"Nisan 2007'de, elli dört yaşımda, kendi hayatımın yarısını çoktan geçtiğimi biliyorum, ama otuz iki yıllık yazarlık hayatımın tam ortasında olduğuma da inanıyorum. Annemi ve diğer okurları bir kere daha şaşırtacak kitaplar yazacağım bir otuz iki yıl daha olmalı önümde."
Roland Barthes, romana başlamak için yazarın illa da "bir an"a ihtiyaç duyduğunu söyler; o an Dante'nin "İlahi Komedya"sındaki gibi tam da "yolun ortasıdır."
Nobel ödüllü Orhan Pamuk, "Manzaradan Parçalar: Hayat, Sokaklar, Edebiyat" isimli yeni kitabına, tam da o "an"dan; yolun yarısından başlıyor. Bizim yazıya giriş yaptığımız cümle Pamuk'un kitabındaki "Bir Hayat Hikâyesi Denemesi" başlıklı ilk yazısının son cümlesi.
Kitap çıkmadan bir süre önce müjdesi, İletişim Yayınları'nın Facebook sayfasından verilmişti:
"Babasının ölümünden futbolla ilişkisine, çok sevdiği Boğaz'daki gemilerden roman yazarken hissettiklerine, kitap okuma zevklerinden resim sanatının inceliklerine kadar Orhan Pamuk'un renkli ve zengin dünyasına bir bakış sunuyor...''
Aylardır beklenen kitap işte şimdi elimizde duruyor; daha ilk sayfasında, yayınevinin yazarın adına vaat ettiği, "renkli ve zengin" dünyaya kapı aralanıyor.
"Masumiyet Müzesi"den sonra ve bundan sonra yazacağı romanlardan önce Pamuk, yazarlık hayatının tam ortasında bir "es" verip, hayatından parçaları okurla paylaşıyor. Kitap Pamuk'un kendi tasnifiyle Hayat, İstanbul, Kitaplar ve Edebiyat, Benim Kitaplarım, Sanat, Siyaset ve Diğer Vatandaşlık Dertleri ve sanat hakkında Paris Review röportajından oluşuyor.
Bize de kitap üzerine yazmak değil, Orhan Pamuk'un manzarasından, tadımlık niyetine parçalar sunmak düşüyor:
Benim İstanbulum: "İstanbul'da doğdum, elli üç yıldır burada yaşıyorum. New York'ta geçirdiğim üç yılın dışında başka hiçbir yerde yaşamadım. Benim için insanın diğer şehirleri, başka ülkeleri, evleri, hayatları, dünyaları kıyaslayacağı İstanbul'dan başka bir şehir, ülke, vatan, ev yoktur"
Adalar: "Doğduktan on gün sonra 1952 yazını geçirmek üzere Adalar'a götürüldüm. Babaannemin Haybeliada'da, ormanın kenarında, denize çok yakın, büyük bir bahçe içerisinde, iki katlı genişçe bir evi vardı. Bir yıl sonra bu evin bir veranda kadar geniş balkonunda, hayatımda ilk defa yürürken fotoğrafım çekildi."
Kimin İçin Yazıyorsunuz?: "Kimin için yazıyorsunuz? Yazarlık hayatım boyunca, otuz yıldır hem okurlardan hem de gazetecilerden en çok işittiğim soru budur. Soruyu soranın niyeti ve öğrenmek istediği şey, yere ve zamana göre farklılıklar gösterir. Ama soruyu soranın şüpheci, dudak büken kül yutmaz edası değişmez hiç."
Kars'ta "Kar" Defterinden: Niye bu kadar çok seviyorum Kars çayhanelerinde, en çok da Birlik Kıraathanesi'nde oturmayı? (Börekçi, belki bir başkası, başında taşıdığı geniş tepsiyle yeniden geldi) Belki de sabahları burada çok kolay yazabildiğim için."
Mana: "Merhaba! Beni okuduğunuz için teşekkür ederim. Burada olmaktan memnun olmalıyım, ama kafam karışık. Gözlerinizin üzerimde gezinmesi hoşuma gidiyor. Çünkü sizlere hizmet için varım. Ama bunun nasıl bir hizmet olduğundan tam emin değilim."
Davam: "Bu Cuma günü İstanbul'da, bütün hayatımı geçirdiğim Şişli'de, anneannemin kırk yıl tek başına yaşadığı üç katlı evin tam karşısındaki adliye binasında, hâkim karşısına çıkıyorum. Suçum Türklüğü alenen aşağılamak. (...) Aynı mahkemede aynı ceza kanununun aynı 301. maddesiyle açılmış bir başka dava, İstanbullu Ermeni kökenli gazeteci Hrant Dink'in altı ay hapis cezasına çarptırılmasıyla sonuçlandığı için endişeli olmalıyım, ama değilim." (SP)