Kalyon, Özkök'ün söylediği şekilde bir "yetki kısıtlamasının" söz konusu olmadığını belirterek, Özkök'ün açıklamasının "tam bir serbestlik isteme arzusu" olarak okumak gerektiğini söyledi.
"Böyle bir yetki kısıtlanması olduğu kanaatinde değilim. Yapılan yasal değişiklikler belli. Ordunun elini kolunu bağlayan düzenlemeye tanık olmadık. Böyle bir yetki kısıtlaması sözüyle, 'demokrasinin varlığından rahatsızlık duyulduğu' ifade ediliyor."
Kalyon, açıklamayla, TSK'nin olayların istendiği şekilde seyretmemesi halinde kendi gerekçesini hazırlamış olduğuna dikkat çekerek, "TSK, böylece toplumda ortaya çıkabilecek eleştiriye karşı 'elimiz kolumuz bağlı' mazeretini öne sürmüş oluyor" dedi.
Özkök, geçtiğimiz Cuma günü yaptığı açıklamada TSK'nin PKK'ye karşı mücadeleyi "kısıtlanmış yetkilerine rağmen özveriyle sürdürğünü" belirtmiş, terörle mücadele için "sivil toplum"a çağrı yaparak şunları söylemişti:
"Mücadele, TSK ve diğer güvenlik kuvvetleri yanında bütün halkımızın, yöneticilerimizin ve sivil toplum kuruluşlarının da iştirakiyle topyekün bir tarzda yapıldığında daha etkileyici sonuçlar elde edilebilecektir. Terör örgütlerinin en korktuğu şey, toplumun kendilerinin dışında, tamamının, el ele, gönül gönüle bir karşı cephe oluşturmasıdır."
Kalyon: Muhaliflerin susturulması hesaplanıyor
Kalyon, Özkök'ün sivil topluma çağrısını, "topyekün savaş konsepti"nin yeniden yola sokulmasının adımı olarak değerlendirdi.
"TSK buna benzer çağrıları daha önce de yapmıştı. Bu çağrı, topyekün savaş konseptidir. Yani, belirli bir mücadele anlayışı içerisinde, çatlak seslerin susturularak, herkese yükler yüklenerek, bütün güçlerin harekete geçirilmesi amaçlanıyor. Basında otosansür ve sansürü yerleştirip, muhaliflerin PKK destekçiliğiyle damgalanıp susturulmasını da kapsıyor."
"Aydınlarla görüşme yeni bir politika anlamına gelmiyor"
Kalyon, Başbakan Erdoğan'ın, Diyarbakır ziyareti öncesinde PKK ve hükümete "silahlar sussun çatışmalar dursun" çağrısı yapan 150 aydının görüşme talebini kabul etmesinin, hükümetin Kürt sorununda yeni bir politikaya yönelişi olarak değerlendirilemeyeceği görüşünde.
"Hükümet, ayrı bir zemine girdiği izlenimini hiç vermedi. Daha önce de benzer jestler oldu, ama dönüp dolaşıp ayrı rotaya oturdu. Bu gelişmeleri yeni bir politika olarak yorumlamak için erken, jest olarak da kalabilir.
"Ancak daha önceki her hükümet gibi, AKP hükümeti de, Kürt sorununun ordunun siyasete müdahale vesilesi ve kendi etki alanını genişletme meselesi olduğunu görüyordur."
Kürt sorununun siyasal sorun olduğu kabul edilmeli
Kalyon Erdoğan'ın aydınlarla yapacağı görüşmeyi ve görüşmeci listesine yaptığı eklemeleri şöyle değerlendirirdi:
* Cenaze törenleri etnik bir yarılma noktasına geldiğimizi ve sürecin kritikliğini gösteriyor.
* Erdoğan, aydınlar listesine özellikle İslami kesimden kişileri çağırarak listeye müdahil olmak istiyor; bu da son derece normal. Öte yandan Kürt aydınlarından birini çağırmaması da "elinin titrekliğinin" bir göstergesi.
* Sorun son derece çıplak. Askeri yollarda ısrar edilecek olursa, Türkiye son derece tehlikeli ve kimsenin kestiremeyeceği bir mecraya gidiyor. Koşullar eskisinden çok farklı. Kürt sorununun varlığı ve siyasal sorun olduğu kabul edilerek, silahlı çatışmalara son verilmesi ve siyasal çözüm arayışlarının başlatılması gerekiyor. Bunun dışındaki her şey zaman kaybı; çünkü gidişat gerçekten tehlikeli.
"Aydınlar görüşmesi, PKK'yi muhatap almak değil"
Kalyon, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "Başbakan'ın aydınlarla görüşmesi PKK'yi muhatap alması anlamına gelir" sözlerini ise şöyle değerlendirdi:
"Aydınların görüşmesinin 'PKK'nin muhatap alınması'yla bir alakası yok. Muhatap alınma noktasında, derin bir kafa karışıklığı devam ediyor. Kürt sorunu çözülecekse, birileri taraf olmak zorunda. Çünkü ortada bir sorun varsa, bunun tarafları vardır. Bu çıkışlar bu durumun vahametini gösteriyor.
Hükümet ve devlet DEHAP'ı, seçilmiş belediye başkanlarını ve Zanaları muhatap kabul etmiyorsa, muhatap kim? Bu muhatapsız çözülecek bir sorun değil." (KÖ/TK)