Kardaş, askerin asli görevi olan "dış güvenlikten sorumlu" olma haline getirmenin yollarının çok açık ve belli olduğunu söylüyor. Ama, iktidardaki hiçbir siyasetçi, siyasi parti bunu gündeme getirmiyor.
Böylesi bir sivilleşme sürecinin ancak "Ayrıcalıklar, yargı erkine sahip, yürütme erkine ortak olma durumu ve iç güvenlik alanının askerileştirilmesi ortadan kaldırılırsa" başarılı olacağını söylüyor.
Askeri yargının alanı daraltılmalı
Kardaş yargı alanında yapılması gerekenleri şöyle özetliyor.
Askeri yargının alanı daraltılmalı: "Askeri yargının temel işlevi, ordu içinde disiplini sağlamak olmalı. Alanı yalnızca askeri suçlara, disiplin suçlarına indirgememiz gerek. Askeri mahkemeleri anayasal organ olmaktan çıkarmak, asker kişileri de disiplin suçları dışında sivil yargıya tabi tutmak gerekli. Doğal yargıçları önünde yargılanmak askerler için de güvenceli olacaktır."
Ancak bunun gerçekleşebilmesi için, sivil yargının da bağımsızlığının, tarafsızlığının güvence altına alınmasının zorunlu olduğunu söyleyen Kardaş, yargı alanındaki diğer adımları da şöyle sıralıyor:
* Askeri Yargıtay kaldırılmalı.
* Askeri alanda yüksek idare mahkemesi görevi gören Askeri Danıştay kaldırılmalı.
* Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarının, idari işlemlerin hukuki denetimini sağlamak gerekiyor. Bunlar kesin kararlar. Oysa yargıya götürülebilmeli. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararları da böyledir. Bunların da hukuki denetiminin sağlanması gerek. Şemdinli iddianamesini yazan Ferhat Sarıkaya'nın başına gelenler, bunların ne derecede bağlı olduğunu ortaya koyuyor.
Bu ülkede yargıdan muaf bir kişi var
"Türkiye'de uygulamada yargıdan muaf bir kişi var: Genelkurmay Başkanı" diyor Kardaş.
Çünkü, Şemdinli davası sürecinde görüldüğü gibi, üst düzey bir subayın hem de askeri yargı içinde yargılanabilmesi için Genelkurmay Başkanı'nın emir ve onay vermesi gerekiyor. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Şemdinli iddianamesinde adı geçen şimdiki Genelkurmay Başkanı, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt için "soruşturma açılmasına gerek olmadığına" karar vermişti.
Bu durum akla şu soruyu getiriyor: Genelkurmay Başkanı'nın -yine yalnızca askeri yargı sistemi içinde- yargılanabilmesinin kendi kararına bağlı olması ne kadar demokratik?
Kardaş, "Bu durum çok dile getirildi. Ama hiçbir hükümet, parti bu gayet teknik olan meseleyi halletmiyor. Demek ki korkuyorlar. Genelkurmay Başkanı'nı eşit bir vatandaş gibi yargılar duruma getirmeye çekiniyorlar" diyor.
"Güvenlik güçlerinin hepsinin parlamento denetimine açık olması gerek"
Kardaş, yalnızca ordunun değil, bütün güvenlik sektörünün parlamenter denetime açık olması gerektiğini söylüyor.
"Harcamaları, özellikle de silah alımları denetime açık olmalı. Türkiye'de bu sağlanmıyor maalesef. Süreç şeffaf değil."
Milli Güvenli Siyaset Belgesi'nin (MGSB) oluşumunda da demokratik bir süreç işlemediğini belirten Kardaş, "Askerin belirlediği siyaset hem de kamuoyundan ne olduğu gizlenerek dayatılıyor" diyor.
"Oysa bunu hükümet hazırlamalı, parlamento, medya, kamuoyu tartışmalı. Parlamento kamuoyundaki tartışmadan sonra karar vermeli ve uygulamasını denetlemeli. Bu süreci hükümet dışı örgütler de denetleyebilmeli. Çünkü bu süreç insan haklarını yakından ilgilendiriyor.
"Ayrıca bu süreç geleceğimizle de çok yakından ilgili; çünkü vergilerimizin nerelerde harcanacağını da belirliyor. Güvenlik sektörü için açık denetim şart."
"Milli Güvenlik Kurulu kalkmalı"
Kardaş, askerin kendi asli görevine döndürülmesi gerek derken, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) faktörüne de dikkat çekiyor.
"Son dönemdeki uyum yasalarıyla MGK'nin yapısı ne kadar değiştirilmiş olursa olsun, sonuçta bu kurulun anayasal çerçevesi, askerin siyaset yapmasını engellemiyor. Ayrıca, askerler kurul dışında da sürekli siyasete müdahale eden demeçler veriyorlar."
Kardaş'ın önerdiği çözüm, MGK'nin kaldırılması.
"Bunun yerine bir Dış Güvenlik Kurulu oluşturulabilir. Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı, Dışişleri Bakanı ve MİT Müsteşarı bu kurulda yer alabilir. Kurul hükümeti, Başbakan'ı bilgilendirebilir. Ama bu kadar. Burası da siyasetin her konusunun tartışıldığı bir zemin olamaz."
Kardaş'ın yürütmeyle ilgili dikkat çektiği bir başka konu da, siyasete müdahale eden bir silahlı güç sahibi yetkiliyle ilgili ne yapılacağı.
"Böyle bir durumda, kişi derhal emekli edilip yargılanma olanağının sağlanması gerek."
"Asker hem sivil siyaseti kısıtlıyor hem eleştiriyor"
"Silahlı güç sivil otoriteye bilgi verir. Siyaset yapamaz" diyen Kardaş, Büyükanıt'ın Kerkük'le ve Kuzey Irak politikasıyla ilgili ABD'de yaptığı basın açıklamasını anımsatıyor.
"Kerkük'te şu politikayı uygulayacağız, şu yetkililerle görüşeceğiz, şu yetkillerle görüşmeyeceğiz denemez. Bu bir üst siyaset meselesidir."
Ama "siyaset yapan asker, siyasi bir bedel ödemiyor." Kardaş, "Asker sivil siyasetçinin elini kolunu bağlayınca, eleştirme olanağı da doğuyor. Tıpkı muhalefet gibi eleştirebiliyor. Sonuçta, halkta da 'keşke iktidarda asker olsaydı, onlar doğrusunu yapardı' algısı oluşturuluyor" diyor.
Kardaş, "siyasetçi de bilmesine, yaşamasına karşın, bu durumu çıkıp açık açık anlatmıyor" diyerek, siyasetçilerin de bu güç ilişkisi yapısında nasıl yer aldığını açıklıyor:
"Osmanlı'dan beri gelen silahlı güç sahibinin siyaseti ezmesi arka planı var bu ülkede. Tarihsel bir travma bu Türkiye'deki siyasetçiler için."
Son olarak ekliyor: "Askerin siyasette olması her şeyden önce askeri yıpratıyor, orduyu zayıflatıyor. Bu tehlikelidir." (TK)