Kitaplar, bizi daha iyi yapmaz ya da bize yeni bir hayat sunmazlar, onlar masumdur, her şey tamamen bizim kafamızda olur, ama bazı kitaplar size bu fırsatı vermez...Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) Diyarbakır İl Örgütü, Dicle Haber Ajansı ve Yedinci Gündem Gazetesi'nin hazırladığı "Newroz-Diyarbakır" kitabı gibi.
Önsöz'ü Ragıp Zarakolu'nun Giriş'i HADEP Diyarbakır İl Başkanı Ali Ürküt'ün yazdığı kitap Aram Yayıncılık'tan çıktı.
Zerdüşt dininden bugüne
"Zerdüşt dininden geldiği sanılan ve efsanelerle örülerek çok değişik biçimler almış olan, Ari dilleri konuşan halklarca Güneş'in Koç burcuna girdiği, Tanrının evreni ve insanı yarattığı gün olarak kabul edilen Newroz Mezopotamya'dan Afganistan'a, Kafkasya'dan Mısır'a ve Balkanlar'a şenliklerle kutlanır." sözleri Ana Britannica'dan alıntıyla , Sinan Birwan'ın çalışması "Newroz ve Tarihi" bölümünde yer alıyor.
Kitabın sayfalarını karıştırın, televizyonda, rahat koltuklarınızda otururken, midenize yumruk gibi inen haberleri dinlerken ya da sizin için bir fotoğraf karesi gibi görünen 'Newroz Kutlamaları'nın arkasında neler yaşanmış...
Onlarca isimden Newroz
1992 Newroz'unun şiddet görüntülerinden 2002'nin barışçıl günlerine 168 sayfalık yolculukta, Faruk Balıkçı, Erol Anar, Murat Bozlak, Mihri Belli, Osman Baydemir, Seher Dilovan, Ayten - Edip Akbayram, Ercan Karakaş, Helin Baba, Sevil Erol, Vedat Türkali, Oral Çalışlar, Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan, Selim Sadak, Eşber Yağmurdereli, Ferhat Tunç, Mıgırdıç Margosyan, Cüneyt Ülsever, Aydemir Güler, Ufuk Uras, Celal Başlangıç, Yavuz Önen, Gülten Kaya, Akın Birdal, Hüsnü Öndül, Zülküf Karatekin, Feridun Çelik, Murat Batki, Yıldırım Türker, Mahmut Şakar, Canip Yıldırım, Fikri Sağlar, Suzan Samancı, Ertuğrul Özkök, Taha Akyol gibi gazeteci, sanatçı, politikacı ve sivil toplum kuruluşlarından isimlerin yazıları yer alıyor.
Ve elbette ki, halk da "Newroz"a ve "Newroz"lara dair konuşuyor.Haberlerinde yer aldığı çalışmada bir yazı var ki belki de bir hal tercümesi olarak okunmalı..
Bir kadın
"Uçsuz bucaksız bir alanın içinde yüz binlerce kişiydik" diyordu kadın... "Düşünceler, ben çağırmadan geliyordu." Olağanüstü güvenlik önlemleri, polisler, tanklar, silahlar, telsiz konuşmaları, son derece gergin ve telaşlı görevliler, korumalar, onlarca gazeteci, kameraman... Neredeyse hepsinin yüzünde, her an tatsız bir olay çıkabileceği endişesi.."
Adı Sezen'di, Sezen Aksu... Kelimeleri çağırmadan, onların renklerine, soluklarına tutunarak konuşuyordu, konuştuğu yer Diyarbakır'dı, günlerden Newroz'du... Kitapta, Aksu şöyle devam ediyor:
"Ve bu kadar sert bir gerçekliğin ortasında rengarenk..." diyerek devam ediyordu anlatmaya... Ben, yirmi sekiz yıldır sivil hareketlerin dışında, her türlü siyasi görüş ve tavra eşit mesafede durmaya çalışan Egeli Sezen, Diyarbakır'ın orta yerinde nasıl oluyor da bütün şarkıları yüz binlerle bir ağızdan söylüyorum."
Ümit her zaman vardı
Newroz... Yani yeniden doğuş... Ege'nin buralardan uzak bir kasabasında doğan kadın için; iki çift göz, kınalı el ve rengarenk kıyafetli genç kızlar için; ateşin üzerinden her dem geçtiğinde geçmişin acılarını gözlerinden silen delikanlılar için; kendi dilinden sürgün edildiği için yıldızlarla, güneşle konuşmayı alışkanlık edinmiş kadınlar için yeniden doğuş yani...
Söz, yine Aksu'da: "96 yılıydı. Çok acı çektiğimiz günlerden biriydi. Kardeşimle, fizik üstüne bir şeylerden söz ediyorduk. Kara delik dediğimiz, enerjilerini tükettikten sonra kendi kütlelerinin çekim gücüyle kendi üstlerine çöken ve her şeyi yutan büyük yıldızlardan. Acı o kadar yoğun ve keskindi ki, biraz da umursamazca sordum, "hiç ümit yok yani..."
Rivayet o ki, Dehhak
"Var" dedi kardeşim, "olay ufku". Bir fizik terimi... Sonra anlattı, "Kara deliğin, ışığın çıkmasına izin verdiği öyle bir uzaklık noktası var ki, oradan bakınca yeniden ışığı, gelmiş geçmiş bütün zamanları, yani sonsuz bütünü göre bilirsin." Olay fizik tabii... Ama doğanın fiziği."
.. Rivayet o ki; üç çeneli, üç başlı altı gözlü Dehhak menzili kendi karanlığında bir devran kurmak ister, 'hiç ümit yokken' Kawa, 'ümit var' der, ümit olayın ufkudur, yani ateşin göğe her yükseldiğinde bir kez daha dile gelen olayın ufku...(NK)