17 Temmuz 2018 Salı günü erken saatlerinde üç haber:
İlki Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Türkiye’nin büyümesine yönelik öngörüsünü aşağıya doğru güncellemesiydi.
IMF, bu yıl için büyüme tahminini yüzde 4.4’ten yüzde 4.2’ye revize etti. Gerekçe olarak Türkiye ekonomisinde finansal koşulların sıkılaştığını ve dış açığın yüksek olduğunu gösterdi. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) ise Türkiye ekonomisi 2018 yılının ilk üç ayında yüzde 7,4 büyüdüğünü açıklamıştı.
TIKLAYIN - Ekonomist Bülent Danışoğlu TÜİK'in "Esrarengiz" Büyüme Rakamı
Yaklaşık aynı saatlerde Anadolu Ajansı (AA), Türkiye’nin Mayıs ayında sanayi üretiminin geçen yıla oranla yüzde 6,4 arttığını duyurdu. AA, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı verileri duyuruyordu.
Ve ardından Hazine ve Maliye Bakanlığı Haziran ayı bütçe performansını açıkladı. 2017 yılı Haziran ayında 13,7 milyar TL açık veren bütçe, 2018 yılı Haziran ayında 25,6 milyar TL açık verdi.
Sanayi üretimi verilerine bakıldığında sorun yok gibi görünüyor. Çünkü ekonomistler Dünya gazetesinin haberine göre sanayi üretimindeki artışı yüzde 5 civarı olarak öngörüyordu. Beklentiyi aşan bir büyüme sağlandı. Gerçi Nisan ayına göre sanayi üretimi 1,6 azalma göstermişti.
TZO: İthal etmediğimiz sadece beş ürün var
Bu iki gösterge yani 4,2 ekonomik büyüme ve sanayi üretiminde yüzde 6,4’lük artış olumlu. Ancak enflasyon verileri bu olumlu tablodan etkilenmiyor. Enflasyon yüzde 15’ler seviyesinde geziniyor. TL’nin ABD doları karşısında değer kaybı sürüyor. 1 Dolar bu yazı yazıldığı sıralarda 4,85 TL civarındaydı.
Ziraat Mühendisleri Odası (TZO) Genel Başkanı Özden Güngör, Türkiye'nin tükettiği tarımsal ürünlerden sadece beşini dışarıdan almadığını dün açıkladı; yani sadece fıstık, fındık, üzüm, kayısı ile narenciyeyi kendi kendine yetecek kadar üretiyor.
AKP iktidarı boyunca ziraat odaları, çiftçi sendikaları ve çiftçilerin yakındığı bir politika bu.
Türkiye ekonomisi için yapılan en yaygın eleştiri bu: Üretmeden tüketiyoruz. Bu sadece tarımsal ürünler için geçerli değil, sanayi ürünlerinde de durum böyle.
Ekonomist Mahfi Eğilmez dün kişisel bloğunda “üretmeden tüketme” meselesini ele almıştı.
Eğilmez: Türkiye üretiyor ama
Eğilmez üretmeden tüketme tespitini biraz daha derinleştiriyor:
“Türkiye’nin sorunu üretmemesi ya da üretmeden tüketmesi değildir. Türkiye’nin bu konudaki birinci sorunu; ürettiği malların içinde ithal girdilerin büyük yer tutmasıdır. Üretimde kullanılan ithal girdilerin ağırlığı nedeniyle kur yükseldikçe üretim pahalanmakta ve dolayısıyla enflasyon artmaktadır.”
Eğilmez üretimde yüksek teknoloji kullanmama, marka yaratmama gibi sorunları da eklediği analizini şöyle bitiriyor:
“Türkiye’nin sorunu üretmeden tüketmek değil, tasarruflarını artıramamak, üretimin dışa bağımlılığını azaltamamak ve üretimin niteliğini arttıramamaktır.”
Özkul: Üretim ithalata aşırı bağımlı
Dünya gazetesi yazarı ekonomist İsmet Özkul’un yüksek enflasyonun nedenlerine dair yaptığı analiz Mahfi Eğilmez’in yaklaşımına paralel.
Özkul’a göre “Üretimi ithalata ve ekonomisi dış kaynağa aşırı bağımlı bir ekonomide kurların yükselmesi tüm dengeleri sarsıyor. Bunun bir sonucu de yükselen enflasyon oluyor.”
Sonuçta yüksek kur ve enflasyon, faizlerin yükselmesine neden oluyor. Kısacası Türkiye Kur artışı, faiz artışı ve enflasyon artışının birbirini ürettiği tipik bir sarmalı yaşıyor. (HK)