Bugün öğrenciler, parasız ve özgür bir üniversite istiyor ve 'YÖK kaldırılsın' diye 29. kez alanlara çıkmaya hazırlanıyor. YÖK, kendi internet sitesinde ifade ettiği gibi "eğitim sistemindeki yozlaşmaya dur demek için kurulmamış mıydı?" Peki o zaman bu 'anarşik' öğrencilerin derdi neydi?
Ve YÖK, Anayasa'nın kendisine verdiği yetkiyi kullanan 'bir nikah memuru'ndan daha öte nasıl bir anlam taşıyordu?
Tüm yükseköğretimden sorumlu tek kuruluş haline gelen YÖK, 6 Kasım 1981'de kurulduğunda 12 Eylül askeri darbesinin üzerinden henüz aylar geçmişti.
Artık Türkiye'de bilim, YÖK'ün elindeydi. Bir yandan YÖK'ün paralı eğitimin kapılarını aralamak için kamunun kaynak desteği ve özel sektör el ele vererek düşünmeyen öğrencilerin yetiştirmek amacıyla kurulduğu da söylendi.
Darbe de YÖK'ün 'yozlaşmaya dur dediği gibi' "ülkede akan kana, kaosa dur demek için yapılmıştı!"
Darbenin, kendine muhaliflerini yok etme stratejisini uygulamak gibi bir doğası vardır. Bu nedenle de kendini sorgulayacak yapılardan en ele avuca sığmayanı olan üniversiteleri baskı altına alınmalıydı.
'Anarşikler' en çok üniversitelerde yuvalanıyordu. Bunun önüne geçmek için YÖK, alternatifini de yok ederek, öğrencileri, hizaya sokmalı, gözü yerde olması gereken akademisyenlerin başını ezmeliydi.
1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunuyla özellikle sol görüşlü 71 üniversite personeli, YÖK tarafından görevlerinden uzaklaştırıldı.
Genelkurmay'a göre toplam 4 bin 891 kamu personeli görevden alındı, 38 profesör, 25 doçent, 10 yardımcı doçent de 1402'lik oldu.
Bu isimler arasında Rona Aybay, Mete Tunçay, Baskın Oran, Korkut Boratav, Gençay Gürsoy, Yücel Sayman, Bülent Tanör, Niyazi Öktem, Mehmet Ali Kılıçbay, Yalçın Küçük de bulunuyordu.
1996 YÖK protestosu
1990'ların ortasında her gün kitlesel eylemler oluyordu. Belki de en çok akılda kalanı 6 Kasım 1996'da düzenlenen YÖK protestosuydu. Çevik kuvvetin müdahale ettiği öğrencilerden 600'e yakını gözaltına alındı, 20 kadarı ağır yaralandı... Bir sonraki yıl ise katılımın önceki yıla oranla azaldığı gözlendi.
1996'da İstanbul Üniversitesi öğrencisi olan gazeteci arkadaşım Mine Şirin; o dönemi YÖK'ün anlamını bilmeyen ve apolitik bir öğrencinin dahi "polisler tarafından çantasının karıştırılmasından, üstünün aranmasından rahatsızlık duyabileceğini, sırf bu nedenle bile YÖK'ün kaldırılmasını isteyebileceği yıllar" olarak aktarıyor.
"Bu ucube görüntüye telsiz sesleriyle seni hafızasına kaydeden polislerin görüntüsü de eklenince politik olmasan bile 'burası üniversite mi toplama kampı mı' sorusunu aklına getirirdi."
O döneme denk gelen Susurluk, Uğur Mumcu'nun öldürülmesi, Gazi katliamı üzerinden toplumun üzerine gerilen bu büyük örtü, üniversite öğrencilerini de bastırmayı başardı.
Üniversiteler artık özel güvenlik elemanlarının polis sayıldığı, uzaklaştırmaların, soruşturmaların 50 yılı aştığı kurumlar haline geldi.
Belki de bu yüzden YÖK'ün kaldırılmasını isteyenler YÖK'ü "cuntanın üniversitelerdeki karakolu" olarak nitelendirir.
YÖK çok mu ağır ki hükümetler kaldıramadı
Turgut Özal ardından gelen partinin başına geçen Yıldırım Akbulut hükümetleri döneminde YÖK Kanunu'nun kaldırılmasını açıkça telafuz etmeseler de değişikliğe gideceğini söyleseler de bu gerçekleşmedi.
Ve sonra Süleyman Demirel, Tansu Çiller... YÖK'ün kaldırılmasına yönelik girişimleri nedense hep başarısızlıkla sonuçlandı.
Necmettin Erbakan ise "Vakıf üniversitelerinin kurulması için gerekli yasal düzenleme yapılacaktır. Yükseköğretimde yığılmaları önlemek için yükseköğretim kurumları yaygınlaştırılacaktır" diyordu. Birden çok YÖK!
Üniversitelere tam özerklik sağlanacağından bahseden Mesut Yılmaz döneminde de bu yapılmadığı gibi YÖK'ün Disiplin Yönetmeliğiyle özerklikten uzaklaşılıyor.
"Üniversiteler ile sanayi ve tarım işbirliği geliştirmesi özendirilecektir. Üniversitelerin kendi yarattıkları mali kaynakları kullanmaları kolaylaştırılacaktır."
AKP için üniversitelerde özgürlük 'türban'la sınırlı
Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) programında ise üniversiteler için "her türlü düşüncenin, demokratik ortamda, hoşgörü içinde öğretilip tartışıldığı, yasakların ve sınırlamaların olmadığı özgür bir foruma dönüştürülecektir" deniliyor.
Ancak AKP'nin 'özgür forum'dan kastının 'türban yasağının kaldırılması' olduğu bugünkü tartışmanın da zeminini oluşturduğu açık.
AKP ve YÖK arasındaki gerilimin, "laik ve Atatürkçü bir yapı" olarak tarif ettiği YÖK'ün etki alanını daraltması ve bir yandan YÖK'ün son dönem tartışmalara neden olan türban genelgesiyle yumuşadığı da ortada.
YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan'ın İstanbul Üniversitesi'ne yazdığı Türban Genelgesi'yle türbana serbestlik getirmesi sonrası Güvenlik Talimatnamesiyle okullara sivil polislerin girmesinin kolaylaştırılması kararların, yalnızca sol öğrencilere yönelik olduğunu yürüyen soruşturma örnekleriyle de bize gösteriyor.
YÖK'ün kaldırılmasını isteyen sol muhaliflerin bugün AKP karşısında YÖK kurumunun mevut "laik" yapısına tutunmaları da, başka bir alternatife zemin bırakmamaları da savundukları argümanların sağlamlığını da zorlaştırdığını söylemek de gerek...
Kişisel not...
İlk olarak annemin karnında derslerine girdiğim İstanbul Üniversitesi benim için daha sonra 16 Mart'ta annemin ve arkadaşlarının yılda bir kez nedenini çok sonradan anladığım bir anma yeriydi.
Şimdi yüksek lisans öğrencisi olarak kapısından girdiğim bu Yüksek bir Öğretimin verildiği Kurumun baş tacı konumundaki üniversitede, neredeyse her gün özellikle sol bir öğrencinin kafasının yarıldığını, dövüldüğünü duyuyorum.