yollar, kırlar, kediler, insanlar
aşk birdenbire oldu..."
Orhan Veli Kanık
O gün güneş bir başka doğmayacak elbet. Bütün mevsimler bahara dönmeyecek. Ve... İnsanların hafızası/zihni Zen Budizminde olduğu gibi birden boşalmayacak yeni şeyler edinmek için. Nietzsche'nin 'en büyük kötülük' dediği Namütenahi umutlar beslemeyelim elbet, ancak yeni umutlar da edinelim kendimize. Hepimizin yeniden umutlanmaya ihtiyacı var çünkü...
Siyaseti bir 'bilim' olarak ele alıyorsanız ki siyasetin kesinlikle bir bilim olduğuna inanırım- kullandığınız dilden, yöntemlere ve hatta tekniğine kadar bilim disiplinine uymak gibi ahlaki bir sorumluluğu da taşımanız gerekmektedir. Ki, böyle bir ahlaka sahip iseniz, siyasetin felsefesini de bünyenizde taşıyorsunuzdur.
Birbirimize karşı koynumuzda bir 'yılan' gibi beslediğimiz önyargıların ve dogmaların çoğunluğunun politik olduğuna kuşku duymamaktayım.
Güvensizlik ya da korku duygularının (ki, tarihsel-toplumsal sebepleri vardır) pozitif evrimleşememesi bu korkuların kurgu ve sunumuyla ilgilidir. Bilime göre yaşadığını iddia eden büyük çoğunluğumuzun bir 'yanlışlamaya' gitmemesi, tüm bu 'hipotezlerin' yıllarca bir 'doğru' olarak toplumsal ve bireysel hafızamızda yazık ki kalıcılaşmasını sağlamıştır. İşte bu yüzden, öncelikle zihnimizi boşaltmalıyız. Yanlışlaya yanlışlaya gerçeğe, yalnızca gerçeğe açık bir zihin var edeceğiz. Zor ama yapabiliriz.
Düşünmek, bilmek, yaşamak
Arkaik önyargılar var çünkü içimizde; bazen yanlış olduğunu itiraf etsek bile yine de ister istemez bizi belirleyen, düşünsel olarak farkında olmasak bile günlük hayatımızdaki tavırlarımıza yön verebilen...
Baraka'yı seyrettiniz mi bilmiyorum; farklı inançların ritüelleri akıp giderken, ister istemez evrendeki yerimizi sorgulayıp bir taraftan da aslında birbirimizden pek bir farkımız olmadığını görüyoruz şaşkınlıkla... Pek bir farkımız yok ama bir arada iken, yan yana iken nasıl da ahenge bürünüyoruz. Bir büyü gibi dans ederken bir bütün... Uyanıyorum ve kafamın içinde bir Kızılderili atasözü çınlıyor; 'Yeryüzünün sınırlara bölünmesiydi ilk kirlenme...'
'Düşündüklerimiz, bildiklerimizden çok daha az, bildiklerimiz yaşadıklarımızdan çok daha az, yaşadıklarımız var olandan çok daha az ve bu duyarlı noktada biz olduğumuzdan çok daha az kendimiziz...' derken bilge adam biz böyle her şeyi oturup konuşup yazarken ve iyi kötü bir farkındalık kazanmışken nasıl hâlâ birbirimizden bu kadar uzak ve tedirgin duruyoruz bilmiyorum. Tekrar kurmak gerekiyor demek ki düşündüklerimizi, tekrar sorgulamak...
Her şeye yeniden başlamak gerekiyor ama her şey için de ilk önce hiçbir şey olmak lazım... Peki, nasıl unutacağız bütün bildiklerimizi? Biz unutsak, toplumsal hafıza unutmaz.. demeyelim!
Haklı-haksız konu dışı
İlk gerçekten başlayabiliriz: toplumsal sorunlarda (ki, bu kesinlikle Kürt sorunudur) neredeyse 80 yıldır denenmiş tüm yöntemler bir sonuç vermemiştir. Denenmemiş, yeni bir yöntem bulmak demeyeyim, uygulamak zorundayız. Adına diyalog, uzlaşı, siyasi çözüm ya da ne derseniz deyin, militer davranış dışında bir yöntemdir bu. Şimdiye değin uygulanmış olan yan-lış-tı! Bugünden bile bakıldığında yanlıştır. Savaşın kazananı yoktur çünkü. Haklılık-haksızlık meselesi konumuzun dışındadır.
Bir çözüme, bir diyaloga, bir uzlaşıya ihtiyaç hissediyorsanız; tümüyle yeni bir yol, yaklaşım tasarlıyorsanız; bunun yöntemini ve dilini ussal ve mantıksal ve önemlisi de kalben bulmak durumundasınız. Artık kalbimizden konuşmalıyız. Dilin kemiği yok çünkü!..
Devletin savunma ve saldırı refleksleri halen 1920'leri çağrıştırıyorken; toplumda bir milliyetçilik hissiyatı almış başını gidiyorken; geçtiğimiz yollarda ölülerimiz çoğalıyorken; yapacağımız şey Tanrıya başvurmak değildir. Doğanın kendi dengesini bulmasını da bekleyemeyiz. Haklı-haksız tartışması ise, bitmez tükenmezdir.
Ki, bu bir polemiktir. Öyleyse?..
Bir arada yaşamak
İster kültürel çeşitlilik ister ekonomik çeşitlilik, isterse sınıfsal farklılıklar olsun yaşamımızın her bir yönünde var olan farklılıklar siyasetimizde bir norm, paradigmal bir değişim oluşturmalıdır. Hakeza düşüncelerin çeşitliliği de çok önemlidir. Eğer tek bir doğru düşünce, tek bir mutlak gerçek ve sürdürülebilir toplumsal hayatın tek bir doğru yolu olduğunu düşünseydik, o zaman kendimiz bir tür faşizm yaratmış olurduk, ki yarattık.
Ortak yasam kültürü ve demokratik cumhuriyet sistemi ancak çoğulculuk, dinsel ve dilsel çeşitlilik ve bütünün bir parçası olma vasıtasıyla gerçekleşir. Bunu gerçekleştirmenin tek tartışmasız tanımı-yolu yoktur. Herkes bu hayat biçimi içinde kendi anlamını, arayışını ve geleceğini bulacaktır. Buradan şöyle bir önermeye varabiliriz:
Biz ancak anlam sayesinde birlikteliğimizi gerçekleştiririz. Bu anlamı tarihin yaşanmış, okunmuş ve bilinmiş gerçeğinde bulabiliriz. Hakeza, bir arada yaşamak, güncel bir anlam olarak daha çok değer kazanmaktadır. Birkaç gün sonra yapılacak olan secimler, bir yönüyle bir arada yaşamanın referandumu olacaktır.
"İktidar ortaklığı"
23 Temmuz sabahı tam demokrasi hedefli ciddi bir muhalefete hazırlanıyorken, kendimizi apansız iktidar ortağı olma tartışmaları içinde bulduk. Söz konusu tartışmaların yaşanabileceği bir meclis tablosu öngörülüyordu ancak, nesnel bir seçenek olsa bile, gerçekleşebilir düşüncesine hiç sahip olunmadı.
Ki, bireysel fikirlerimizi olgunlaştırmış olsak ta, kurumsal yapımız da bunun henüz bir gündem olarak ele alınmadığını hassasiyetle belirtmek istiyorum. Türkiye'nin demokratik sorunlarına çözüm olma iddiasındaki siyasi anlayışımızın, en başından retçi bir yaklaşım içinde olmayacağını ve bu olasılığı çok derin analizlerle değerlendireceğini bir anekdot olarak bu metne düşebilirim.
Ancak, AKP'yi tek başına taşıyamayan-hazmedemeyen sistemin, bizlerin de içinde olacağı bir Türkiye siyasi iktidarına yönelik sadece muhtıra ile yetinmeyeceğini de eklemeliyim 'derin' bir hissiyatla.
'Tarih tekerrürden ibarettir' vecizesini kendilerine rehber edinmiş kesimlerin 23 Temmuz sabahına ilişkin şahsımıza ve siyasi geleneğimize dair yaydıkları kâbusların o çok tanıdık 'senaryo'lardan biri olduğunu politik duyarlılığı olan herkes bilebilir. Marksist tarih felsefesine inanmış biri olarak tarihin en azından zaman olarak da mekân olarak da farklılık gösterdiğini söylemeliyim.
Yemin töreninden itibaren
(Türkçe)Yemin töreninden başlamak üzere meclis çatısı altında sürdüreceğimiz siyasi tutumun mevzuata, yasalara ve anayasaya uygunluğundan tutalım, evrensel değer ve normları da esas alarak, ülkemizin ve halklarımızın yaşadığı demokrasi eksenli sorunlarına meşru zeminlerde ve meşru söylem ve fikirlerle çözüm arayacağız, ısrarcı olacağız, beklentilerin karşılanma durumuna göre tutumlarımızı yine olgunluğumuzu kaybetmeden gözden geçireceğiz.
Popülist politikanın tuzağına düşmeden, ama temsil ettiğimiz ve oylarıyla seçildiğimiz geniş kesimlerin taleplerine bağlı kalarak parlamenter siyasetimizi geliştireceğiz. Meclis kürsüsünde Kürt sorununu, çatışmaları, cezaevlerindeki tecridi, hak ihlallerini, kadına yönelik ayrımcılığı ve şiddeti, yoksulluğu, türban ve YÖK sorununu ve tüm bu sorunlara çözüm geliştiremeyen iktidarı tatlı-sert bir üslupla gündemleştirdiğimiz de ki, kesinlikle gündemimiz de bu sorunlar olacaktır- biliyoruz ki bölücülükle, birilerinin sözcüleri olmakla itham edileceğiz.
Ki, daha seçim sürecinde böylesi suçlamalara maruz kalmaktayız. Rencide edici, tahrik edici, etik ölçülerin dışında birçok tacize ve tecride maruz bırakılmamız durumunda bile, politik ilkelerimize ve özgür irademize ve yine uluslararası hukuka uyumsuz davranmamız beklenmemelidir.
Ancak, siyaset alanımızın büyük oranıyla daraltıldığı, söz söyleyemez, iş yapamaz, siyaset üretemez hale getirilmemiz ve önemlisi de halka rağmen siyasetin uygulayıcıları olmamız istenir ve bu söz konusu yapılırsa kimi dayatmalarla, sine-i millet demek istemem, fakat 'vekilleri' durumunda olduğumuz halk kesimleriyle birlikte bir tartışma sürecini yaşayabileceğimizi ilkesel bir tutum olarak belirtmeliyim.
Çözüm önerileri sunmak
Türkiye'nin yaşadığı temel sorunlara ilişkin 'sivil' çözüm önerileri sunmak ve ortak aklı var etmek için, Meclis içinde ve dışında kendimizi dinletebileceğimiz herkesle diyalog kurarak bir konsensüse ulaşmak vizyonumuzun asal bileşenleri olacaktır. Asla rasyonellikten kopmadan, reel politik atmosfer içinde neyin ne kadar mümkün olduğunu bilerek, somut politik fikirler ve projeler üreterek Türkiye demokrasisini evrensel normlara taşımanın sorumluluğunda siyasetimizi geliştireceğiz.
500 yıllık tarihsel ittifakımıza ve 200 yıllık modernleşme çabalarına sadık kalarak cumhuriyetimizi demokratikleştirmek hem vekil olarak, hem de anayasal yurttaş olarak öncelikli görevimiz olacaktır.
Kürt sorununda ilk elden yapılması lazım gelen şiddetin durdurulması ve bir yol haritası oluşturularak silahların tümden bırakılması, meclis siyasetimizin omurgasını oluşturacaktır. Bunu yaparken adil, oluşturulacak yeni hukuka bağlı ve o çok speküle edilen taraf meselesinde özenli davranma gayreti içinde olacağız.
Tarafımız, Türkiye halkları ve onların savaşın bir an önce bitmesini isteyen tutumları olacaktır. 'Ölülerimiz' üzerinden değil, yaşayanlarımız ve yaşatabildiğimiz hayallerimiz üzerinden sözlerimizi söyleyeceğiz. İç barışımızı, toplumsal huzurumuzu ve ilk elden çatışmasızlığı sağlayamazsak, siyaset ahlakı gereği mecliste halkın bir vekili olmanın da anlamı olmayacaktır. Meclise girme amacımızın Kürt sorunu basta olmak üzere ülkemizin yaşadığı tüm demokratikleşme sorunlarına çözüm aramak olduğunu hatırlatmalıyım hem kamuoyu hem de bizlerin vicdanına...
1. Meclis'in ruhu
Siyasi partilerin ve liderlerin yaşadığı vizyonsuzluğa etkin bir muhalefet gücü olmak istiyoruz. Paradigmal ve psişik açıdan buna hazırız. Bütünleşmenin, bir arada yaşamanın figürleri olmak istiyoruz. 1. Meclis'in ruhunu istiyoruz. Gerçek birlik hukukuna, demokrasiye kavuşmuş Türkiye'nin yolunun, Kürtlerden geçtiğine inanıyoruz.
Türkün güvenliği için Kürt ne kadar gerekliyse, Kürdün güvenliği için de Türk o kadar gereklidir. Emperyalist ve iç gerici güçler zorla ayırmaya çalışsalar bile, bunun için türlü provokasyonlar, uzun vadeli planlamalar yapsalar bile, irademizi her zaman için bütünleşmekten, demokratik cumhuriyetten yana kullanacağız.
'Farklılıklara evet ayrılıkçılığa hayır' diyerek, etnik ve hatta dinsel milliyetçiliğe prim vermeyeceğiz. Çözümü hep birlikte, meclis çatısı altında, tam demokraside arayacağız. Merak edenler için söylüyorum; bizim Türkiye'ye verilmiş sözümüz budur!
Ortak tarih, değer ve gelecek
Yeni dönem meclis siyasetinde ortak tarihimize, değerlerimize ve geleceğimize sahip çıkarak, hassasiyetlerimiz üzerinden siyaset yapmadan ancak, hassasiyetlerimizi önemseyerek özenli bir dil, tutum ve samimiyet içinde olmamız gerektiğine iknayız.
Bizlere yönelik yaklaşımında bu yönlü olması beklentisi içinde olacağız. Birbirimizi samimiyet testlerine tabi tutmadan, bir şovdan öteye gitmeyen 'kınama' saplantılarına düşmeden, her sözümüzün ardından 'bölünme' hezeyanlarına kapılmadan ve inkâr etmeden, itham etmeden, geçmişe takılıp kalan prematüre zihniyetlerimizi aşarak ve anlama gücümüzü geliştirerek Meclis'i bir çözüm ve uzlaşı platformu haline getirelim. Bizler buna hazırız...
Evet, biz bir el uzatıyoruz, yeni bir yaşam için. Biliyoruz elbette, ancak aşktır birdenbire olan. 23 Temmuz sabahı başka bir güneş doğmayacak ama yeni bir başlangıç yapılacak, beraber hareket edip denenmemiş yolları deneyerek barışçı çözüm yolları bulmak için birlikte yeniden düşüneceğiz.
İnanıyorum: 23 Temmuz sabahı yepyeni bir siyasete, Meclis'e, hayata ve Türkiye'ye uyanacağız. Sizler de inanın...
* Aysel Tuğluk, Diyarbakır bağımsız milletvekili adayı