Almanya'da "Türkiye’nin Dış Türklere Yönelik Politikası" başlıklı bir çalışma yürüten Dr. Yaşar Aydın, Türkiye'nin artık bir "göç ülkesi" olduğunun farkına varması ve politikalarını bu yönde geliştirmesi gerektiğini söylüyor. Almanya'nın mültecilere yönelik politikalarının Türkiye'ye örnek olması gerektiğini söylüyor.
Yaşar Aydın, Erdoğan'ın Türkiye'ye sığınan Suriyelilere vatandaşlık vereceğini söylemesi sonrası gelişmeleri, Türkiye'nin hazırlıksız oluşu üzerinden değerlendiriyor.
Çünkü Erdoğan'ın açıklaması sonrası Suriyelilere yönelik ayrımcı ve nefret söylemi yeniden yükseldi. Erdoğan’ın bu açıklamayı yaptığı sıralarda 2 Temmuz Cumartesi akşamı Konya Beyşehir’de Suriyeli bir gencin bir köpeği tekmelediğini iddia edenlerle Suriyeliler arasında kavga çıktı. Olayda biri Suriyeli, diğeri Türkiyeli iki kişi bıçaklanarak öldürüldü. Bayraktar’ın yakınları hastaneye kaldırılan yaralı Suriyelilere saldırmak istedi. Polisin yetersiz kalması üzerine hastaneye jandarma da çağrıldı. Beyşehir’deki olaylar sabah saatlerine kadar devam etti.
Ertesi gün hem bu haber hem de Erdoğan’ın açıklamaları üzerinden Suriyelilere yönelik tavır tartışıldı; ancak millitetçi hezayanlar durulmadı.
Muhalefetten vatandaşlık vaadi üzerinden “siyasi rant elde etme”, “oy deposu olarak kullanma” yönünde eleştiriler geldi.
AKP’den farklı açıklama geldi. AKP Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Şentop, Cumhurbaşkanının sözlerinin yanlış anlaşıldığını sadece “vasıflı olanlar ve nitelikli olanlara yönelik bir çalışma olduğu kanaatinde” olduğunu söyledi.
Bazı gazeteler Suriyelilerin fikrini sordu, bazı gazeteler Cumhurbaşkanına peşin destek verdi: “6 yıldır süren iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan Suriyeliler, ‘vatandaş’ olup üretime dahil olduğunda hem çadır kentlerdeki dram sona erecek hem devlet ağır yükten kurtulacak.”
Siyasi partilerin grup toplantılarında konu tartışılmaya devam ediyor.
İç savaş sonrası Suriyeli mültecilerin "hedef ülkelerinden" biri olan Almanya'da mülteci gündemini Berlin'deki Stiftung Wissenschaft und Politik (SWP) araştırma enstitüsünde uzman olarak görev yapan Dr. Yaşar Aydın'a sorduk. Hamburg Üniversitesi'nde "Bir Sosyal Kurgu Olarak Yabancılığın Analizi ve Eleştirisi” başlıklı teziyle doktorasını tamamlayan Aydın, Türkiye'de Göç Bakanlığı'nın çoktan kurulmuş olması gerektiğini söylüyor.
Türkiye’de Erdoğan’ın “vatandaşlık vereceğiz” açıklaması sonrası milliyetçi söylem ve saldırılarda artış yaşandı. Almanya’da mültecilere yönelik milliyetçi tavır var mı?
Almanya’da, göçmen, mülteci ve sığınmacılara karşı milliyetçi tavırlar her zaman vardı, bugün de var. Ancak son yıllarda ciddi bir dayanışma refleksi de gösterdi Almanya halkı. Birçok kişi mülteci ve sığınmacılara gönüllü olarak yardım elini uzattı, bu konuda kurum ve kuruluşlara destek verdi. Ancak 2015 yılında mülteci ve sığınmacıların sayısının zirve yapması sonucu iyimserlik yerini mülteci “sorununun altından kalkamama” kaygısı ve endişesine ve hatta korkusuna bıraktı. Bunda milliyetçi çevrelerin de rolü var tabii ki, çünkü onlar Almanya’nın çok kültürlü, çok inançlı olmasından hoşnut değiller. Bunun “Alman kimliği” için iyi olmadığını düşünüyorlar. PEGIDA ve Almanya İçin Alternatif (AfD) gibi oluşumların bu çok kültürlülük karşıtlığının hem bir sonucu, hem de önemli bir faktörü olduğunu söyleyebiliriz.
Almanya devletinin "Alman kimliği"ni koruma yönünde bir kaygısı, politikası ya da yaklaşımı var mı? Yani entegrasyon çalışmaları mültecilere "Alman kimliği" kazandırmak üzerinden mi işliyor?
Almanya'nın göçmenleri ulusal kolektif kimliğe dahil etme gibi bir amacı var. Bu konuda göçmenlerden beklenen süreçlere dahil olmak, uyum sağlamak vs. Hükümetin sistematik bir asimilasyon politikası yok, çok kültürlü, çoğulcu bir toplum yapısı hedefleniyor. Mülteciler için de hedef bu, yani mültecilere yönelik uygulamalarla bunu temelleri atılmaya çalışılıyor. Ancak bu sağ popülist çevreler için yeterli değil. Onlar ya asimilasyonu savunuyor, ya da asimilasyonun da mümkün olmadığı tezinden hareketle ayrışmayı savunuyorlar. Etnisitelerin birbirine karışmaması yönünde bir yaklaşım içindeler..
Türkiye‘den Almanya'ya göçen, iltica eden Türkiyeliler Almanya'da toplumsal yaşama karışabiliyor mu? Yıllar içinde farklı göç dalgaları yaşandı, bu dalgalar arasında belirgin farklar var mı?
Türkiyeli göçmenler ve tabii ki 90’lı yıllarda mülteci ya da sığınmacı olarak gelmiş olanların Almanya’ya büyük ölçüde intibak etmiş olduklarını söyleyebiliriz. En azından, sosyal ve ekonomik bütünleşmede ciddi biçimde yol alındığı; tüm eksikliklere rağmen ortada. Ancak bu grubun kültürel olarak intibakının henüz tamamlanmadığının altını çizmekte fayda var. Fakat diğer göçmenlerin, özellikle ikinci kuşak sonrası için geçerli bu, artık Almanya’nın bir parçası haline geldiğini görüyoruz. Toplumsal yaşamın her alanında; siyasetten basına, sanattan eğitime ve ticarete kadar karşılaşıyoruz Almanya’daki Türkiyelilerle.
Almanya'nın mültecilere yaklaşımı ile Türkiye'nin yaklaşımı arasında benzerlikler ya da farklar var mı?
Birçok benzerlikler var. Başlangıçta Türkiye’de de bir iyimserlik ve yardım etme iradesi vardı biraz da “Ensar”* söylemi, yaklaşımı etrafında şekillenen. Bu yaklaşım devam etmekle birlikte, ciddi bir karşıtlığın da oluştuğunu ve kendini agresif bir şekilde ifade ettiğini görüyoruz. Bu kaygı verici. Bazı illerde mülteci yerleşim birimlerine mezhepsel ve etnik saiklerle, gerekçelerle karşı çıkılıyor ki bu kabul edilemez. Şu gerçeği görmemiz lazım: Suriyeli mülteciler artık Türkiyeli, onlara yardım eli uzatılmalı ve potansiyel Türkiye vatandaşı muamelesi yapılmalı. Ancak böylece onları kolektif “biz”in sınırlarına dahil edilebiliriz ki bunların topluma intiba edebilmeleri için bu gerekli. Suriyelilere gereken destek sağlanır, onların kendilerini Türkiyeli hissetmeleri sağlanırsa bundan hem toplum hem de ekonomi yarar sağlar. Önümüzde bir Almanya örneği var. Bundan ders çıkarabiliriz. Unutmayalım, Türkiye geçmiş de de Balkanlar, Kafkasya ve Kırım’dan göçmenleri kabul etti, onların çocukları günümüzde toplumun bireyleri arasında. Suriyelilerin vatandaşlığa alınması fikrine sadece bir siyasi partiye ve siyasi aktöre karşıtlık temelinde, ona siyasi yarar sağlayacak varsayımıyla karşı çıkmak, hatta bu karşıtlığı siyasi bir harekete çevirmeye kalkışmak çok akılcı bir davranış değil.
Almanya‘nın mültecileri toplumsal yaşama katma konusunda uzun vadeli bir planı var mı?
Almanya, bu sefer mültecilerin kalıcı olduğunu hesaplayarak politika yürütüyor. Çalışma izni için bekleme süresi kısaltıldı, mültecilere entegrasyon konusunda telkinlerde bulunuluyor, onların dilinde bildiriler ve bilgi broşürleri hazırlanıyor vs. Bundan başka uyum kursları mevcut, Almanca kurslarının sayısı arttırıldı. Ve birçok yardımcı kurum oluşturuldu. Türkiye Almanya’daki bu uygulamalardan esinlenerek bunları Türkiye gerçeğine uyarlayabilir. Türkiye artık bir göç ülkesi ve göçün ciddi biçimde düzenlenmesi gerekiyor. Hatta şimdiden bir göç bakanlığı ya da en azında bir göç başkanlığı oluşturmakta fayda var. Ve göç ve göçmen karşıtlığına karşı da stratejiler geliştirmek bu konunun üzerinde durmak gerekiyor. “Ülkemde Suriyeli İstemiyorum” tarzı oluşumların konjonktürel olmadığını kabul etmekte ve gerekli yönde önlemler üzerinde düşünmek gerekiyor. (HK)
* Arapçada "yardım edenler, yardımcılar", sıfat olarak, "herkesi seven, herkese yardım eden" anlamına geliyor.