New York Times için "Kadınlar doktor olmalı mı? başlıklı bir makale yazan Amerikalı anestezi uzmanı Karen Sibert, çocukları olan kadınların doktorluğa gerekli zamanı ayıramadığını öne sürmüş.
Sibert makalesinde üç ana gerekçe sunmuş:
"Kadınların aklı ister istemez evlerinde ve çocuklarında kalıyor, bu da verimlerini azaltıyor. Kadın doktorlar daha çok izin yapıyorlar. Tıp fakültesi zor kazanılan bir okul ve büyük yatırımlar yapılıyor. Doktorluğun hakkını vermeyen kadınlar daha baştan bu eğitimi almasın."
Sibert'in yazdıkları pek çok açıdan tartışmaya değer elbette. Aslında Sibert'in kadının çalışma hayatına katılmasının önünde bir engel olarak dile getirdiği sorunları feministler de yıllardır dillendiriyor. Elbette farklı bir bakış açısıyla ve doğal olarak çözüm önerilerimiz de oldukça farklı.
Başbakan ve Sibert'in ortak görüşü
Sibert, kadınların çalışma hayatına "gerekli özveriyi göstererek" katılamadıklarını belirtirken önlerindeki engelleri, yani "kadınların ev içinde görünmez kılınan emeğine" ve "çocuk bakım hizmetlerinin yüküne" değinmeye gerek görmüyor. Aynı erkeklerin ve sosyal devletin bu konuda üstlenmesi gereken sorumluluğa değinmeye de gerek duymadığı gibi.
Sibert, kadınlara önce üç çocuk doğurmalarını salık veren sonra da Kadından ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı'nı bir hamlede Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na dönüştürüveren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la bu noktada gayet iyi anlaşır.
Kadını "ailenin bir unsuru" olmadığı sürece yok saymayı tercih eden Başbakan ve hükümeti, yıllardır evde bakım hizmetlerini yaygınlaştırmak, kadınların tüm itirazlarına rağmen Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) yasasını hayata geçirmek, Torba Yasa ile esnek ve güvencesiz çalışmayı yaygınlaştırmak gibi hamlelerle kadınların evlerine dönmeleri yönünde adımlar atıyordu.
Yaradılış gereği kadın ve erkeğin eşit olmadığını savunan Başbakan ve hükümetinin, kadınların anayasada fiili eşitlikle ilgili düzenleme yapılması, Eşitlik Çerçeve Yasası çıkartılması, Eşitlik Bakanlığı kurulması ile ilgili taleplerine karşılık vermesi ise elbette şaşırtıcı olurdu.
Mesele eşitsizlik ve ayrımcılık
Oysa Sibert yazısında pek bahsetmese de biz biliyoruz ki temel mesele kadın ve erkeğin farklı yaradılışı, kadınların ev özlemi ya da çocuklara düşkünlüğü filan değil, basbayağı kadın ve erkek arasındaki eşitsizlik ve cinsiyet ayrımcılığı.
Biliyoruz ki, profesyonel yardım alsınlar ya da almasınlar, ev işlerine, temel bakım ve yeniden üretim hizmetlerine dair organizasyon yükü hep kadınların omuzlarında.
Bu da yetmezmiş gibi evli ve çocuklu hayatın sıklıkla karşımıza çıkarttığı "sürpriz"lere karşı atak geliştirmesi beklenen de yine bizleriz.
Önce bir "bakıcı" bulalım. Bakıcı mı gelmedi? "Yedek kuvvetler"i, anneleri, babaanneleri, teyzeleri, halaları devreye sokalım. Baba, dede, amca, dayı değil elbette. Olmadı mı, izin alalım.
Çocuk mu hastalandı? Çocuğu doktora götürme görevi öncelikle yine kadınlarda. Çocuğu hastalandığında karısını işe gönderip çocuğunu doktora götüren ya da izin alıp evde çocuğuna bakan kaç baba tanıyorsunuz?
Çocuk okula gidecek. Peki ama hangisi? Hemen bütün anneler, çocuklarını içlerine sinen bir okula gönderebilmek için günler, aylar öncesinden nasıl sosyal ağlar oluşturduklarını hatırlar.
Okul başladı, mesele bitti mi? Elbette hayır. Çocukların okul durumunun izlenmesi, öğretmenlerle iletişim, eğitimi destekleyecek faaliyetlerin organizasyonunda başrol kimde? Tabii ki annelerde.
Erkekler baba olmasın
Sibert'in ve hükümetin kadınların hayatın her alanına eşit bireyler olarak katılımını engelleyen bu "küçük ve ev içi" meseleler karşısında çözüm önerileri oldukça pratik: "Çöpü halının altına süpürüverin".
"Kadınlar evlerine dönsün. Onlar evde bakım ve yeniden üretim hizmetleriyle uğraşsın. Sokakta ve çalışma hayatında var olma talepleri ne kadar azalırsa devletin ve erkeklerin sorumluluk üstlenmesi talepleri de o kadar görünmez olur."
Ya da erkekler baba olmasın. Ne de olsa, baba olduktan sonra babalığın hakkını yerine getiremiyor, çocuklarına ve ev içi sorumluluklara gerekli zamanı ayıramıyorlar. Akılları hep işte kalıyor, bu da evdeki "verimlerini" azaltıyor. Üstelik babalar ev dışında ve işyerinde daha çok vakit geçiriyor.
Bu öneri size Sibert'inkinden daha anlamsız geldiyse bir de kadınların yıllardır bıkmadan dillendirdiği talep ve önerilere göz atalım.
Bakım ve okul öncesi eğitim hizmetlerinin yaygınlaştırılması, çalışan ve çalışma hayatına katılmak isteyen ebeveynler için yaygın ve ücretsiz kreş hizmetleri sunulması, 16 haftalık ücretli doğum iznini takiben anne ve babaya birbirlerine devredemeyecekleri en az altı aylık ücretli ebeveynlik izni verilmesi, çalışma saatlerinin ve iş koşullarının iyileştirilmesi, kayıt dışı istihdamla mücadele edilmesi gibi... (BB)