Jose "Pepe" Mujica'yı ilk gördüğümde Buenos Aires'te bir memur sendikasının toplantısında konuşmacıydı. Röportaj yapmak isteyince, "teori insanı değilim" diyen bu mütevazı adam şimdi Uruguay seçimlerinin ilk turunun galibi, bisiklete binen, kravat takmayan, sokaklarda gezinen eski bir gerilla lideri.
25 Ekim'deki seçimler, varolan Frente Amplio (Geniş Cephe) hükümetinin ne yapacağının sınanacağı, bir nevi güvenoyu alıp alınmadığının sınanması kadar, daha önce iki defa reddedilen diktatörlük yıllarında suç işleyenlerin yargılanmasına da karar verilmesi açısından önemliydi.
Yine, 2002 krizinden sonra yoksullaşan Uruguay'daki sosyal politikaların siyasete nasıl yansıdığının belirlenecek olması da seçim sonuçları açısından önemliydi. Bunlar Uruguay'ın meseleleri, bir de Latin Amerika'daki sol hareketlerin geldiği noktanın açığa çıkması anlamında da seçim önemliydi. Urguaylı gazeteci Raul Zibechi, zaten seçimlerden önce tespitini yapmıştı; Latin Amerikalı solcular artık karar vermeli.
Sola tedirgin güvenoyu
Önce Mujica'nın "benim küçük güzel ülkem" dediği Uruguay'dan başlayalım. Frente Amplio beklendiği üzere ülkenin geleneksel iki sağ partisinden daha fazla oy aldı ve Partido Nacional'la birlikte 29 Kasım'daki ikinci tur seçime kaldılar, dahası eski gerilla lideri Mujica'nın başkan, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası'yla sıkı ilişkileri olduğunu sık sık dile getiren Danilo Astori'nin de başkan yardımcısı olacağı, Uruguay'ın "makul" neo-liberali Lacalle'yeyse sosyal programları eleştirmek dışında bir şey kalmayacağı kesin gibi. Her ne kadar ilk turda seçim kazanılmamış olsa da Frente Amplio ikinci defa hükümet olacak ve ülkeye askeri darbeler dışında nöbetleşe yöneten iki sağ parti kendilerine yeni bir yol bulmak zorunda. Bu sonuç güvenoyu ama pek de "güven" içermeyen bir oy.
Birincisi, Vazquez hükümeti sırasında ülkenin büyüme hızı yüzde 7'den yüzde 10.9'a çıkmış ama aynı dönemde başkent Monteviedo'da yoksulluk sınırı altında yaşayanların oranı yüzde 26.5 olmuştu. Frente Ampilo, 2002'deki krizin etkilerini ortadan kaldırmak için sosyal politikalar uygulayacağını belirtmiş hatta Danilo Astori, "Ortodoks makro-ekonomist" politikalardan bahsedince ilk övgüyü Dünya Bankası'ndan almıştı. Ücret artışlarının sınırlı kalması yanında yabancı yatırımcılara olanakların genişletilmesi, başta pirinç ve et olmak üzere ihracatın özendirilmesini hükümet, "zenginliğin arttırılarak paylaştırılması" olarak açıklanmıştı. Yoksulluk hala Uruguay'ın temel sorunu ve diğer yandan hala halk bu sorunu sorumluların değil solun halledebileceğine inandığı ortaya çıktı.
Darbeciler yargılanmayacak
İkinci nokta diktatörlük döneminde suç işleyenlerin yargılanmasının önünün açılması meselesi. Daha önce iki defa reddedilen anayasal reform bir kez daha reddedildi. Yüzde elli oy alınamadı, artık Mujica başkanlığında yeni hükümet, suçluların yargılanması için kampanyalar yapmak durumundalar.
Mujica seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra, "utanç duyduğunu ama yaşı 20 olanların geçmişi unutmayı tercih etmelerinin daha utanç verici" olduğunu söyledi. Bugün Uruguay'da seçimde oy kullanacak yaştaki gençlerin yüzde 25'i işsiz ve eğitimsiz bu sayının Latin Amerika'da en yüksek olduğu yer ise Honduras (yüzde 27). Finansal krizinin açığa çıktığı 2003'de altı yaşından küçük çocukların yüzde 67'si beslenme sorunuyla karşı karşıyayken bu oran 2006'da yüzde 49'a çekilmiş ama hala bir sorun.
Dahası suçluların yargılanması hala bir anayasal reform halinde ve solun henüz suçluların yargılanmasını toplumsal bir mesele haline getirememesi yorumcuların da belirttiği gibi "solun ekşi zaferi".
Sol program olarak sosyal politika
Uruguay'da 2003 finansal krizinden çıkış için Frente Amplio'nun uyguladığı sosyal politikalar henüz sorunun aşılması konusunda yeterli düzeyde değil. Burada iki noktaya dikkat çekmek gerekiyor. İlki devralınan yıkımın oranı, diğeri ise solun iktidara bakış açısı. Kriz tıpkı Arjantin'de olduğu gibi finans alanında başlamıştı ve bu nedenden dolayı sol hükümet, kontrol altında bir finans sistemiyle ve tarımsal üretime ağırlık vererek yeni sosyal politikalar uygulamaya koyuldu.
Çalışanların sosyal olarak desteklenmesi koşuluyla zenginliğin paylaştırılması öngörüldü ve bu uzun bir sürecin ilk adımları yalnızca. İkinci nokta ise, aralarında eski gerillaların, komünistlerin, sosyalistlerin bulunduğu Frente Amplio'nun (Geniş Cephe) başkanı Tabare Vazquez'in, sendikaların protestolarına rağmen ABD'yle serbest Ticaret Anlaşması'nı (TCL) imzalaması, işlenebilir toprakların yüzde yirmibeşinin yabancıların elinde olması ve daha da önemlisi sosyal politikaları ABD'yle yapılan anlaşmalar çerçevesinde yürütmesi eleştiri konusu haline geldi. Dolayısıyla sol "sosyal" olma uyarısıyla program uygulayıcısı konumunda kaldı.
Latin Amerika ve sol
Latin Amerika'nın sola dönüş yaptığına dair tespit yapanlar Brezilya'da Lula'nın, Bolivya'da Morales'in Venezuela'da Chavez'in hatta Şili'de Bachelet'in iktidarını delil olarak gösterir. Hatta aynı dönemde sol hükümetlerin iktidarları yanı sıra sosyal hareketlerin de yaygınlaşması bu tespiti haklı gösteren örnekler halinde. Şimdi objektifi başka delilerle biraz farklı bir noktaya kaydıralım. Brezilya'da Lula'nın iktidarı pek de sağlam değil, sosyal demokratlar iktidarı devralmak için seçimleri bekliyor.
Şili'de sosyalist hükümetin uyguladığı katı ekonomik politikalar sendikaların tepkisini çekmeye devam ediyor. Latin Amerikalı politika yorumcularına göre Venezuela, Ekvador ve Bolivya ekseni dışında Brezilya, Arjantin ve Şili ayrı bir eksen oluşturmaya doğru gidiyor. Bu bir kutuplaşma ya da politik eksenli bir kamplaşma değil. Mesele tamamen neo-liberal yıkımı bertaraf etmek için uygulanan yöntemlerde şekilleniyor. Arjantin ve Brezilya sosyal dayanışmaya yatkın ve ulusal kalkınmaya yönelik politikalar uygularken, ekonomik durumu nispeten iyi olan Şili, uluslararası ticaret ağını genişletmekle yetiniyor.
Venezuela, Ekvador ve Bolivya ise kıtasal bir dayanışma ve bir anlamda Simon Bolivar'ın hayali olan Latin Amerika birliğinin ekseninde kalmaya çalışan ülkeler. Venezuela'da Hugo Chavez'in Latin Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması'nı hayata geçirmesi, ABD'den bağımsız dış politika uygulanması gerektiğini vurgulaması hatta ortak ordu kurulması gerektiğinden söz açmasının tek sebebi bu Bolivarcı ideolojinin izleri. Sonuçta Latin Amerika'daki sol hareketler bağımsız kalmaya, sosyal hareketlerle rabıtalarını arttırmaya mecburlar.
Yazının başında Raul Zibechi'ye dayanarak belirtmiştik; Latin Amerika'daki solcular artık karar vermeli.(NK/EÜ)