İstanbul’da geçen ay üst üste yaşanan sağanak yağış ve selin ardından iklim değişikliğinin aşırı iklim olaylarındaki etkisi bir kez daha gündeme geldi.
Greenpeace’in Cezayir Toplantı Salonu'nda düzenlediği “İklim Krizi ve Türkiye” panelinde iklim değişikliğinin etkileri, kömürlü santrallerin hava ve insan sağlığı üzerindeki etkileri ve iklim krizinden çıkılması için yapılması gerekenler konuşuldu.
"40 yıl öne neden hortum yoktu?"
Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nden Prof. Dr. Murat Türkeş, Türkiye’de uzun yıllardır sıcak hava dalgalarının etkilerinin yaşanmaya başladığını ancak İstanbul’da yaşanan dolu ve hortum gibi tek tek olaylar olunca gözümüze battığını söyledi.
“İklim değişikliğinde insan etkisi artık tartışılmayan bir gerçek. Son 150 yılda iklim sistemimde son 10 bin yılda olmamış kadar hızlı bir iklim değişikliği söz konusu. Bunun geri dönüşü yok. Bu değişiklik kuraklık şeklinde de sağanak yağış şeklinde de olabilir.
"Akdeniz havzasında yer alan Türkiye bir yandan çölleşmeye açık bir bölge. Küresel ölçekte yaklaşık 1 santigrat derecelik ısı artışı var. Türkiye’de ise özellikle yaz dönemi yıllık ortalama sıcaklıkları son 80 yılda 1 santigrat ile 3,5 santigrat arasında arttı.
"25 ve 30 santigrat derece üzerindeki gün sayılarında da artış var. 1950-2014 döneminde rekor hava sıcaklıklarında sürekli artış oldu. Zaten biz sıcak hava dalgalarının etkilerini çoktan yaşamaya başladık ama tek tek olaylar olunca gözümüze batıyor. Biz bunu 1985’ten beri yaşıyoruz.
"Mesela hortum bizim enlemlerde yaygın bir hava olayı değil. Fazla ısınan bir yüzey, buharlaşmayla nem tutuyor, soğuk havayla karşılaşınca süper hücre oluşuyor. Bu da gök gürültülü sağanak ve hortuma neden oluyor. 40 sene önce neden hortum yoktu sorusunun cevabı bu, iklim değişikliği. Maalesef bu aşırı hava olaylarını yaşamaya devam edeceğiz."
500 ppm'i geçersek ne olacak?
Türkeş, atmosferdeki karbondioksit oranının binlerce yıl 280 ppm olduğunu ancak Temmuz 2017’de 407 ppm’e çıktığını belirtti ve ekledi:
“Her yıl atmosfere doğal döngünün tutamayacağı 3 milyar ton karbon salıyoruz. Bunu azaltmasak 450 ppm kritik noktasına geleceğiz. Bunun için de çok az zaman kaldı. Üstelik 500 ppm’i geçersek en kötümser senaryo oluşacak. Ne gibi iklim olayları ile karşılaşacağımızı öngöremiyoruz. Ve bu noktaya gelirsek artık geri dönüşü olmayacak.”
Trakya'da maskeyle mi dolaşılacak?
Temiz Hava Hakkı Platformu bileşenlerinden Türk Tabipleri Birliği'nden Doç. Dr. Gamze Varol Saraçoğlu, iklim değişikliğinin başlıca nedenlerinden olan kömürlü termik santrallerin insan sağlığı ve hava üzerindeki etkilerini anlattı.
"Santrallerde yeni teknolojilerle filtreler takıldı deniyor, elbette eskisine göre daha iyi ancak ne olursa olsun o bacadan temiz hava çıkması mümkün değil. Dünya Sağlık Örgütü, 2013 yılında hava kirliliğinin kansere yol açtığını söyledi. Bunun temel nedeni de kömürlü termik santraller. En önemli etkisi de akciğer kanseri.
“Santrallerden 100 km yarıçapındaki kişiler aktif olarak etkileniyorlar. Bu kadar mı? Aslında santrallerin filtresinde tutulamayan, çok uzağa giden ve esas kansere neden olduğu düşünülen PM2'ler (partiküller) var. Saç kılından bile ince, gözle göremediğimiz maddeler. Sinsi olan bunlar ancak biz bu maddeleri mevzuatımız gereği ölçmüyoruz. Sadece PM10’u ölçebiliyoruz. Kaldı ki onda bile tehlike sınırımız DSÖ’nun üç katı.”
Saraçoğlu, kömürlü santral kurulması planlanan Tekirdağ’dan örnek verdi.
“Zaten Tekirdağ’daki hava ölçümlerinde kirlilik çok yüksek, üstüne bir de santral kurulmak isteniyor. Bu durumda herkes sokakta maskeyle dolaşmak zorunda kalacak.”
"Enerji verimliliği ile santrallere ihtiyaç kalmaz"
Greenpeace Akdeniz Kampanyalar Sorumlusu Özgür Gürbüz, sadece enerji tasarrufu ile Akkuyu’daki nükleer santrale ya da dört büyük termik santrale gerek kalmayacağını söyledi.
“Türkiye’de dünyanda olduğu gibi sera gazı emisyonunun yüzde 71’ini enerji oluşturuyor. 10 yıl önce enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için hidro yılı ilan etmişlerdi, iki yıl önce ise kömür yılı ilan edildi. Ancak dışa bağımlılık artmaya devam ediyor. Kömür için çevreden feragat ediliyor. Oysa Türkiye’nin elektrik tüketimi ise 278 milyar kilovatsaat. Sadece güneş potansiyeli ise 380 milyar kilovat. Büyük bölümünü güneşten ve rüzgardan sağlayarak bu enerjisini sağlayabilir. Ayrıca Türkiye’de enerji verimliliği potansiyeli hükümetin kendi verilerine göre yüzde 25, bunun yarısını bile kullansak Akkuyu’daki nükleer santrale ya da dört büyük termik santrale gerek kalmayacak.” (NV)