"Sığınma evlerinin güvenliği ciddi bir sorun. Belediyelere yasa ile görev verildiği halde, çok az ilde belediye sığınma evi açma sorumluluğunu yerine getiriyor. Bunlardan bazılarında açılan sığınma evinin yerini tüm vatandaşlar biliyor. Muş'taki sığınmaevinde, sığınma evi olduğunu gösteren bir tabela bile var."
Bu bilgiler, Hürriyet Aile İçi Şiddete Son Kampanyası Kurumlar Arası İşbirliği Değerlendirme Raporu'ndan. Diyarbakır KA-MER'den Nilüfer Yılmaz'ın anlattıkları da raporu destekliyor:
"Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu'nun (SHÇEK) birlikte çalıştığı kurumlar, şiddet uygulayan kişilere kadının adresini veriyor. Yeterli güvenlik önlemi de alınmadığından sığınma evinde kalanlar ve çalışanlar risk altında kalıyor."
Türkiye'de SHÇEK'e, belediye ve sivil toplum kuruluşlarına ait toplam 41 sığınma evi bulunuyor. Yılmaz, sığınma evlerinin işleyişine dair sıkıntılara da dikkat çekiyor.
Malatya'da kaldığı sığınma evini basan ailesi tarafından yüzüne biber gazı sıkılarak kaçırılan genç kadının, karşılaştıkları ilk olay olmadığını vurgulayan Yılmaz, "SHÇEK personelinin aileyi çağırıp kadınla barıştırdığı olaylar da biliyoruz" diyor.
Yılmaz'a göre, öncelikle sığınma evlerinin gizliliği ve güvenliği için önlem almak gerekiyor. Ancak daha önemlisi, sığınma evlerinde ve sığınmaevleriyle işbirliği yapan kurumlarda görevli personelin eğitimli olması.
"Sığınma evi hapishane değildir"
Yılmaz, "Sığınma evleri hapishane değildir. Şiddetten kaçan kadına travmalarını iyileştirecek, rehabilitasyonunu sağlayacak, onu yeni bir hayata hazırlayacak koşulları sağlamak, sığınma evlerinin belki de en önemli işlevi olmalı" diyor.
Ancak, ödenek ve personel yetersizliği, önemli bir engel. Hürriyet Aile İçi Şiddete Son Kampanyası Raporu'nda, karşılaşılan güçlükler şöyle sıralanıyor:
- Sosyal hizmet uzmanı, psikolog, psikolojik danışman, çocuk gelişimi ve eğitimi uzmanı sayısı yetersiz.
- Sığınma evinde kalanlara nakdi yardım verilmiyor, yeni yaşam kurma çabaları ve çocukları ile ilgili masrafları göz ardı ediliyor. Kadınlar, meslek sahibi olmaları için gerekli eğitimi alamıyorlar.
- Yasaya göre, sığınma evlerinde kalış süresi, üç - altı ay arasında değişiyor. Talep yoğunluğu nedeniyle hayati tehlikesi bulunmayan kadınlar, üç ay sonra sığınma evinden ayrılmak zorunda kalıyor.
- Mağdurun sığınma evinde kaldığı sürede yeterli rehabilitasyon çalışması yapılamıyor. Mağdur psikolojik ve ekonomik yönden yeni bir hayat kurmaya hazırlanamıyor. Kalış süresi bitince şiddet ortamına dönüyor.
Bu koşullarla sığınma evleri kadınları yeni bir hayata hazırlamak yerine geçici bir barınak işlevi görüyor. Yıldız yine de umutsuz değil:
"Valiliklerin İnsan Hakları İl Kurulları, işbirliğine açık olduğunda önemli iyileştirmeler sağlanabiliyor. Diyarbakır'da belirli aralıklarla SHÇEK'e ve Valiliğe bağlı kurumları ziyaret ediyor, eksiklikleri bildiriyoruz. Ancak köklü çözümler için kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin resmi politikaya nüfuz etmesi şart." (BB)