Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden Prof. Dr. Melek Göregenli'yle 25 yıl sonra YÖK'ü konuştuk. Göregenli, YÖK'ün ıslah edilebilir bir kurum olmadığını, bütünüyle kaldırılması gerektiğini, yeni üniversite anlayış(lar)ının tartışmaya açılması, bunun da bütün tarafların etkin katılımıyla olabileceğini gerektiğini söylüyor.
YÖK akademik özgürlük algısını nasıl değiştirdi?
YÖK, 12 Eylül Askeri Darbesi'nin Türkiye'yi genel olarak değiştirme projesinin eğitim alanına yönelik sistemli girişimi olarak düşünülebilir. YÖK'ten önceki akademik özgürlük anlayışının ne olduğu konusu başka bir tartışma konusu; ama YÖK'ten sonra ülke için genel olarak özgürlükten ne kadar söz edilebilirse üniversite için de o kadar özgürlükten söz edilebilir.
Askerlerin doğrudan ya da daha sonraları dolaylı olarak yönettikleri bir ülkede ancak emirlere uyma özgürlüğü söz konusudur. YÖK, üniversiteleri bütünüyle hiyerarşik merkezi bir yönetim anlayışıyla yeniden örgütledi ve herkes kendisinden bir üsttekini kollayarak hizaya girdi, çoğunlukla üstler ne yapılması gerektiğini açıkça söylemeseler bile. Askeri tahakküm bu hiyerarşik yapı aracılığıyla hayata geçirildi.
Ben, 80'li yılların sonlarında üniversitede çalışmaya başladım; ilk ve hâlâ geçerli olduğunu düşündüğüm gözlemim şudur: Merkezi bir tahakküm bir kez oluşturulduğunda, içeriğe dair bir müdahale gerekmiyor, sistem kendiliğinden işliyor; yıllar geçtikçe itaat ve suç ortaklığına dayalı bir yapı kendi insan ve bilim anlayışını yaratıyor. Bunun kısmen de olsa dışında kalabilmek ancak hiç değilse delilere tahammülü olan bir köyde yaşama şansına sahipseniz, köyün delisi konumuyla mümkün.
Akademisyenlerin, öğrencilerin, üniversite çalışanlarının YÖK'ten kaynaklanan en yakıcı sorunları neler?
Genel olarak bir sorun yaşandığını ya da yaşanan sorunların ne kadarının YÖK'ten kaynaklandığının ayırt edilebildiğini sanmıyorum. Başka bir üniversite ve özgür düşünme ve bilim tasavvurunun mümkün olduğunun çoğunluk tarafından farkında olunduğunu, bunun üzerinde düşünüldüğünü de sanmıyorum. Çocuklar ilk ve orta öğretimde, büyük ölçüde sistemin beklentilerine uygun hale geliyorlar; üniversite çalışanları da -akademisyenler dahil- ya sisteme ayak uyduruyoruz ya pragmatist kaçış yolları buluyoruz ya da küçük adacıklar oluşturup kendimizi temiz kaldığımıza inandırmaya çalışıyoruz. İsyan edenlere -çoğunlukla çocuklar- ne olduğunu ise biliyoruz.
En yakıcı sorunumuz nasıl bir üniversite, nasıl bir eğitim, nasıl bir bilim ve nasıl bir çalışma ortamı istediğimizin asla bizim irademize bağlı olarak belirlenmemesi, bizlere soruluyor gibi yapıldığında ise bunun sadece bir aldatmaca olduğunu yaşayarak öğrenmiş olmamız.
YÖK özellikle sizin alanınızdaki akademik çalışmaları nasıl değiştirdi?
Sadece benim alanım olan sosyal psikoloji açısından değil neredeyse bütün sosyal bilim alanları için bu sorunun yanıtını basit bir soruyla verebilirim: Türkiye'nin hangi yakıcı sosyal sorununa sosyal bilimlerin yerel, bağlamsal ve bu coğrafyaya özgü bir çözümü olabilmiştir?
Son yıllarda AB süreci nedeniyle politik ortamın göreceli olarak rahatlamasıyla yazılabilen politik denemelerin dışında çok az sayıda çözüm arayan ve üreten araştırma bulabilirsiniz; YÖK, sosyal bilimleri çoğunlukla batılı kaynakları tefsir etme işine dönüştürmüştür.
On binlerce insanın yaşamını yitirdiği bir çatışma ortamının, genel olarak şiddetin, her türden "göç"ün, yoksulluğun, toplumun döneme göre değişen nedenlerle kutuplaşmasının, türlü çeşit ayrımcılığın yaşandığı bir ülkede, dinlenmeyeceğini bilseler bile sosyal bilimcilerin çözüm için söylemekte ısrar ettikleri pek az söz bulabilirsiniz.
YÖK sistemi, hangi konuların çalışılmaması ya da nasıl çalışılması gerektiğini belki hiç açıkça ilan etmedi ama bizler sosyal bilimci sezgilerimizi çok iyi kullanarak anladık. Benim de sonuna kadar savunduğum akademik niteliğin öncelikli olması kavramı şimdilerde, araştırmaların bulgularının hayata geçirilebilir olmasıyla değil, kaç puan ettiğiyle ölçülüyor.
Akademik özgürlük ve demokrasi için atılması gereken en acil adımlar neler?
YÖK'ün islah edilebilir bir sistem ve kurum olduğunu düşünmüyorum. Bütünüyle kaldırılmalı. Bütün tarafların etkin katılımıyla yeni bir - belki de birden fazla- üniversite anlayışının tartışmaya açılması, icat edilmesi ve uygulanması gerek. (TK)