56 yaşındaki Ağa Bayar Ankara’daki barış mitingine katıldığında emekliliğine iki ay kalmış bir badana işçisiydi. Bayar Diyarbakır’da doğdu. Lise ikinci sınıfın sonunda eşi Sakine Bayar ile evlendi. Önce Diyarbakır’da Ergani Belediyesi’nde çalıştı.
1989’da İstanbul’a taşındıktan sonra sırasıyla Fatih, Küçükçekmece ve Avcılar belediyelerinde memurluk yaptı. Avcılar Belediyesi’nin başkanıyla anlaşamadığı için istifa etti.
Mitinge İstanbul’dan aynı otobüsle gittiği arkadaşlarını patlamalarda kaybetti. Kendisi ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Altı ay bağırsakları vücudunun dışında bir torbada yaşamak zorunda kaldı. Fiziki tedavisi bitti ancak Bayar, katliamda kaybettiklerini ve patlama anlarını hiç unutamadı.
4 Mart 2017 gecesi, eşi Sakine Bayar’a 10 Ekim’deki patlamaların videosunu tekrar izletmek istedi. Eşi “Artık yeter” dese de kendisi izlemeye devam etti ve bir saat sonra kalp krizi geçirdi. Bayar o günden beri yoğun bakımda bilinci kapalı bir şekilde uyuyor.
Kızı Meral Bayar ve eşi Sakine Bayar anlatıyor:
Meral Bayar: Babam Ankara’dan sonra iyi değildi
Meral Bayar: “Ankara'dan sonra psikolojik olarak epey kötü oldu babam. Geceleri bağırarak uyanıyordu. İnsanların parçaları üstüne gelmişti, arkadaşları ölmüştü. Artık ne kadar üzüldüyse hiç kalple ilgili sorunu olmayan adam kalp krizi geçirdi. Bilinci kapalı, yedi aydır yatıyor. Doktorun söylediği artık bakıma muhtaç, yatalak bir hasta.
“Yatmaya bağlı 13-14 tane açık yarası var. Çünkü hiçbir tepki vermeyince vücut çürümeye başlıyor. Bu artık elimizde olan bir şey değil ve düzelmiyor da sadece durdurmaya çalışıyoruz.”
Ankara öncesi Ağa Bayar
M.B.: Memurken de hep grevlerde, önde, halaylardaydı. Çok cesurdur; dört çocuğum okuyor diye hiç düşünmeden belediyeden istifa etti. Tam emekli oldum tadını çıkaracağım derken kalp krizi geçirdi. Herkesin yüreğine dokunmuştur. Hayatı boyunca para değil insan biriktirdi. Çok güzel bir miras bırakmış. Çok dirençli bir insandır, cesurdur. Bu hastalıkta da devrim yapıp uyanacağına inanıyorum."
Sakine Bayar: Evlendiğimizde ben 13 yaşındaydım, Ağa 17. İki sene kendi elimle liseye gönderdim. Dost, arkadaş gibi büyüdük. 14 Ekim evlilik yıl dönümümüzdü. Ankara'da hastanedeyken bile odaya kim gelirse söylüyordu. Çiçek almadan eve gelmezdi. Çok cesaretli, adaletten yana bir adamdır.
Saldırı günü: “Yaralandım, çok acı çekiyorum”
S.K.: “Kızımız Zuhal ile ben Ağa ile beraber gidecektik. Zuhal’e iş yerinden izin vermediler. Beni de çocuklar göndermedi. Hatta espri yapmışlardı ‘Bomba filan patlar, başının çaresine bakamazsın’ diye. Sabah kızımı okula bıraktım. Eltime gittim kahvaltı etmeye. Tam bardağımı elime aldım, Ağa aradı, açtım. 'Sakine yaralıyım, konuşamıyorum, her tarafımda et parçaları var' dedi.
“Ben orada bağırmışım. Kaynım dedi 'bekle beraber gidelim' ama ben hemen kaçtım, eve geldim. Çocukları aradım diyorum ki 'Çabuk kalkın babanız Ankara'da yaralanmış', hani insan öyle söyler mi çocuklara? Şuurum gitmiş.
“Ağa ilk hastaneye gidenlerden. Anons arabasında arkadaşı denk gelmiş onu da hemen atmış arabaya. 'Patlamanın olmasıyla benim arabaya binmem arasında 10 dakika yoktur' diyordu. İnsanlar yaralandı üstüne bir de gaz bombası attılar. Ağa da kalsa ölürdü orada.”
Sakine Bayar: “Sürekli ağlıyordu”
M.B: "Kardeşim aradı 'babam Ankara'da yaralanmış ulaşamıyoruz' dedi. Aradım hemen ulaştım. Acı çekiyordu, ağlıyordu. 'Hastaneye getirdiler beni. Çok acı çekiyorum. Belimi hissetmiyorum' dedi. Bombanın parçası karın bölgesinden girip parçalayarak makattan çıkmış. İbn-i Sina'ya yatırmışlar. Biz gidene kadar ameliyattan çıkmış, yoğun bakımdaydı. Uyandığında 'Üstümü temizleyin, üstümde etler var' diye bilinçsizce konuşuyordu."
S.B: "Hastanede yanına girdim ağlıyordu, sürekli ağlıyordu. 'Sakine arkadaşlarımın elleri, kafaları benim üstüme düştü' dedi. Yoğun bakımda üç gün kaldı. Sonra enfeksiyon durumları vardı odaya aldılar, 17 gün kaldı. Sonra eve getirdik. Altı ay sonra burada hastanede bağırsaklarını operasyonla içeri aldılar. 12 gün de orada kaldı."
Devlet yardım edeceğini söylemişti
S.B.: "Devletin hiçbir şeyini görmedik. Hastanede beklerken yemek bile vermiyorlardı. Bize KESK'ten yemek geliyordu. Hastane Ağa'ya sadece bir tabak çorba veriyordu. KESK olmasa biz aç kalmıştık. Söylediklerinin hepsi yalan, hikaye.”
“İnsanlar bizi suçluyordu”
M.B.: “Bizim için de süreç çok zordu. İşlerimize devam edemeyince oradaki insanlar durumu öğrendi ve geri dönünce psikolojik baskı gördük. Patronu kızkardeşim Zuhal'e iş yerinde 'Siz hainsiniz, TC vatandaşı olamazsınız' dedi. Kız oradan ayrılmak zorunda kaldı.
“Benim çalıştığım yer daha bilinir bir şirketti daha ılımlıydı. Ama iş arkadaşlarım 'Babanın orada ne işi vardı, bir insan öyle bir yere, hangi partiliydi' gibi sorular sorup beni suçluyorlardı. Bu işi yapanları değil bizi sorguluyorlardı. Yapan mı, suçlu ölen mi deyip susturuyordum ama kendi aralarında fısıldaşmaya devam ediyorlardı. İyi karşılayanlar da vardı ama cımbızla çekilecek kadar az...
“Apartmanda AKP'li olan komşular bize daha antipatik davranmaya başladılar. Sanki bombayı biz patlatmışız gibi... Bir kişi hariç kimse kapımızı çalmadı.”
Kalp krizi gecesi
S.B.: "Kriz geçirdiği gecenin gündüzünde Avcılar'da basın açıklaması vardı. Oraya gittik ben girmedim astım hastasıyım, başına bela olurum zaten korkuyorum dedim. Ama o çok cesaretlidir. O gün beraber dolaştık, gezdik. Gece de saat bir buçukta telefonu eline almış bana görüntüleri gösteriyordu bak ben buradaydım diye. Kızdım, Ağa artık yeter. Tamam, bitmiş, şükret ayaktasın dedim. 'Kendimi değil ben zaten ölenleri unutamıyorum' diyordu. 'Onların hepsi gençti. Halay çektiler, ben onlara imrendim. Bir anda onlar paramparça oldular. Keşke ben olsaydım' diyordu.”
“15 dakika sonra ellerini sıkmaya başladı. Meral'i aradım, eşiyle beraber geldiler. Klinik vardı yakında oraya gitmek istedi. Sonra Meral eşini aradı; Ağa bayılmış.”
“Yanına gidince onu sevdiğimi söylüyorum, belki uyanır”
M.B: "Yedi aydır günde sadece bir saat görüş hakkımız var. Gittiğimizde vücudunda kan dolaşımı olsun diye masaj yapıyoruz. Doktor sevgi gösterin, sevdiği şeyleri yapın diyor. Biz de sevdiği müzikleri doldurduk, başında çalıyor.”
S.B: “Çocuklara ‘Ben bu ananızı çok seviyorum ama o beni hiç sevmiyor’ derdi. Hep sevdiğini söylerdi ben söylemezdim. Şimdi yanına gidince Ağa ben seni çok seviyorum diyorum, belki uyanır. Evlendiğimiz zaman anam ona yüzük almamıştı sürekli onu söylüyordu. Diyorum ki Ağa söz, sen uyan ben alıp takacağım nişan yüzüğünü parmağına. Hep güzel şeyler duyurmaya çalışıyoruz ona." (TP/HK)
ANKARA KATLİAMINDAN YARALI KURTULANLARIN HİKAYELERİ
Barış Aydemir: Bacağım Kırık Zannediyordum, Başkasının Kemiği Saplanmış
Ağa Bayar: Yaralı Kurtuldu, Görüntüleri İzlerken Kalp Krizi Geçirdi, Yedi Aydır Yoğun Bakımda