bianet, Gisan tersanesinde son olarak üç işçinin ölmesinin ardından Tuzla tersanelerinde çalışan işçilerle kazaların nedenlerini ve çalışma koşullarını konuştu.
"500 kişinin çalışacağı yerde bin 500 kişi çalışıyor, nasıl kaza olmasın?"
Yardımcı tersanesinde boyacı olarak çalışan bir işçi iki yıl öncesine kadar bir gemi yapımının altı ayda tamamlandığını, şimdi neredeyse 45 günde bir gemi yapmaya çalıştıklarını söyledi:
"Tersanelerin aralarında da bunun rekabeti var. 500 kişinin çalışacağı yerde bin 500 kişi çalışıyor, nasıl kaza olmasın?"
Yıldız tersanesinde kaynakçılık yapan bir işçi kazaların nasıl gerçekleştiğini anlattı:
"Usta sana 'gir boya' diyor, unutuyor, öbürüne de kaynak veriyor. Koca gemide haberin yok nerede ne var, içerdeki gaz, kaynak başlayınca patlıyor, her zaman yaşıyoruz."
"Çelik ayakkabı vermiyor, tulum vermiyor, verdim diye imza attırıyor. Yazı yazıyoruz, bildiriyoruz, hiçbir değişiklik yok."
"Orası güvensiz diyorsun, yarım saat sonra işten atıyor"
İşçilere, güvenli olmadığını düşündükleri durumlara itiraz edip edemediklerini sorduğumuzda ise aldığımız yanıtlar şöyle:
"Merdivene çık diyor usta, orası güvensiz güvenliğimi ver diyorsun, tamam diyor, yarım saat sonra geliyor işten çıkarıldın diyor. Neye itiraz edebilirsin?"
Tuzla Gemi'de montajcılık yapan bir işçi: "Saat beşten sonra mesai yasak tersanelerde, tehlikeli ya.. Mesaiye bırakıyorlar, imza attırmayıp kendileri yazıyor. Aldığın da yevmiyenin yarısı." diyerek kazaların her gün olduğunu, üç beş kişi ölmedikçe basına yansımadığını söyledi.
"Aksaklığı görsem de durduramadıktan sonra neyin güvenliğiyim?
"Önce İş Güvenliği" levhalarına sıklıkla rastladığımız tersanelerde bir iş güvenlik elemanına kazalardaki sorumluluk payını soruyoruz:
"Bir çalışanın çalışma süresince başına gelen kazadan iş güvenliği sorumludur. İşçinin suçu yok, kemerini takmadıysa iş güvenliği taktırmak zorunda. Ama asıl mesele, çalışma koşulları uygun değil. Tespit edip rapor hazırlıyorum, değişen bir şey yok, 1 hafta sonra ya kaza ya ölüm… Ben aksaklığı görsem de durduramadıktan sonra neyin güvenliğiyim? Geçen yıl kar yağmıştı, iş güvenliği elektrik çarpmasın diye işi durdurdu, ertesi gün işten atıldı."
"Bu işsizlik ortamında insan ölümü tercih ediyor"
İşçiler iş güvenliğinden sonra sosyal güvenlikten de yoksun olduklarını anlatsalar da, işten atılma korkusunun baskın çıktığını söylediler ve isimlerini vermekten kaçındılar:
"14 senedir bu işi yapıyorum, 1425 gün sigorta primi ödenmiş."
Yıldız tersanesinden sakatlandığı için çıkarılan bir işçi:
"Kapak düzeltirken balyoz omzuma düştü, istirahat izni aldım, sakatlandım diye işten çıkardılar. 4 ay geçti, hala paramı alamadım." dedi.
Yakında tersanede çalışmaya başlayacağını söyleyen biri, başka seçeneği olmadığını söyledi:
"Biz olmasak başkası gelecek. Bu işsizlik ortamında insan ölümü tercih ediyor."
Yardımcı tersanesinde boyacılık yapan bir işçi tersaneye giderken savaş alanına gider gibi hissettiğini anlattı:
"Evde eşim, çocuklarım her an tetikte, bir ambulans sesi duysalar hemen arıyorlar."
Tuzla Gemi'de çalışan bir işçi:
"Yevmiye üzerinden çalışanın sosyal hakkı olmuyor. Sigorta primleri üç gün, beş gün ancak yatırılıyor. Sadece insanca koşullarda çalışmak istiyoruz."
"Türkiye'de sendika var, sigorta yok"
Almanya'da Iveko fabrikasında çalışan bir işçi ise, sıklıkla yaşanan kazalara rağmen önlem alınmamasını sosyal sigorta, sendika ilişkisiyle açıkladı:
"Almanya'da sendika, işveren ve en tepede sosyal sigorta var. İnsan zarar görüyorsa, sigorta ona ömür boyu para ödeyecek, kolluyor o yüzden , sendika da sigortayla birlikte hareket ediyor. Türkiye'de sendika var, sigorta yok. Sendika talepleri belirtiyor ama dikkate aldıracak araçlardan yoksun. Çalıştığım şirkette bir kaza olursa bu İtalya'yı, oradaki çalışma bakanlığını, sendika ve sigortaları ilgilendirir ve patron üzerinde bir baskı oluşur. Türkiye'de böyle bir şey yok."
"Başbakan geldi, bir daha beni karşınızda bulursunuz dedi gitti. Önlemler alındı mı, tartışıldı mı? Onlar için ucuz iş gücüdür, başka bir derdi yoktur. Komisyonlara da güvenmiyoruz, Ergenekon, Susurluk ne kadar incelendiyse Tuzla da o kadar…" (CU/NZ)
* Fotoğraflar: Halit Bingöllü