Haberin İngilizcesi için tıklayın
AKP ve MHP'nin 2023 seçimlerinde uygulanması amacıyla hazırladığı Seçim ve Siyasi Partiler Yasası değişikliği, yapılan kısmi değişikliklerle 31 Mart’ta TBMM Genel Kurulu'ndan geçti.
Yüzde 10'luk seçim barajının yüzde 7'ye indirilmesi; il, ilçe seçim kurullarının yapısını ve ittifaka katılan siyasi partilerin milletvekili hesaplama sistemini değiştiren, cumhurbaşkanına da seçim yasakları muafiyeti getiren yasa, erken seçime gidilmesi halinde uygulanamayacak.
TIKLAYIN - Seçim Kanunu'ndaki değişiklikler ne getiriyor, ne götürüyor?
Cumhurbaşkanının onayının ardından yürürlüğe girecek olan yasa değişikliği, 6 muhalefet partisinin oluşturduğu Millet İttifakı başta olmak üzere muhalefetin ve sivil toplumun tepkisini çekerken, iktidarı, seçime giderken "oyunun kuralını değiştirmekle" eleştiren CHP, değişiklikte birçok maddeyi iptal istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) götürme kararı da aldı.
Değişikliğin en dikkat çeken maddelerinden biri ittifaklara ilişkin oldu. “İttifaklara suikast" yorumuyla düzenlemeyi eleştiren muhalefet partilerinin yapılan değişikliklerden nasıl etkileneceğini, seçim güvenliğini, yasanın ne kadar hukuki olduğunu, AKP ve MHP’nin bu değişiklikle hedeflediklerini İstanbul Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Anayasa Hukuku Profesörü Korkut Kanadoğlu ile konuştuk.
"Baraj, yönetimde istikrar ilkesi ile meşrulaştırılamaz"
2018 seçimlerinde uygulanan sistemde, ittifak yapan partilerin milletvekili sayısı, ittifakın toplam, siyasi partinin aldığı oya bölünmesi ile hesaplanıyordu. Kabul edilen yasaya göre ise ittifakı oluşturan siyasi partilerin her birinin çıkaracağı milletvekili sayısı, her seçim bölgesinde ittifak içinde elde ettiği oy sayısı esas alınarak belirlenecek. İktidarın bu değişiklikle hedeflediği nedir?
Değişiklik teklifi ile ülke seçim barajı yüzde 10’dan yüzde 7’ye indiriliyor. Burada şunu da söylemek gerekir ki her ilde her partinin yüzde 7’yi geçmesi gibi bir seçim çevresi barajı mevcut hukuk sistemimizde de getirilen teklif maddelerinde de bulunuyor. Yüzde 10’dan yüzde 7’ye indirilen seçim barajı ülke seçim barajı.
Ülke seçim barajının düşürülmesi olumlu bir değişiklik olarak ifade edilmişse de burada gözlerden kaçırılmaması gereken ve seçim barajının tamamen anlamsız olması sonucunu doğuran önemli bir olgu söz konusu. 2017 Anayasa değişiklikleri ile geçilen başkanlık rejiminde herhangi bir ülke seçim barajı, yönetimde istikrar ilkesi ile meşrulaştırılamaz. Aksine 2017 sonrasında barajı öngörmek temsilde adalet ilkesini ortadan kaldırır.
Barajlar yürütmenin yasamanın içerisinden çıktığı bir parlamenter rejimde Meclis’in, yürütme organının en azından istikrarlı bir şekilde oluşabilmesini sağlayabilecek bir yapıda olmasına adına savunulmuştur. Başkanlık rejimlerinde ise yürütme ve yasama erkeleri ayrı ayrı seçimlerle belirlenir. Meclis’in içerisinden çıkmayan ve ayrı seçimlerle belirlenen bir yürütme organı halihazırda mevcutken barajların yönetimde istikrarı sağlamak adına var olduğunu söylemek başlı başına bir çelişki.
Olması gereken herhangi bir ülke barajının bulunmaması. Esasen, ülke seçim barajının 2017 Anayasa değişikliği ardından kaldırılması gerekirken yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşürülmesi olumlu olarak görülebilecek bir değişiklik değil tam tersine bir hatayı sürdürmeye devam edileceğini açıkça gösteren bir değişiklik.
"Millet İttifakı'nın artık oyları etkili oldu"
Mesele Millet İttifakı açısından ele alındığında Saadet Partisi, Demokrat Parti, Gelecek ve Deva partilerinin CHP ve İyi Parti ile oluşturdukları ittifak etkisizleşiyor diyebilir miyiz? Bu değişiklik 6 muhalefet partisi ittifakını nasıl etkiler?
2018 yılında getirilen ittifak sisteminin siyasi partiler açısından iki önemli katkısı olmuştu. Birinci katkı, yüzde 10 ülke seçim barajının ittifakın tümünün oy oranına bakılarak hesaplanması ve eğer ittifak yüzde 10’u geçiyorsa ittifakı oluşturan partilerin ayrıca yüzde 10’u geçmelerinin aranmamasıydı. Değişiklik teklifi ile bu oran yüzde 7’ye indirilecekse de aynı usul devam edecek. Bu açıdan 6 muhalefet partisi bir seçim ittifakı oluşturursa tümünün yüzde 7 oy oranını geçmesi her partinin de barajı geçmesi anlamına gelecek.
İttifak sisteminin ikinci büyük katkısı 600 milletvekilinin partilere nasıl dağıtılacağına yönelik olmuştu. 2018 yılındaki değişiklikler ile milletvekillerinin önce siyasi ittifakın tümüne ardından ittifakları oluşturan partilere dağıtılması öngörülmüştü. Böylelikle ittifak içindeki düşük oy alan partilerin oyları, ittifakın tümünün çıkaracağı vekil sayısına olumlu bir katkıda bulunabilmekteydi.
Örneğin 2018 seçimlerinde Trabzon'da MHP yüzde 13,5 oy almışken İyi Parti yüzde 11,2 oy aldı fakat MHP vekil çıkartamazken İyi Parti vekil çıkarabildi. İyi Parti’nin daha düşük bir oy ile vekil çıkarabilmesi, ittifakın içerisinde daha düşük oy alan partilerin artık oyları sayesinde olabildi.
Değişiklik teklifi ile “önce ittifakın tümüne ardından partilere” usulü ortadan kaldırılacağı için artık böyle bir imkân söz konusu olamayacak. Burada ittifak içi düşük oy alan partilerin artık oylarının, ittifakın tüm vekil sayısına olan etkisinin önüne geçilmek isteniyor. 2018’e göre muhalefet cephesinin daha fazla partiden oluşması ve Cumhurbaşkanının onayı ardından yürürlüğe girecek seçim yasası değişikliğini değerlendiren Prof. Dr. Kanadoğlu, "Millet İttifakı'nın daha da genişlemesi ve bu sayede ittifak içerisindeki artık oyların oranının artabilme ihtimali, AKP ve MHP açısından bu değişikliği zorunlu kılmış olabilir" dedi.
Milletvekili dağılımında 2018 öncesine dönüş niteliğinde olan bu değişiklik, siyasi ittifakların var oluş sebebini de dar bir alana sıkıştırabilir. Nitekim değişiklik teklifi Meclis’ten geçtiği için seçim ittifakının tek katkısı yüzde 7 ülke seçim barajının hesaplanması usulünde olacak. Bu yönde bir değişikliğin ittifak sisteminin içini boşalttığı rahatlıkla söylenebilir. Mevcut sistemde, ittifak içerisindeki düşük oy alan partilerin artık oyları yine ittifakı oluşturan büyük partilerin vekil sayısının belirlenmesinde önemli bir etkiye sahip. Bu etkinin değişiklik sonrasında ortadan kaldırılacağı hesaba katılırsa ittifak içerisindeki düşük oy alan partilerin, ittifakı oluşturan yüksek oylu partilerin listelerinden seçime girmeleri ve böylelikle kendi artık oylarının benzer bir etki yaratabilmesini sağlamaları ihtimali, ittifakların seçim stratejilerini oluştururken önlerinde duran bir seçenek olacak.
"Seçim stratejisi dikkatli hesaplanmalı"
Muhalefetteki ittifak partileri arasında bir kazançsızlık ve kriz hali doğduğunu farz edersek muhalefetin bu noktada seçeneği olur mu? Yeni bir seçim stratejisi nasıl belirlenebilir?
Önceki soruda da değindiğimiz gibi ittifak içerisindeki düşük oy alan partiler kendi artık oylarının şu an mevcut olan sistemde yarattığı önemli etkiyi devam ettirmelerini isterse başka bir partinin listelerinden seçime girme seçeneğini düşüneceklerdir. Bu seçeneğin siyasal hayatımızdaki ve toplumumuzdaki karşılığının ne yönde olacağı dikkatli bir şekilde hesaplanması gereken önemli bir soru.
Muhalefet içerisindeki daha sağ kökenli partilerin örneğin CHP listelerinden seçime girmesi, ilk bakışta muhalefet partileri açısından propaganda sürecinde dezavantaj yaratabilecek bir durum olarak düşünülebilirse de ilke ve hedefleri belli, topluma kendisini anlatabilen bir seçim stratejisi bu dezavantajı ortadan kaldırabilir. Nitekim 2018 seçimlerinde Saadet Partisi CHP listelerinden seçime girerek 2 vekil kazanabilmişti.
Ayrıca milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçiminin aynı günde yapılacağı göz önünde bulundurulduğunda, cumhurbaşkanlığı seçimleri açısından da tüm muhalefeti temsil edebilecek bir aday üzerinde uzlaşılması büyük önem taşıyacak. Bu uzlaşının yaratacağı siyasal ortamın milletvekili seçimlerine de olumlu katkıda bulunacağı, milletvekili seçimleriyle cumhurbaşkanlığı seçimlerini aynı hedef doğrultusunda bütünleştirebileceği ve milletvekili seçimi-cumhurbaşkanlığı seçimi arasında doğabilecek olası karşıtlık ya da pazarlıkları engelleyeceği de açık.
"Seçim güvenliği kuşkulu"
Yasadaki bir diğer bir değişiklik ise seçim kurullarında yapılıyor. İl ve ilçe seçim kurulları başkanları eskiden o il ve ilçedeki en kıdemli yargıç iken şimdi kura yöntemine geçiliyor. Yani seçim sürecinin yönetimi bir nevi yargıçlardan bürokratlara doğru çevriliyor. Bu değişiklikle iktidarın hedefi nedir ve bu hedef ne kadar hukukidir?
Mevcut Kanuna göre il seçim kurulu başkan ve üyeleri uzun yıllar mesleki deneyimde bulunmuş hakimlerden oluşuyor. En kıdemli mesleki hâkimin doğal olarak il seçim kurulu başkanı olması seçimlerin tarafsızlığı açısından önem taşıyor. Yıllardır uygulanagelen bu usulden vazgeçilip yerine Adli Yargı Adalet Komisyonu’nun gerçekleştireceği bir kura uygulaması getiriliyor.
Adli Yargı Adalet Komisyonu ise o yer Cumhuriyet Başsavcısı ve HSK’nın seçtiği o yerin iki hâkiminden oluşuyor. Kuvvetler ayrılığı ilkesi açısından HSK bünyesinde birçok problemi taşımaktayken şimdi bu problemler HSK üzerinden seçim sistemimize de yansıtılmış oldu. Ayrıca, diğer birçok değişiklik maddesinde olduğu gibi bu değişikliğin gerekçesinin madde metniyle herhangi bir ilişkisi bulunmuyor. Madde gerekçesinde “yedek üye seçimine ilişkin belirsizlik giderilmektedir” denilse de esas değişiklik yedek üyelerin belirlenmesine değil kurulun başkan ve üyelerinin belirlenmesine yönelik. Kanun yapma usulü açısından bile problemli olan bu teklif, seçim güvenliği açısından da önemli kuşkuları bünyesinde taşıyor.
Ayrıca il ve ilçe seçim kurullarının kura usulüyle belirlenmesinde de önemli bir farklılık bulunuyor. İlçe seçim kurullarının belirlenmesi açısından, kura çekimine dâhil olmak istemeyen hâkimlerin yazılı olarak komisyona başvurabilmesi ve görev için yeterli sayıda başka hâkimin olması halinde kuraya dâhil olmak istemeyenlerin listeden çıkartılabilme imkânı bulunuyor. Burada, kuraya “dâhil olmama” imkanının neden il seçim kurulları açısından söz konusu olmadığı ayrıca cevaplandırılmalı. Ayrıca kuraya dâhil olmama hakkının kullanımı esnasında doğabilecek çeşitli baskı türlerinin de seçim güvenliği açısından oluşturacağı tehlikeleri, önceki yılların deneyimlerinin de düşünülmesi sonucunda en azından bir ihtimal olarak, hesaba katmak gerekir.
Yine seçim kurullarına ilişkin değişiklik ortaya nasıl risk/riskler çıkarabilir?
İl ve ilçedeki en kıdemli hâkimin seçim kurullarının başkanı olması durumunda dahi ülkemizde geçmiş deneyimler pek olumlu yönde olamadı. Nitekim seçim kurulu başkanıyken baskılara dayanamadığını söyleyip görevini bırakan hakimler dahi oldu. Ülkemizin seçim güvenliği açısından birçok sorunla karşı karşıya olduğu bir anayasal gerçeklik...
Bu anayasal gerçekliğin ortadan kaldırılması gerekirken, tartışma yaratabilecek bir kura usulüne geçilmesi, ilçe seçim kurulları açısından kuraya katılmama hakkının tanınması, kurayı gerçekleştirecek Komisyon’un başkanının Adalet Bakanı olduğu bir HSK tarafından belirlenmesi; var olan problemleri daha da arttırabilir.
"Uyum değil düzensizlik"
"Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine uyum" çerçevesinde yapılan düzenlemeyle de cumhurbaşkanına "seçim yasakları" muafiyeti getirildi. "Başbakan ve bakanlara ilişkin" seçim yasakları maddesinde yapılan değişiklikle "Başbakan" ibaresi metinden çıkarılırken, sadece bakanların söz konusu seçim yasaklarına tabi olacağı hükme bağlandı. Seçimlerin eşitliği ilkesi bu değişiklikten nasıl etkilenir?
298 sayılı Kanunun seçim yasaklarını içeren maddelerin metinlerinin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine uygun hale getirilmesi olarak gerekçesi gösterilen bu maddede “atlanılan” çok önemli bir eksiklik bulunuyor. “Başbakan” ifadesinin kaldırıldığı kanun metinlerine “cumhurbaşkanını” sıfatını eklemek gerekse de değişiklik teklifinde buna yönelik hiçbir içerik bulunmuyor. Böylelikle siyasi parti genel başkanı dahi olabilen taraflı bir cumhurbaşkanının seçim yasaklarından muaf tutulmasının önü açılıyor.
Seçimlerin eşitliği ilkesine açıkça aykırı olan bu değişiklik teklifi, özellikle aktif seçim sürecinde iktidar partisinin lehine ve muhalefet partilerinin aleyhine sonuçlar doğurur. 298 sayılı Kanunun seçim yasaklarını içeren maddelerinde herhangi bir değişikliğe gidilmese dahi yorum yoluyla başbakanın artık cumhurbaşkanı olduğu ve dolayısıyla cumhurbaşkanın da seçim yasaklarına tabi olduğu söylenebilecekti. Fakat “uyum yasaları” ile bu yorum imkânı da ortadan kaldırılmış oldu. Uyum yasaları olarak ifade edilen bu değişiklik maddesi, gerçekte uyumu değil düzensizliği doğuracak.
(TP)