Türkiye'de kadına yönelik şiddet ve cinayetler her geçen gün artarken, hem sayısı hem de verdikleri hizmetler yetersiz olan sığınmaevleri, kadınların rehabilitasyonu ve can güvenliğini sağlayamıyor.
Belediyeler Yasası'na göre, nüfusu 50 binin üzerinde her belediyenin bir sığınmaevi açması gerekiyor. Bu durumda Türkiye'de 400 sığınmaevi bulunması gerek. Ancak Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'nun (SHÇEK) Ağustos 2011 verilerine göre Türkiye'de toplam 1721 kişilik kapasitesi olan 79 sığınmaevi var. Bunlardan 51'i SHÇEK'e, 27 ise belediyeler ve sivil toplum örgütlerine bağlı çalışıyor.
Kadınlar sığınmaevlerinde en fazla 90 gün süreyle kalabiliyorlar. 2010 yılı istatistikleri ise SHÇEK sığınmaevlerinde kalan kadınların yüzde 40,22'sinin beş gün ya da daha az sürede konukevinde kaldıklarını gösteriyor. Üç ay ya da üzeri kalan kadınların oranı ise yüzde 7,41.
Altuğgil: Sorunlar 90 günde çözülmez
21 Eylül 2011'de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından düzenlenen Sığınmaevleri İstişare Kurultayı'nda Bakan Şahin, kadınların üç ay sonra sığınma evlerinden ayrıldığında sorunlarını çözmüş olacağı bir yapıyı hedeflediklerini söyledi.
Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Başkanı Murat Altuğgil ise 90 günlük sürede sorunların çözmenin imkansız olduğunun altını çiziyor. Sosyal hizmet uzmanlarının imkanlarının ve yetkilerinin kısıtlı olduğunu söyleyen Altuğgil, kadınların çoğunun 90 günün sonunda şiddet gördükleri eve geri döndüğünü ve mevcut sistemde bundan sonrasını takip etmenin mümkün olmadığını belirtiyor.
"Biz, kadınlar için ücretsiz sosyal konut sağlanmasını öneriyoruz. Böylece 90 günün sonunda sığınmaevinden çıkan kadınlar ve sosyal güvencesi olmayan kadınlar bu konutlarda kalabilir. Çocuğa yönelik hizmetler konusunda da sıkıntılar yaşanıyor. Çocukların da psiko-sosyal desteğe ihtiyacı var.
"Kadına yönelik şiddet sorunu ancak devletin bütün organlarıyla çözülebilir. Kadın haklarını korumak bir grubun görevi değildir. Ama Türkiye'de bu konuyla sadece kadın hak örgütleri ilgileniyor. Sığınmaevlerinin yeniden yapılanması planı içinde kadını koruma adına atılan adımlar da var. Ama kadını koruyan sistemin bütüncül olması gerekiyor. Devletin bütün organları, medya ve halkın da bu konuda bilinçli olması lazım."
Sığınmaevleri sığınak gibi hizmet veriyor
Altuğgil, sığınmaevlerinin koşulları iyileştirilmedikçe sayılarının arttırılması sorunu çözmediğini ifade ediyor:
"Sığınma evleri tek başına yetmez. Bu evler mevcut düzende sadece sığınak olarak hizmet veriyor. Zaman, mekan ve personelle ilgili sorunların çözülmesi gerekiyor. Sığınakları arttırmaktansa, mevcut koşulları düzeltmek, ekipleri yenilemek, kadın koruma merkezleri açmak gerekiyor. Bu merkezlerde kadın girdiği günden itibaren sağlığına, psiko-sosyal destek çalışmaları, toplumsal hayata yeniden katılımın sağlanacağı bir merkez öneriyoruz."
"Sağlık, sosyal ve güvenlik hizmetleri birarada yürütülmeli"
Çok az ilde belediyeler sığınmaevi açma sorumluluğunu yerine getirirken bunlardan bazılarında açılan sığınmaevlerinin yerini ildeki tüm vatandaşlar biliyor. Bu durum şiddet mağduru kadınların yerinin kocaları tarafından saptanabilmesine neden oluyor. Sığınmaevinde kalan kadınlar çoğu zaman kocalarıyla barışarak evlerine dönüyor ve şiddet devam ediyor.
Kadınların sığınmaevinden çıkış işlemleri yapılırken baskı ve tehdit altında olmadığının teyit edilmesi gerekli. Ancak Altuğgil, "Yetişkin insanlardan sözediyoruz" diyor, "kadın eğer sığınaktan ayrılmak isterse ayrılır. 'Eşinle görüşemezsin' denilemez ama 'görüşmesen daha iyi olur' denebilir. Bu tür yönlendirmeler zaten yapılıyor ama hem ekonomik hem de sosyal nedenlerle birçok kadının 'ben eşime dönmeyeceğim, yeni bir hayata başlıyorum' demesi mümkün olmuyor".
Altuğgil'e göre sığınmaevleri sorununun çözümü ise sağlık ekipleri, sosyal hizmet uzmanları ve kolluk kuvvetlerinin birlikte çalışmasından geçiyor. Sığınma evinden ayrıldıktan bir saat sonra kocası tarafından öldürülen Şefika Etik'in durumunda olduğu gibi öngörülebilir riskleri engellemenin tek yolu bu.
"Sığınmaevleri sorununun çözümü için sağlık uzmanları, sosyal hizmet uzmanları ve kolluk kuvvetleri birlikte çalışmalıdır. Bir sosyal hizmet uzmanı kolluk kuvvetlerinden yardım istediğinde, olay henüz vaka bulmadığı için destek alamıyor. Ben bir sosyal hizmet uzmanı olarak 'Şüphem var, böyle bir tehlike var' dediğimde kolluk benim yanımda o anda yer almalı. Şu andaki yasal düzenleme, koruma kollamaya yönelik değil dolayısıyla önlem alınamıyor. Biz Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'ndan bunların hepsini bir araya getirecek bir organizasyon bekliyoruz."
"Kadına yönelik şiddet yasası tek başına yeterli değil"
Altuğgil, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın kadına yönelik şiddet konusunda hazırladığı yasa tasarısının tek başına yeterli olmadığını, etkili olabilmesi için diğer yasalarla da desteklenmesi gerektiğini belirtiyor.
"Yasa çıkmadan evvel Türkiye'nin imza koyduğu İstanbul Anlaşması'nın acil olarak Meclis'ten geçip iç hukuka girmesi lazım. Bunun üzerinden yasanın yeniden planlanıp hazırlanması gerekiyor. Bir yasa çıkarıp, artık bir kadın yasası var demek doğru değil. Bunun diğer yasalarla da uyumlu olması ve desteklenmesi gerekiyor. Yasanın tek başına çıkması uygulanabilirliği ve sürdürülebilirliği konusunda sorunlara neden oluyor."(ÇT)