"Açım! Açım! Yardım edin!"
Apartmanlara, aylık kirası en az sekiz yüz milyon olan evlere doğru bağırıyor:
"Hastaneden yeni çıktım. Açım! Açım! Yardım edin!"
Uğur Dündar'ın dilencilerle bozduğu bir ilişki var Türkiye'de, dilencilerle merhametli insanlar arasında; kimse camını açıp merak edip bakmıyor bile. Fakat adam, dedim ya, işini iyi yapıyor, insanın içini parçalıyor. Parçalanırken parçalanırken bir genç kadın çıkıyor cama, asabi:
"Yeter be! Kes sesini! Hadi çek arabanı! Yemezler!"
Uyandı halkım
Hiç sektirmeden işte o anda, adam cevap veriyor avaz avaz:
"Bi' bunu yemezsin de mi? Her şeyi yersin de bi' bunu, de mi?!"
Eyvallah! "Helal olsun!" diyorum içimden. Kız şirret zira ve bir adam "ayıpları" umursamayacak kadar bağırabiliyorsa yardıma ihtiyacı var muhtemelen. Kimin yok ki zaten?..
Ama halkım yemiyor işte, gebersen de nafile. Uyandı halkım, ama ne uyanmak. Fal taşı gibi açık halkımın gözleri. Halkım hiçbir surette kandırılamaz.
Evinizi yıksalar
Gecekondu yıkımları oluyor kenar mahallelerde. Barikatlar kuruluyor. Kadınlar türbanlarını maske gibi bağlıyor yüzlerine, ellerinde demir çubuklar. Şehrin merkezindeki duvarlara bir kaç yıldır "Benim adım Baran", "Benim adım Zilan" yazıp isimlerini "varlık ilanı sloganı" yapan çocuklar, şimdi evlerinin önünde yüzlerini kapatıp isimleri kendi isimlerine benzeyen insanların "bölgelerini" koruyorlar. Televizyon nasıl "vahşileştiklerinin" haberini yapıyor hep, nasıl çocuğunu sarkıttığını bir adamın pencereden aşağı, durmadan anlatıyorlar. Kendimizi onların yerine koymayalım diye onların yüzlerini bizden iyice uzak tutuyorlar. Ve sonunda "esas haberi" patlatıyorlar:
"Yıkıma direnenler kiracı çıktı!"
Televizyonlar yemiyor, izleyenler yemiyor. Bu halka yedirebilene aşk olsun! Halkımın gözleri faltaşı gibi açık. Halkım sonuna kadar uyanık.
TAYAD'lı aileleri linç etmeye çalışırken halkım misal, ölüm oruçlarında çocukları eriyerek ölen annelerin acısını yemiyor. Yemediği için, bir yalanı ortaya çıkarmanın iştahıyla vuruyor yaşlı insanlara. Halkım uyanık diyorum ya, halkım faltaşı.
İHD 'yalanı'
Halkım bir kenara dursun, aydınlarım da uyanık. Bakınız sevgili Adalet Ağaoğlu, tam da Kürt düşmanlığının merdivenleri tırmandığı bir zamanda açıklıyor İnsan Hakları Derneği'nin "Kürtçü" olduğunu, hep Kürtlerin haklarını savunduğunu söylüyor. Oysa İHD'ye haklarını aramak için polisler bile gidiyor, tinerci çocuklar, çocukları kaybolan anneler...
Kaldı ki tam da böyle bir zamanda, böyle bir cümle kurmanın bedelinin çok ama çok ağır olabileceğini Ağaoğlu bilmiyor mu? Yoksa bir bunu mu "yemiyor"? Öncelikle bunu mu "yemiyor"? Dilencinin dediği gibi "Bi' bunu mu yemiyor?"
O da faltaşı!
Hürriyet gazetesi, Ağaoğlu'nun İHD'den istifasını büyük bir iştahla manşetinden duyururken çok mu uyanık? Yoksa Hürriyet, gözaltında sabuna basıp, düşüp ölenleri yiyor da "Bi' bunu mu yemiyor?" Anlaşıldı; Hürriyet gazetesi faltaşı!
Fakat İHD çalışanlarının, devletin sınırsız şiddetine karşı haklarını savunanların linç edilmesi ihtimalini hiç mi düşünmüyor? Bunun vebali onların da boyunlarına olur, hiç mi hesap etmiyor?
Reddetmeyi seçmek
Gerçekleri kabul etmek çaresiz hissettireceği için insanlara, insanlar reddetmeyi, acılarda bir yalan olduğunu düşünmeyi, bu "yalanı yemeyecek kadar uyanık" olduğunu düşünmek istiyor.
Zor olurdu...
Yoksa Kürt çocukların gözaltında işkenceyle öldürüldüğü, çocukların ölüm oruçlarında eridiği, insanların evlerinin yıkıldığı bir ülkede yaşamak ve hiçbir şey yapmadığın için kendini suçlamak çok zor olurdu değil mi? O yüzden bunların yalan olması daha kolay oluyor. Memleketim, aydınlarım bu yüzden hiç yemiyor. Yediremezsin kardeşim, yemiyor işte! (ET)