Pembe Hayat Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transeksüel (LGBTT) Dayanışma Derneği, Türkiye’nin en büyük trans öz örgütlenmesi. 2006’dan bu yana çalışmalarını Ankara merkezli olarak sürdürüyorlar.
Ancak Ankara Valiliği’nin Kasım 2017’de OHAL kanununa dayandırarak ilan ettiği ve Ekim 2018’de Emniyet Müdürlüğü’ne yazdığı yazıyla yinelediği “süresiz” LGBTİ etkinlikleri yasağı Pembe Hayat’ın çalışmalarını da etkiledi.
Translara yönelik haber takibi de yapan derneğin son zamanlarda duyurduğu ihlaller endişe verici. Restoranda yemek yerken ya da köpeğini gezdirirken ayrımcılığa uğrayan translar, trans kadınları tehdit eden bekçiler, ekip aracına bindirip ıssız bölgelere bırakan polisler…
Peki giderek kötüleşen böylesine bir iklimde, LGBTİ etkinliklerinin yasaklandığı bir şehirde, birçok trans için hayati önem taşıyan bir LGBTİ örgütü çalışmalarına nasıl devam ediyor?
Pembe Hayat Medya ve İletişim Koordinatörü Çayan Azadî, bianet’in sorularını yanıtladı.
Son zamanlarda Ankara’dan gelen translara yönelik ihlal haberleri, dikkat çekici bir şekilde artmış gibi görünüyor. Bunun Ankara’daki süresiz LGBTİ etkinlik yasağıyla bağlantısı olduğunu düşünüyor musunuz?
Ankara genelinde translara yönelik şiddet politikaları uygulanıyor. Translar karakollarda şiddete maruz kalıyor, evlerinden dışarı çıkamıyorlar ve çıktıklarında da Ankara’nın ücra yerlerine zorla götürülüp atılıyorlar.
Bu olayları geçmişte de yaşamıştık. Geçtiğimiz günlerde restoranda yemek yiyen bir trans kadının bekçi ve kolluk kuvvetleri tarafından zorla evine gönderildiği haberini almıştık.
Ankara’da Valilik tarafından bildirilen yeni belgede hala LGBTİ+ etkinliklerinin yasak olduğunu görüyoruz. Bunun yanında Ankara’nın Esat semtinde LGBTİ+’ların hedef gösterildiği bildiriler dağıtıldı. Bütün bunlar, LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılığı tetikleyen bir yerde duruyor ve ayrımcılık aynı zamanda devlet eliyle de uygulanıyor.
Ankara merkezli bir dernek olarak, siz bu yasaktan nasıl etkileniyorsunuz?
Getirilen yasak, aslında Ankara'da bulunan LGBTİ+ derneklerinin faaliyetlerinin durdurulmasına neden oldu. Derneğimiz avukatı Emrah Şahin ile birlikte yasak kararına ilişkin yapmış olduğumuz başvurularda da belirttiğimiz gibi, maddi ve manevi anlamda kurumsal kimliğimizi yıpratan bir yerde duruyor bu yasak.
Çıkarmış olduğumuz yıllık etkinlik takvimimizi, projelerimizin faaliyetlerini doğrudan etkiledi. Aynı zamanda yasağın getirildiği dönemde devam etmekte olan 20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Haftası etkinliklerimizi iptal etmek zorunda kaldık. Aynı şekilde Pembe Hayat KuirFest'in gerçekleştirmeyi planladığı pek çok etkinlik ve yedinci senesinin Ankara ayağı askıya alınmış oldu.
Ankara deyince akla bir trans görünürlüğü ve örgütlülüğü de geliyor. Bunun nedenini hep merak etmişimdir. Fırsatını bulmuşken sorayım. Trans hareketi Ankara’da gerçekten daha mı kalabalık ve/veya örgütlü?
Ankara’da 2006 yılında gerçekleşen Eryaman olayları sırasında, Dilek İnce pompalı silahla katledilmiş ve translar Eryaman’dan sürgün edilmişti. Tam da bunun üzerine Ankara’da kurulan Pembe Hayat Derneği, Türkiye’de trans hareketin öncü isimlerinden oldu. Ankara’da bulunması nedeniyle de harekete Ankara merkezli katkı sağlaması ve Ankara’daki transları örgütlü mücadeleye dahil ediyor ve alan açıyor olması bunun nedenlerinden biri olabilir.
Ancak Ankara’da daha mı örgütlü sorusuna bu şekilde cevap vermek çok doğru olmayabilir. İstanbul’daki Ülker Sokak olaylarını trans hareketinin kendini var etme ve mücadelesinde her zaman hatırlamalıyız.
Okuduğumuz haberler oldukça endişe verici. Trans kadınların restoranda ayrımcılığa maruz kalması, köpeğini gezdiren bir trans kadına “eve dönmezse cezai yaptırım uygulanacağının” söylenmesi… Ankara’da yaşayan transların gündelik hayatı zorlaşıyor gibi görünüyor. Ankara merkezli bir dernek olarak kendi yaşadıklarınız ve derneğe gelen bildirimlerden yola çıkarak, bu konuda ne söylersiniz? Ankara’da translar başta olmak üzere, LGBTİ’ler için hayat değişti mi?
Biz translar bu uygulamalara yıllar önce de maruz kalmıştık. Bulunduğumuz yerlerden alıkonulup pek çok ücra yerlere atılmış, saçlarımız kazınmış ve nefret cinayetine kurban gitmiştik.
Hareketin geldiği nokta önemli elbette ancak devlet eli ile tekrardan aynılarını yaşıyor olmak, Eryaman’da olduğu gibi birleştiğimiz yerden harekete geçirmeli bizi. Evlerimizden atılmaya, yasaklanmaya ve sürgün edilmeye devam ediyoruz. Bunun için sokakta da, mecliste de, uluslararasında da mücadeleye devam etmek ve bir arada olmak önemli.
Bekçi uygulaması transların iş ve özel yaşamına nasıl yansıdı?
Özellikle Kolej’de translar sokağa çıkmakta ve markete gitmekte bile zorluk yaşıyorlar. Bekçiler tarafından “bir daha burada görürsek döveriz” şeklinde tehditlere maruz kalıyorlar ve caddelerde çalıştırılmıyorlar.
Aynı şekilde ülkenin pek çok yerinde caddede çalışılamadığı gibi ev kapamaları da yaşanıyor. Köpeğini gezdiremeyen, caddede ve evinde çalışamayan ve yok sayılan bir insanın her hakkı ihlal ediliyor demektir ve bu ciddi bir sorundur. Buna karşı hayatın her alanında ses çıkarmak ve varoluşumuzu haykırmak gerekir.
Geçtiğimiz günlerde İskitler’de çalışan transların kolluk kuvvetlerince zorla ekip aracına bindirilerek başka semtlere bırakıldığını duyurdunuz. Translara yönelik ihlaller, Kabahatler Kanunu’ndan ceza yazılmasını aşmış durumda. Bu nasıl olabiliyor? Bunun bir politika olduğunu mu düşünüyorsunuz, yoksa o memurların kendi inisiyatifleriyle aldıkları kararlar mı sizce?
Tıpkı geçmişte olduğu gibi bizleri evlere hapsetmek ve aç bırakmak istiyorlar. Bekçi, bizlere “sizin için görevlendirildik” diyebiliyor. Bu demek oluyor ki devlet artık bizi yok saymıyor. Devlet bizi görüyor ve yok etmek istiyor.
Pembe Hayat tüm bu ihlaller ve saldırılara karşı neler yapıyor ve sonuç alabiliyor mu? Örneğin translara “sizin için görevlendirdik” diyen bekçilerin ya da transları ekip aracıyla başka semtlere bırakan polislerin görevlerini kötüye kullandığı açık bir durum. Görevini kötüye kullanan devlet görevlilerine yaptırım uygulatabiliyor musunuz? Ya da resmi başvurular yapıyor musunuz, yaptığınızda nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
Translarla sürekli iletişimde olup hukuki ve psiko sosyal destek vermeye devam ediyoruz. Bunun dışında yaşanan ayrımcılıkları kaydetmeleri ve kendi hak ihlalleri raporlarını oluşturabilmeleri için kapasite geliştirme girişimlerimiz de devam ediyor. Yaşanan tüm ihlaller karşısında başvurularımızı yapıyoruz ve şikayetçi oluyoruz.
Ankara’daki trans kadınlar tüm bu olanlar karşısında ne hissediyor, düşünüyor?
Bu yaptırımların psikolojik boyutu da çok ağır. Çalışamamaları, gezememeleri ve gündeliklerine devam edememeleri her anlamda fazlasıyla travmatik. Ancak geldiğimiz noktada translar hala mücadele alanları yaratabiliyor kendilerine. “Yaşamımızı savunacağız” sözleri çıkıyor ağızlarından. Bu hepimiz için umut verici elbette ancak bütün bu ayrımcılığın ve hayatlarımıza uygulanan tecridin maddi manevi geri dönüşü çok büyük. Herkesin en yüksek sesle “trans hakları insan haklarıdır” demeye devam etmesi gerekiyor. (ÇT)