Ruşen Çakır'ın Fazilet'in Üç Yılı dizisinin bugünkü bölümünde, Yenilikçi kanadın doğuş nedenleri ve sonuçları anlatılıyor.
Yenilikçilerin neresi yeni?
Kökü 1969'a kadar uzanan Milli Görüş hareketinin en belirgin özelliklerinden biri, bir ordu gibi sıkı bir disipline sahip olması, astların üstlerine kayıtsız şartsız itaatleri ve "komutan" Necmettin Erbakan'ın hep ilk ve son sözü söylemesiydi. Ancak Fazilet Partisi(FP) ile birlikte bu gelenek gözle görülür biçimde çatırdadı.
Fırsat ve demokrasi isteği
"Yenilikçi" kanat Erbakan'ın siyasi yasaklı olmasından istifade ederek, parti içinde demokrasi istedi. Yenilikçiler, parti yöneticilerinin belirlenmesinde sadakatin değil, liyakatın esas tutulmasını savundular.
Yenilikçi çizgi, 1980 sonlarında RP İstanbul İl Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde ortaya çıkmıştı. Temel stratejileri, Milli Selamet Partisi (MSP) döneminin geleneksel cami cemaatini aşıp, yeni toplumsal kesimlere ulaşmaktı.
Tayyip faktörü ve Yenilikçiler
Erdoğan, 1989'da Beyoğlu Belediye Başkan adayı olduğunda, kampanyasında başı açık genç kızları çalıştırdı; içkili yerlerden, hatta genelevlerden oy istedi. Bu yöntemin başarısı ortaya çıkınca, tüm RP teşkilatları İstanbul'dan gelen yenilikçi uzmanlar tarafından eğitildi.
Yanılsama
Yenilikçiler daha modern yöntemlere başvurdukları için yanlış bir şekilde "daha az İslamcı", hatta "laik" sanıldılar. Oysa, bu kişiler, gelenekçilere kıyasla dünya çapındaki radikal İslamcı görüş ve hareketlerden daha fazla etkilenmişlerdi; geleneksel muhafazakarlığın esnekliğine sahip değillerdi.
Safların netleşmesi
Fakat üsluptaki fark, özellikle 28 Şubat sonrasında ideolojik bir ayrışmaya da zemin hazırladı. "Sistemle uzlaşalım mı, kapışalım mı?", "İslamcı mı kalalım, merkez sağa mı yönelelim, yoksa sola mı kayalım?" tartışmalarında, saflar iyice netleşti.
Yenilikçi kanat, dinin siyasallaştırılmasını eleştirmeye, Batı karşıtı yaklaşımları terk edip globalizmden övgüyle söz etmeye başladı.
28 Şubat sürecinde Erbakan'a direnmesini öneren Abdullah Gül, kendisine karşı açılan davalarla ilgili olarak savcılara meydan okumuş olan Tayyip Erdoğan, Genelkurmayla kavgalı Nazlı Ilıcak gibi isimlerden oluşan yenilikçiler, İslami kesimle rejim arasındaki sorunları ancak kendilerinin çözebileceğini ileri sürdüler.
FP'ye Yenilikçiler hakimdi
Yenilikçiler, FP'nin ihtiyaç duyduğu değişimi, ancak kendilerinin gerçekleştirebileceğini ileri sürerek yönetime talip oluyor. Aslında ilk günlerinde FP Başkanlık Divanı'nda onlar hakimdi. Genel başkan yardımcılığına getirilen Abdülkadir Aksu, Cemil Çiçek, Ali Coşkun, Nevzat Yalçıntaş gibi ANAP kökenli isimler ve siyasetin acemisi bazı akademisyenler yenilikçilerle birlikte hareket ediyorlardı. Bütün adımlarını Erbakan'ın bilgi ve onayı dahilinde atan Genel Başkan Recai Kutan da kendilerine geniş bir kredi sunuyordu.
Balayı kısa sürdü
Fakat balayı kısa sürdü. Başkanlık Divanı, Erbakan'ın partiye müdahalesinden şikayetçiydi. Erbakan da onlardan. Sonunda Erbakan kazandı. Yenilikçilerle hareket eden herkes, yönetimdeki görevlerinden istifa etmek zorunda kaldı.
Milli Görüş tarihinde bir ilk
Bunun üzerine yenilikçiler 14 Mayıs 2000 tarihinde yapılacak kongreye hazırlandılar. Abdullah Gül'ün adaylığını ilan etmesiyle Milli Görüş tarihinde ilk kez grup savaşları ve karşılıklı propaganda, eleştiri, suçlama ve kara çalmalar yaşandı.
Gelenekçi kanadın etkin ismi Oğuzhan Asiltürk, bir yandan kanal kanal dolaşarak yenilikçileri oyuna gelmekle suçlarken, öte yandan parti teşkilatı üzerinde sıkı bir denetim kurdu. Yenilikçiler ise, teşkilatı tek tek dolaşarak "sizin beyninize talibiz" dediler.
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!
Kutan'ın az sayılabilecek bir farkla, yeniden genel başkan seçilmesi artık bu harekette hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını ortaya çıkardı. Çünkü iç kavgalar biteceğine daha da tırmandı. FP daha da zayıfladı ve çelişkiler uzlaşmaz bir hal aldı. Bu aşamada, FP'nin kapatılıp kapatılmayacağı değil, partiden kopmalar olup olmayacağı tartışılır oldu.
Ya değişim ya değişim
Abdullah Gül'ün kurmaylarından Doç. Murat Mercan, partinin geleceği hakkında şu yorumu yapıyor:
"Yenilikçilerin seslendirdiği söyleme, bir şekilde gelenekçiler de uyacak ve bu yönde bir değişimi kabul edecekler. Eğer böyle bir şey olmazsa, ayrışmanın biraz kaçınılmaz olduğunu görüyorum. Yoksa FP toplumsal desteği ve tabanını kaybeder. Bunları kaybettikçe de etkisizleşir. Etkisizleşmesi de o sosyolojik tabanı bir şekilde yeni birtakım oluşumlara itecektir."
Yenilikçi kanadın lideri Abdullah Gül ise, muhafazakar kitleleri sistemle nasıl barıştıracakları sorusunu şöyle yanıtladı:
"Sisteme yanlışlarını kabul ettireceğiz"
"Önemli olan bazı tavırları özümseyip içselleştirmek. Önce kendinden emin olacaksın, kendini gayet meşrulaştıracaksın. Yani söylemlerinle, ilkelerinle tutarlı olacak, zaaf taşımayacaksın. Ondan sonra, haklı olduğun yerde, sonuna kadar arkasında duracaksın.
Sistemin yanlışlarını göreceksin, sistemin yanlışları karşısında boyun eğmeyeceksin, ama sisteme de kabul ettireceksin yanlışlarını; kabul da eder.
Mesela bugün bütün siyasi partiler, sisteme karşı demokrasi, insan hakları diyor. Ama inandırıcı olamıyorlar. Sistem, senin bütün bu taleplerini boşa çıkartıyor. Dürüstlük filan diyorsun, 'kendine bak' diyor. Bu zaaflardan kurtulmuş bir siyasi hareket olsa, dürüstlüğünü, demokratlığını kabul ettirmiş bir hareket, sistemin haksızlıkları karşısında; istismar ederek, kışkırtarak değil, ama düzeltme amacıyla eleştirebilir. Bu, sadece FP'nin sorunu değil, Türkiye'de siyasi partilerin başarısızlığının, siyaset alanını dolduramamasının da temel nedeni."
(YÖ/NU)