Bu seneki ASF'ye Türkiye'den de önemli bir katılım olacak. Türkiye'den katılacakların organizasyonunu İSF yapıyor. İSF'den Levent Şensever, iki sene önce bir girişim olarak başlayan İSF'nin devamlı genişleyerek bugüne geldiğini söylüyor.
Kurumsal bir kimliği olmayan İSF, birçok sivil toplum kuruluşu ve bireyi ortak bir zeminde buluşturarak faaliyet örgütlemelerini sağlıyor. Şensever, 2005'te gerçekleştirilecek bir "Türkiye Sosyal Forumu" nun hazırlıklarına da başlandığını belirtiyor.
Şensever, İSF'nin geçmişini ve hedeflerini bianet'e anlattı:
İstanbul Sosyal Formu'nun macerasını sizden dinleyebilir miyiz?
İstanbul Sosyal Forumu'nun kuruluş çalışmalarına 2002'nin Haziranında başladık. Bir girişim olarak başladık, epeyce bir süre kendi içimizde toplantılar yaparak devam ettik. İlk büyük adımı da o yılın Kasımında Floransa'ya giderek attık. Yaklaşık 30 kişi katılmıştı Floransa'daki Avrupa Sosyal Forumu'na. Daha fazla katılım olacaktı, ama vizelerde problem çıktı.
O dönemde iki önemli sorun yaşadık. Birincisi; çok turist gibi gittik, yani izledik sadece. İkincisi; geriye döndüğümüzde, o deneyimi kendi pratiğimize yansıtamadık. Süreç oturmamıştı ve kendi içimize yönelik tartışmalar vardı. Bir diğer etken de Irak işgalinin gündeme oturmasıydı. Savaş karşıtı hareket yükselişteydi ve diğer faaliyetler geri planda kalmıştı.
Her şeye rağmen Floransa'da alınan, 15 şubat 2003'te dünya çapında savaş karşıtı eylem düzenleme kararını hayata geçirebildik. En azından onu buraya bir gündem olarak taşımayı becerdik.
Daha sonra 2002 Mayısına kadar bir boşluk oldu. Mayısta Selanik'teki Avrupa Birliği (AB) zirvesine yönelik bir kampanyaya başladık. O kampanya, zaman azlığına rağmen fena olmadı, bir otobüs dolusu insan olarak gittik ve etkinliklere de dahil olduk.
Selanik'te yakaladığımız ivmeyi yaz boyunca da sürdürdük. ASF ve Akdeniz Sosyal Forumu'nun hazırlık süreçlerine dahil olmaya çalıştık. Çalışmalar iyi geçti ve 2002'nin Kasımında Paris'te gerçekleştirilen ASF'nin hazırlık süreçlerinde epeyce bulunduk. Kendi yeteneklerimiz dahilinde orada süren tartışmalara dahil olabildik.
Bütün bu yoğun çalışma döneminin meyvelerini da Kasım'da Paris'te topladık. Katılmak için yaklaşık 120 kişi başvurdu; 80 kişi gidebildik. Floransa'nın aksine, oradaki programa da kayda değer bir katkımız oldu. Floransa'da, hiçbir resmi forum toplantısında konuşmacımız yoktu, çünkü toplantıların hazırlık sürecinde yoktuk. Ama Paris'te 6-7 tane konuşmacımız vardı.
İSF'nin diğer sivil toplum örgütleriyle buluşması nasıl oldu?
O yakaladığımız ivme Paris'ten sonra daha da arttı. Buradaki faktörlerden biri de Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu'nun (BAK) gösterdiği ilgiydi. Selanik'e giderken birlikte hareket etmiştik daha sonra Paris'te de çalışmalarımızı ortaklaştırabildik.
Bu süreçte Kamu emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'nun (KESK), Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği'nin (TMMOB) de İSF'ye ilgisi arttı. Onların katkısı sürecin daha meşru bir hale gelmesine yol açtı.
Bu hafta sonu yapılacak toplantıyı düzenlerken de benzer kaygıları gözettik. Bu toplantı bizim birçok kişi ve kurumun gözünde daha meşru olmamızı, buraya gösterilen ilginin artmasını sağlayacaktı. Avrupa'daki hareketler nezdinde de saygın bir durum böyle bir organizasyona imza atmak.
Nisan başında açılan büromuz da bu konu da katkı sağlayacak tabii. Burası kalıcı olacak ve böylece en büyük sorunlarımızdan birini çözmüş olacağız. Bundan önce yaşadığımız en büyük sorunlardan biri, kişiler üzerinden yürüyor olmamızdı. İnsanların kendi sorunları oluyor, zaman ayıramıyorlar vs ve işler istendiği gibi yürümüyor. Büro bu sorunu çözecek.
İkinci bir nokta da, bu hafta sonu olacak toplantıyla birlikte, geniş kesimlere de ulaşmayı başardık. Altı Nokta Körler Derneği, Türkiye Sakatlar Derneği, Türkiye Psikologlar Derneği gibi kurumların katılımını sağladık. Yani sadece solla sınırlı olmayan, daha geniş çevrelerle buluştuk ve ben bunun kalıcı olacağına inanıyorum.
Büronun olanaklarını kullanarak ve bu ilişkileri koruyarak, hiç ara vermeden Ekim'de Londra'da yapılacak ASF'ye hazırlanmaya başlayacağız. Eksikliklerimiz tabii ki var ama bu bir süreç; bir yerde başlayıp bir yerde biten bir şey değil. Önemli olan bu süreci geliştirerek devam ettirebilmek.
İSF'nin kurumsal bir kimliği, üyelik sistemi vs. yok. Pratikte işler nasıl yürüyor?
Çok sabit yapılar ve formatlara girmek istemiyoruz. Çünkü ondan sonra bir örgüt gibi refleksler göstermeye başlanılıyor; böyle bir deneyimimiz de oldu. Katılımcılık, demokrasi, şeffaflık vs. gibi bir dizi genel ilkemiz var tabii ama bu konularda bir sorun çıkmadı şimdiye kadar. Kararlarımızı bir konsensusa vararak alıyoruz.
Tabi burada da başka türlü sorunlar çıkıyor. Kararlar nasıl alınacak vs. gibi. Bizim haftalık koordinasyon toplantılarımız var. Bu toplantılar bir karar alma mekanizması aslında ve onun dışında başka mekanizmalar yok.
Üyelikle ilgili olarak da şöyle bir problem var. Özellikle sol çevrelerde üyelik şöyle anlaşılıyor: imza veriliyor, aidat veriliyor ama çoğu zaman bu kağıt üzerinde kalıyor. Bunu aşmak için, katılımcı bir anlayışla, pratik faaliyetler üzerinden katılımı önemsiyoruz. Atılacak bir sonraki adım bir kampanya, bir eylem olarak düşünülüyor ve o faaliyetin içinde yer alınıyor.
Aktif olarak ne kadar katılım var İSF'ye?
Bu konuda da faklı bir durum var. Mesela, sadece bu hafta sonunun örgütlenmesine, daha önce faaliyete istikrarlı olarak katılanlar dışında, İSF üyesi olmayan başka kurumları da kattık. Onlara "önce İSF üyesi olman gerekir", demedik; yani bir anlamda İSF'nin örgütlenme işine onlar da dahil oldular ama belli bir sınırlılık içinde.
Yani her bir farklı kampanyaya farklı çevreler, sadece o iş için katılabiliyorlar. İSF'ye üye olmak gibi bir önkoşul koymuyoruz. Bizim bazı ilkelerimiz var ki, her kurum o ilkeleri kabul etmeyebilir. Önemli olan o ilkelerin yapılan işin önüne geçmemesi, faaliyetin yapılabilmesi için, farklı durumlarda farklı modeller bulunabilir. O konuda esneğiz.
Şu an İSF'nin katılımcıları arasında, mesela Küresel BAK var; ÖDP DEHAP gibi partiler var, Greenpeace yeşiller gibi çevreler var; Karakedi, DSİP'ten arkadaşlar var. Odalar ve KESK gibi sendikalar var...
Bireysel katılım ne durumda?
O da var tabii, bireysel katılımı özel olarak teşvik de ediyoruz. Fakat zaman zaman boğucu tartışmalar oluyor, haftalarca iş konuşuluyor. O açıdan insanları bireysel olarak katmak biraz zor. Çünkü burası insanı politik olarak zenginleştirecek etkinliklerin az sayıda olduğu bir yer. Ama öte yandan, Londra'da yapılacak ASF mesela, başka bir şey. Oradaki aktiviteler hem bireyler hem de kurumlar için çok daha çekici. Dolayısıyla, insanlar için buradaki sürece katılmadan doğrudan Londra'daki sürece katılmak daha çekici oluyor.
Burada da o çalışmaların bir gölgesini oluşturup o paralellikleri yakalarsak bu problemi aşacağız. Bunun içinde "Türkiye Sosyal Forumu"nu gerçekleştirmek lazım. Onu da artık planlıyoruz. Aynı ASF'nin anlayışıyla; o boyutta olmasa da -ama boyutu da çok küçültmeden- 20-25 bin kişiyi katmayı hedefleyen bir forum... Bunun için de en az bir yıllık hazırlık süreci gerekir. Bu buluşma her yıl tekrarlanabilir. Süre giden bir dinamik yakalanabilir böylece. TSF için yakın zamanda bir insiyatif başlatıyoruz. Aklımızda 2005'in Mayıs'ı gibi bir tarih var.
Türkiye Sosyal Forumu çok iyi olur ama mesela İngiltere'de bir milyon kişi yürürken burada beş bin kişi zor toplanıyor. bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Orada şöyle sorunlar var. Türkiye solunda her tarafı kızıl renge boyamak gibi bir hastalık var. Bu daraltıcı bir etken. Bir Müslüman adam ya da bir ev kadınını, herhangi bir politik angajmanı olmayan bir insanı nasıl katacaksınız oraya? Taksim'de yapılan eylemde mesela, sol kollar havada kızıl bayraklar...
Çok organik, homojen, sert bir topluluk; bunu aşmak lazım. İngiltere'de öte yandan, tek bir konu başlığı altında, tek bir dünya görüşü öne çıkmadan toplanabiliyorlar. Bunu Türkiye'de de yapmak mümkün ama kolay değil. Son zamanlarda Küresel BAK bunu deniyor ama süreç çok yeni daha.(EÜ/BB)