Bir hafta sonu, gazetelerin üçüncü sayfalarına yansıyan iki olay. Üç çocuk, biri diğerini öldürdü; üçüncüsü bir polis memurunu silahla yaraladı.
Aynı gün Afyonkarahisar. Bir adam ailesinden sekiz kişiyi silahla vurarak öldürdü. Bütün bu haberler aynı sayfalarda, aynı şiddet diliyle, aynı puntolarla, aynı fotoğraflarla yayınlandı.
Uzun zamandır çocuklukla yetişkinliğin bulanıklaştığı topraklarda yaşıyoruz. Neden? Ve daha da geç olmadan çocuklara çocukluklarını nasıl iade edebiliriz?
Mutlu, barış içinde...
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi (ÇHS), taraf devletlerin yükümlülüklerini sıralamaya geçmeden önce şöyle başlar:
"Çocuğun kişiliğinin tam ve uyumlu olarak gelişebilmesi için mutluluk, sevgi ve anlayış havasının içindeki bir aile ortamında yetişmesinin gerekliliğini kabul ederek,
Çocuğun toplumda bireysel bir yaşantı sürdürebilmesi için her yönüyle hazırlanmasının (...) özellikle barış, değerbilirlik, hoşgörü, özgürlük, eşitlik ve dayanışma ruhuyla yetiştirilmesinin gerekliliğini göz önünde bulundurarak..."
Öğrenilen şiddet
Oysa artık şiddetin sıradanlaştığı ve olağanlaştığı bir ülkede yaşıyoruz. İzmir'de bir barda otururken "kendisine ters baktığı" için tartıştığı çocuğu öldüren çocuk böyle tepki vermesi gerektiğini çoktan öğrenmişti. Bugün haber yapıldığı televizyonlarda yayınlanan dizilerde, gazetelerin üçüncü sayfalarında aynısını görmüş; benzer şekilde yetişen arkadaşlarıyla oturup konuşmuşlardı muhtemelen.
Bir kavga ihbarını alıp gelen ve yakalamaya çalıştığı çocuk tarafından vurulan polis şaşırmış olmalı. Kolayca babasının silahını alabilen çocuk şanslı aslında. Sonu "bir polisin silahını almaya çalışan" Festus Okey gibi de olabilirdi pekala. Polis ya da değil herkesin bir nefeste birbirini vurabildiği topraklarda yaşıyoruz.
Şiddetten uzak bir hayat için
Yapılması gereken her şeyden önce çocukların şiddetin içine doğmasını önlemek. İlk adım bireysel silahlanmayla mücadele etmek olabilir mesela. Böylece çocuk elini salladığında bir silaha çarpmayabilir.
Sonra çocuğun oyun hakkını, kendini geliştirme hakkını hayata geçirtmekle devam edilebilir. 14 yaşındaki bir kızın boş vakitlerini bir "bar"da geçirmek yerine tercih edebileceği birçok seçenek önüne konabilir.
Medyanın unutmakta ısrarı
Bütün bunlar hükümetlerin sorumluluğu; onlara çocukların "özel ilgi ve yardıma, korunma hakkına sahip bireyler olduğu" devamlı hatırlatılmalı. Bu bütün çocuklara çocukluklarının iade edilmesi için şart.
Bugünse, medyanın kimliklerini açıklayarak damgaladığı ve teşhir ettiği bu çocukların topluma yeniden kazandırılması gerekli. Hem yasal hem etik düzenlemelere rağmen yıllardır vazgeçmiyor ana akım medya, mağdur ve suça karışmış çocukları damgalamaktan. Şiddetin içine doğan ve şiddete itilen bu çocuklar, onların çocuk olduğunu gözetecek bir "çocuk adalet sistemi" içinde değerlendirilmeli. Aksi halde onlar şiddet sarmalından hiçbir zaman çıkamayacak.(EÜ)