Ortalığı yeni bir “tencere dibin kara, seninki benden kara” gürültüsü kapladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Aydın Doğan'ın yalın kılıç birbirlerine girişmeleriyle gündemi Adalet ve Kalkınma Partisi-Doğan Grubu çatışması kapladı.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) başkanını da çemberine alan Almanya’daki Deniz Feneri soruşturmasını birinci sayfadan görerek Türkiye’ye taşıyan Doğan medyası, başbakanı fena sinirlendirmişe benziyor. AKP başkan yardımcısını istifaya mecbur bırakan rant yolsuzluğunu her gün yenilerinin izlemesi, Erdoğan’ın sinirlerini iyice yıpratmışken üstüne Deniz Feneri’nin gelmesi bardağı ve Erdoğan’ın sabrını taşırmış gibi.
Medya yalnız medya değil...
Türkiye’de medyanın sadece medya olmadığını çok yazdık, çizdik. Arkasında şirketi, holdingi olmayan bir tek Cumhuriyet, Birgün, Evrensel mi var, ne? Medyanın yarısını kontrol eden Doğan’ın enerji, gayrimenkul, turizm, kültür endüstrisi, medya endüstrisinin fersah fersah önünde.
AKP ise, büyük bir cüretle, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) bünyesindeki medyaları yandaşı grupların patronajına soktu. Hatta Sabah-ATV örneğinde olduğu gibi, bu alımların finansmanını devlet bankalarına emirle yaptırarak.
Doğan-AKP gruplarının arasında kalan Mehmet Emin Karamehmet, AKP ile hem hısım hem hasım durumunda. AKP, Karamehmet’i bu saflaşmada kendi tarafına çekmeye zorluyor, yan çizerse elinde onu sıkıştıracak kozlar var. Karamehmet’in batık Pamukbank’tan kalma defoları var. Show TV’nin ensesinde TMSF var ve batık Erol Aksoy’dan devredilmiş hisseleriyle bir eli Show TV’nin içinde.
Doğan, Karamehmet’in medya rakibi. Özellikle Süper Lig'in naklen yayınını elinde tutan Lig TV’nin yayın haklarını kendi şirketi D-Smart’a çekme çabasında.
Karamehmet, Doğan’a kırık. Neden? 2001 krizi sonrası bankaları Pamukbank’ı (ve portföyündeki Turkcell hisselerini) Yapı Kredi’yi ele geçirmeye çabalarından dolayı Aydın Doğan’ı akbaba gibi görüyor. Dolayısıyla , Karamehmet’i bir yanından AKP, bir yanından Doğan çekiştiriyor.
NTV, CNBC-E televizyonlarının sahibi Doğuş da araya sıkıştırılanlardan. Büyük ağabey Doğan’ı (TÜSİAD’daki ittifakından da dolayı) kıramayan Doğuş, AKP iktidarıyla da limoni olmak istemiyor ve iki cami arası beynamazın ezikliği içinde.
Kanal 1, Habertürk televizyonları, dergi grubuyla Turgay Ciner, olanları soğukkanlı biçimde izlerken Doğan’ın kendi hazırladığı yeni gazeteye rakip oluşumlar içinde olduğundan haberdar ve onu kuşkuyla izliyor, hükümetle de pek dalaşmıyor, gündeminde elektrikle ilgili özelleştirme projeleri var. Hükümetle dalaşmaktan uzak duruyor.
Arkada ne var?
Böylesi bize mahsus bir medya-para-siyaset şeytan üçgeni içinde alevlenen Doğan-Erdoğan çatışmasının dar ve geniş açıklamaları var. Dar anlamda, Doğan’ın Hilton, Ceyhan Rafinerisi, elektrik dağıtım ihalesi gibi grupsal karın ağrıları var ve Erdoğan, onu buradan vurmaya çalışıyor.
Doğan, bu projeleri için elbette AKP’yi sıkıştırıyor ve yerine göre şantaj yapıyor.
Ama Doğan’ın sıkıştırmasının bir geniş açıklaması da var. Doğan’ın TÜSİAD’daki yerini ve genel olarak büyük sermayenin koçbaşlarından olduğu anımsandığında bu kavganın cesameti daha iyi anlaşılır.
TÜSİAD’da örgütlü büyük sermaye, AKP ağırlıklı bir siyaset panosundan hoşnut değil. Uzun bir süredir bir denge siyaseti denklemi kuramadı. Bütün siyaset mühendisliği denemelerine karşın, bu olmadı. Merkez sağ-merkez sol ağırlıklar bir türlü ortaya çıkmayınca AKP’ye mahkumiyetin ezikliği ve sıkıntısı yaşanıyor. Kapatılma davası ile arkasından patlayan yolsuzluk olaylarıyla yıpranmaya başlayan AKP’ye ekonomik konjonktür de yardımcı olmuyor. Bu durum, AKP’nin karşısına yeni ağırlıklar oluşturmanın fırsatını bir daha sunmuş gibi duruyor. CHP’yi biraz canlandırmak ve bu arada yeni bir merkez sağ oluşuma teşebbüs etmek, çıkmadık candan umut kesmemenin pratikleri arasında.
Gündemde yine Mesut Yılmaz kartı var. Yılmaz’a bir merkez sağ parti kurdurma projesinin düğmesine basılmış durumda. Japon modeli denilen bu deneyimde, AKP karşıtı tüm sağ-sol şöhretleri biraraya getirme niyeti var. Erdoğan , işler tam da yolunda gitmezken bu senaryoya sinirleniyor ve doğal olarak ekranda, bu mühendisliğin müteahhidi Doğan’a saldırıyor, Doğan da ona..
Patronlardan da fedailerden de sıkıldık...
Bu dibi kara tencerelerin gürültülü çatışmasında, medyadaki yönetmenler, editörler, yazarlardan oluşan medya aristokrasisi, kendini “taraf” durumunda buluyor. Kimi kerhen kimi durumdan vazife çıkararak, “biz” diye konuşuyor patronları adına..
İçinden gelse de gelmese de, herkes sahibinin, patronunun sesiyle yazmak, çizmek durumunda kalıyor. Sessiz kalan, hesabını da vermek zorunda. Durumdan vazife çıkaran kalemşörler, terfi etmenin tam zamanı diyerek fedailiklerini sergiliyorlar.
Gazetecilik meslek ahlakı açısından içler acısı bir durum, ama yeni değil, son da olmayacak.
Artık farklı bir medya düzeni, farklı bir medya-siyaset ilişkisi ne yazık ki zor Türkiye’de.
Televizyonların izleyicileri, gazetelerin okuyucuları bu dibi kara tencerelerin gürültülerinden kurtulamıyor, tenis maçı izler gibi topu izleyen gözleri bir sağa bir sola bakıyor, ama sıkıldıkları belli.
Evet hepimiz bu ortaoyunundan, bu fil tepişmesinden sıkıldık, bu tepişmenin üstümüzde yapılmasından sıkıldık. Patronlardan da, yazar, editör, yönetmen kılıklı sahtekarlardan da sıkıldık...(MS/EÜ)