşama olarak da devlet verdiği güvenceyi hukuki mevzuata yansıtacak. Devlet bunu yaptığı oranda da geri dönüşler başlayacak”
2009 Oslo ve sonrası ise bambaşka bir deneyim. Yakın dönem olduğu için hafızalarda kısmen tazedir. Girmeye gerek yok.
Yukarıda dokuz madde ile anlatmaya çalıştığım meseleler, birkaç şeyi ifade etmek içindir.
a) Bugün ısrarla “yeni bir süreç olacak, farklı bir şey olacak” denilip duruyor. Geçmişin deneyim hafızasına bakıldığında ise neredeyse denenmeyen, söylenmeyen yol ve söz kalmamış.
b) Mesele niyette takılıp kalmış her dönem. Bir de dönemlerin ruhunun estirdiği rüzgâra göre görüşmeler ya kurban edilmiş ya da düşük tonda tutulmuş.
c) 2010 öncesi yıllarda AKP genel olarak çözümde yana profil çizerken, TSK’yı aşma gücünün olmadığını da ifade eder. Peki bugün? Bugün böyle bir sorun var mı? Sadece askeri bir birim değil, muhalefetin de ilk defa en üst perdeden ve yoğunlukta destek verdiği başka bir dönem olmamıştı. Muazzam bir şans kapıda öylece duruyor.
d) Öcalan’ın yeğeni vekil Ömer Öcalan ile görüşmesi sonrası ifade edilen teorik-pratik güç, çatışma zemininden hukuki zemine geçilmesi vurguları, yukarıda da aralara aldığım farklı dönemlerdeki açıklamalar ışığında da görüleceği üzere aynı yerdeyiz. Öcalan yine hukuki zemine geçilmesi gerektiğini, durumun ciddi olduğunu ve esas aktörlerin cesur olup iki kelime söylemesi, irade ortaya koyması gerektiğini 2025 yılı ağzında söylüyor. O halde, özce, biz yeni bir şeyi denemiyoruz. Yeni olacak olan şey “irade” farkı olabilir. Bu da devlet cephesidir. Tüm toplumun da yüzünü çevirdiği yer burasıdır.
e) 1999’da devlet İmralı Adası'na gidip “Barış ve kardeşlik nasıl pratikleşir?” sorusunu sormuş. Buna cevap olarak binlerce sayfalık yol haritaları, mektuplar, çözümlemeler ve dönem dönem de pratik adımlar sunulmuş. Kürtlerin bu soruya cevabı var fakat devlet aklının cevabı ve bu soru şahsında niyeti ne henüz bilmiyoruz.
(HA)
(ÖA/HA)