Bunun için pratik bir önerileri de var: "Veli toplantılarına çocuklar da katılsın".
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) Eğitim Sekreteri İsmail Sağdıç, "Veli toplantıları bugün eğitim ve öğretimin sorunlarının tartışıldığı, bilgi ve deneyim aktarımının gerçekleştiği ve çözüm önerilerinin üretildiği bir araç olmaktan uzak" dedi.
"Onun yerine iki işe yarıyor veli toplantıları: ya veliler çağrılıyor, okulun fiziksel ihtiyaçları sıralanıyor ve onlardan maddi destek sunmaları isteniyor ya da öğrencilerle ilgili bilgi veriliyor. Başarılı olarak nitelenen öğrenciler takdir ediliyor, başarısız olanlar için de kurs, özel ders gibi çözüm önerileri sunuluyor".
Temsili değil katılımcı demokrasi
İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Serdar Değirmencioğlu da çocukların sadece kendilerini ifade etmelerinin yeterli olmadığını, çözüm üretme ve uygulama süreçlerine de dahil edilmeleri gerektiğini ekledi.
"Şu an öğrenci meclisleri, konseyleri gibi temsili demokrasiyi işleten mekanizmalar var okullarda. Onların ne kadar iyi işlediği de soru işareti ama esas sorun çözüm tarafında".
Değirmencioğlu, çözüme ulaşamamanın tüm sistemin tıkanması gibi anlaşılabileceğini ve demokratikleşmenin önünü tamamen tıkayabileceğini vurguladı.
"'Söyledik de ne oldu' sorusuna yol açabilir bu durum. O yüzden temsili değil katılımcı demokrasiyi okullarda hayata geçirmek gerekli".
"Aile ve okul çocuğu şekillendiriyor"
Ege Üniversitesi'nden Prof. Dr. Beno Kuryel, "aile ve okulun çocuğa biçim vermek için toplumsal bir görev üstlendiğini" belirtti.
"Ancak bugün uygulamada bu görev yalnızca bir terbiyeci olmaya indirgenmiş durumda. Toplumsal örgünün iki mimarı, aile ve okul çocuğa demokratik bir karakter kazandırma coşkusundan uzaklaşarak bu işlevlerine yabancılaştı".
"Aslolan eğitimdir ama bu sistemle öğretim yapılıyor" diyen Sağdıç da ekledi: "Öğretmen bilgi aktarıcı konumuna öğrenci de bilgi deposuna dönüşüyor. Oysa eğitimin amacı davranış değişikliği yaratmaktır".
"Sistem tamamen anti-demokratik"
Kuryel, İzmir İzmir dergisinde yazdığı yazıda öğrencilere karar mekanizmalarında yer vermek gerektiğini de vurguladı ve bunun öğrenci, veli ve eğitimcileri birbirine yakınlaştıracağını belirtti.
Eğitim-Sen'den Sağdıç da aynı kanıda fakat varolan sistemin tümden anti-demokratik olduğu ve eğitimcilerin elinin kolunun bağlandığını söyledi.
"Sistem sınav üzerine kurulu, dolayısıyla öğretmenin, idarecinin, öğrencinin ve velinin tüm çabası sınavlardan başarılı sonuçlar almak üzerine. Öğretmenlerin bir diğer telaşı da Ankara'da hazırlanan müfredatı yetiştirmeye çalışmak.
Dolayısıyla eğitim emekçilerinin elinde sistemi varolan özgün ihtiyaçlara göre uyarlayacak, özerkleştirecek araçlar bulunmuyor".
Sağdıç, sistemin genelinin demokratik olmadığının son müfredat değişikliği sürecinde de bir kez daha ortaya çıktığını belirtti:
"Böylesi köklü bir değişiklik yapılırken sektörde örgütlü olan sendikanın görüşü bile alınmadı. Oysa uzmanlar, çalışanlar, öğrenciler, veliler; herkes bu değişiklikten etkilenecek. Bu sürece tüm bileşenlerin katılması gerekliydi".
Bu sene altı ilde pilot olarak uygulanan yeni müfredat önümüzdeki yıl tüm okullarda hayata geçirilecek.
"Okullar yaşayan yerlere dönüşmeli"
Serdar Değirmencioğlu'nun vurgusu da varolan sistemin merkeziliği üzerine:
"Okul aile birlikleri iyi işlemediği durumda okulun ihtiyaçlarını karşılayabileceği tek bir kaynak kalıyor, o da Milli Eğitim Bakanlığı. Elindeki kaynakları eşit paylaştırdığını iddia eden Bakanlığın okulların özgül durumlarını bilmesi ise mümkün değil".
Değirmencioğlu'na göre bu durum okulun problemlerinin çözümsüz kalmasına ve okulların dışarıdaki hayattan yalıtılmasına neden oluyor. Yerel yönetimlerin yerel örgütlenmelerin eğitim sürecine müdahil olması şart ama okulların her şeyden önce kendi bileşenlerini, çocukları bu sürece katması gerekli:
"Çocuklar büyüklerin düşünemediği şeyleri düşünebilir, çözüm önerileri sunabilir. Mesela okulun duvarlarını boyamaya yardımcı olabilir".
Geçtiğimiz günlerde Sultanbeyli'de okul aile birlikleri üzerine katıldığı bir toplantıyı anlatan Değirmencioğlu, toplantıya katılan dört öğrencinin idarecilerin tepkisine rağmen durumu gayet iyi özetlediklerini anlattı: "Çocuklar açıkça 'biz bu okulda çözümün bir parçası olma istiyoruz. Evde de okulda da fikrimizi açıklayamıyoruz".
Değirmencioğlu ve Sağdıç'ın vurguladığı bir diğer nokta da eğitime kaynak aktarılmaması:
"Özel okullarda durum farklı olabilir ama Sultanbeyli'de 4 bin öğrenciye 40 öğretmen düşüyor. Çocukların bu ortamdan öğretmenlerle ilişki kurabilmesi çok zor".
Güvenilmeyen çocuk başkasına da güvenmiyor
Kuryel, "Kendisine güvenilmeyen çocuk, devre dışı kalan birey, süreçte düşüncesi sorulmayan öğrenci kendisine yabancılaşır ve baskı altında olur. Böylece o da güvenmemeyi öğrenir ve hayatının kalanında aynı şekilde davranır" dedi.
Değirmencioğlu ve öğrencilerinin uygulamaya çalıştığı "Kamusal Başarı" modeli bu tespite karşı bir çözüm.
Kamusal Başarı, velileri, öğretmenleri, öğrencileri, idarecileri kapsıyor, sürece katıyor ve eğitimin, çocukların kamusal alanla bağlarını kuruyor.
Fakat kısa vadede, Kuryel, Sağdıç ve Değirmencioğlu'nun üzerinde görüş birliğine vardığı bir nokta var: "Veli toplantılarına çocuklar da katılsın!".(EÜ/TK)