İsrail ile Hizbullah arasında 8 Ekim 2023’te başlayan ve giderek tırmanan çatışmalar, 30 Temmuz’da Hizbullah’ın üst düzey komutanlarından Fuad Şükür’e düzenlenen suikastın ardından tehlikeli bir eşiğe ulaştı. Bu suikast, bölgedeki gerginliği artırarak, olası bir bölgesel savaş riskini daha da belirgin hale getirdi.
Fuad Şükür suikastından sonra Hizbullah’ın nasıl bir yanıt vereceği konusunda bölgede haftalardır süren tedirginlik, 25 Ağustos’un ilk saatlerinde gerçekleşen misilleme saldırısıyla sona erdi.
HİZBULLAH'TAN SAVAŞ İLANI
Hasan Nasrallah: "İsrail ile açık bir savaşa girdik"
İsrail, Hizbullah’ın gerçekleştirdiği roket ve insansız hava aracı saldırılarının Lübnan’ın güneyine düzenlenen ‘önleyici saldırı’ ve hava savunma sistemleriyle engellendiğini duyurdu. Ancak, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, “Düşman hiçbir şeyi engelleyemedi” diyerek bu açıklamayı yalanladı.
Suriye’de uzun yıllar çalışan ve şu an Beyrut’ta bulunan gazeteci Musa Özuğurlu, bu kırılgan dengede Hizbullah’ın Lübnan’daki toplumsal desteğini, İsrail ile yaşanan çatışmaların seyrini ve İran’ın olası tepkilerini bianet’e değerlendirdi.
“Lübnan’da savaş tedirginliği var”
Lübnan’la başlayalım. Şu anda Beyrut’tasınız. Ülkedeki genel durumu ve artan gerilimi göz önünde bulundurarak, oradaki yaşam nasıl?
Lübnan uzun zamandır ciddi bir ekonomik krizle mücadele ediyor. Özellikle 2020’deki liman patlamasından sonra durum daha da kötüleşti. Yıllardır Lübnan’a gidip gelirim, ancak insanların bu kadar zor koşullarda yaşadığını ilk defa görüyorum. Pahalılık inanılmaz derecede artmış durumda. Kendi ülkemizdeki pahalılıktan şikâyet ediyoruz, ancak Lübnan’daki durum çok daha kötü. Çoğu insan, geçinebilmek için birden fazla iş yapmak zorunda kalıyor.
Bu durum, bazı insanların ülkeden kaçmasına neden olmuş. Diğer yandan, krizle birlikte hizmetlerde ciddi aksaklıklar yaşanıyor; elektrik ve su gibi temel ihtiyaçlara erişim oldukça zor.
Dışişleri Bakanlığından Lübnan’a seyahat uyarısı
İsrail ile Hizbullah arasındaki artan gerilimin ardından çeşitli ülkelerin seyahat uyarıları, uçak seferlerinin yapılamaması derken turist sayısında da büyük bir düşüş yaşandı, ki turizm Lübnan’ın en önemli gelir kaynaklarından biri. Yabancı ziyaretçilerin azalması ve turizmin gerilemesi, ekonomik durumu daha da kötüleştirmiş, bu da halkın yaşam koşullarını iyice zorlaştırıyor.
Genel olarak baktığımızda, bir de savaş tedirginliği var. Evet, Lübnan’da neredeyse her yıl insanlar “Bu sene kesin Hizbullah-İsrail savaşı çıkacak” beklentisine girer. Ancak bu sefer, bu beklenti daha ciddi. Özellikle İsrail ile Filistin arasındaki savaş sürerken, İsrail’in katliamları devam ederken, birçok kişi Netanyahu’nun savaşı genişletmek istediğini düşünüyor. Ve her zamanki gibi hedef, Hizbullah.
Elijah J. Magnier: Netanyahu, 'Direniş Ekseni' ile gerilimi tırmandırıyor
“Herhangi bir kıvılcım kaosa yol açabilir”
Olası bir savaş Lübnan’ı, özellikle Lübnan halkını nasıl etkiler?
Dediğim gibi, ülkede çok kırılgan bir durum söz konusu. Olası bir savaş, Lübnan’ı daha da fakirleştirir, halkı daha da zor duruma sokar ve muhtemelen bu noktada halk isyan eder. İnsanlar zaten uzun zamandır büyük zorluklar yaşıyor. Evet, nesnel durum bu ve insanlar “Bizim suçumuz yok” diye düşünmüyor; aksine, kendi politikacılarını suçluyorlar. Bu nedenle, sokaklarda politikacıların Arapça ve İngilizce “Aranıyor” afişleri asılıyor. Siyasetçiler, halkın parasını çalmakla suçlanıyor ve bu da büyük bir öfke yaratıyor.
Lübnan, uzun yıllar boyunca iç savaş yaşamış bir ülke. Günün sonunda herkes aynı mahalleleri, aynı caddeleri ve hatta aynı apartmanları paylaşıyor olsa da, aslında herkes kendi “uzayında” yaşıyor. Bu kırılgan yapıda, herhangi bir kıvılcım bir anda kaosa yol açabilir. Eğer savaş genişlerse, bu Lübnan için yeni bir felaket anlamına gelir.
Peki, gerçekten böyle bir ihtimal var mı? Son günlerdeki gelişmelere bakarsak, yapılan son saldırılar bu ihtimali en azından bir süreliğine ertelemiş olabilir.
BM’den Hizbullah ve İsrail’ “çatışmayı durdurma” çağrısı
Hizbullah’tan ‘kontrollü operasyon’ açıklaması
Hizbullah, İsrail’in Fuad Şükür suikastına yanıt olarak 25 Ağustos’un ilk saatlerinde ‘Erbain Operasyonu’nu başlattığını ve bunun ‘ilk aşama’ olduğunu açıkladı. İsrail ise Lübnan’a düzenlediği ‘önleyici saldırı’ ile Hizbullah’ın kapsamlı bir saldırısını engellediğini iddia etti. 25 Ağustos’ta tam olarak neler yaşandı?
Her iki tarafın da farklı iddiaları var. Hizbullah, belirli askeri hedefleri vurduğunu söyledi. İsrail ise “önleyici saldırılar” ve hava savunma sistemleriyle bu saldırıları engellediğini iddia etti.
Ancak, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın son açıklamalarına bakıldığında, bazı spesifik hedefler verdiği görüldü. Örneğin, İsrail’in askeri istihbarat merkezi ve ‘Birim 8200’ olarak bilinen, siber casusluk faaliyetleri yürüten önemli bir merkezden bahsetti. Nasrallah, bu merkezi vurduklarını söyledi ve bazı İsrail kaynakları da bu iddiayı doğrulayan haberler yayımladı.
Öte yandan, İsrail ise Hizbullah’a ait birçok roket fırlatma rampasını yok ettiklerini duyurdu. Ancak Hizbullah, bu iddiaları reddetti ve saldırılarının planlandığı gibi gerçekleştiğini, hedeflenen roket sayısının 340’a ulaştığını belirtti. Hizbullah ayrıca, operasyonlarını çok kontrollü bir şekilde yürüttüğünü ve amacına ulaştığını açıkladı.
Bu noktada iki kritik soru ortaya çıkıyor: Birincisi, Hizbullah gerçekten İsrail’i vurdu mu? İkincisi, Hizbullah İsrail’e yönelik benzer saldırılara devam eder mi?
Lübnan: Çatışmalar, tehlikeli bir sürece evrildi
“İsrail saldırının sonuçlarını gizlerse yeni saldırılar kapıda”
Nasrallah, İsrail’e yaptıkları misilleme saldırısının sonuçlarının tatmin edici olması halinde, bu yanıtı yeterli kabul edeceklerini, aksi takdirde yeni saldırıların gündeme gelebileceğini söyledi.
Yani, Nasrallah aslında İsrail’i, Hizbullah’ın gerçekleştirdiği saldırıları açıklamaya zorluyor. Eğer İsrail bu saldırının sonuçlarını gizler ve kamuoyu, Hizbullah’ın İsrail’i vurduğunu açık ve net bir şekilde öğrenemezse, Nasrallah bunu tekrar kanıtlamak zorunda kalabilir.
O yüzden burada bir taktik olduğu ifade ediliyor. Önümüzdeki günlerde gerçekten neler olduğunu göreceğiz. Hizbullah, İsrail’in belirli bir askeri birimini vurdu mu? Bu saldırı sonucunda bir hasar oluştu mu? Şu ana kadar başka yerlerle ilgili fotoğraflar, videolar gibi kanıtlar var. Ancak Nasrallah’ın özellikle bahsettiği hedefle ilgili bu tür bir kanıt var mı, yok mu? Bu durum yakında ortaya çıkacak. Eğer bu iddialar doğrulanırsa, Hizbullah açısından bu, 2006’dan sonra İsrail’e indirdikleri en önemli darbe olacak.
İsrailin Olmayan Düşmana Karşı Savaşı
Hamas ve İsrail arasındaki ateşkes görüşmeleri
Bunun yanı sıra, Hamas ile İsrail arasındaki ateşkes görüşmelerine ne olacağı da belirsiz. Doha’dan sonra Kahire’deki görüşmeler de kesildi ve taraflar arasında bir anlaşma sağlanamadı.
Peki, Netanyahu bu katliamlara devam edecek mi? Saldırılarını daha da ağırlaştırarak Hamas’a baskı yapmaya çalışacak mı? Eğer öyle olursa, Nasrallah ve Hizbullah’ın başlangıçtaki stratejisine göre, İsrail’i kuzey cephesinde oyalamaları veya zarar vermeleri gerekecek. Peki Hizbullah buna devam edecek mi? Bu da büyük bir soru işareti. Eğer Hizbullah devam ederse, İsrail de karşılık vermeye devam edecektir. Bu durumda, şu ana kadar söylediklerimizi yeniden değerlendirmemiz gerekecek, çünkü çatışmaların devam edeceği anlamına gelir. Tüm bu gelişmeler, geleceği şekillendirecek önemli faktörler olacak.
Gazze’de ateşkes müzakeresi “çöküşün eşiğinde”
“İsrail karşısında Hizbullah’a toplumsal destek yüksek”
Lübnan’a dönecek olursak, Hizbullah’ın ülkedeki toplumsal desteği hakkında ne söyleyebilirsiniz? Ayrıca, Lübnan’daki diğer siyasi ve askeri aktörler İsrail’le yaşanan bu çatışma sürecine nasıl yaklaşıyor?
Lübnan’daki durum şu: Bir yanda Hizbullah’ı destekleyen ve İsrail’e karşı olanlar, diğer yanda Hizbullah’ı desteklemeyen ama yine de İsrail’e karşı olanlar var.
Hizbullah’ın halk arasındaki popülaritesine baktığımızda, desteğinin yüzde 50’yi kesinlikle aştığını düşünüyorum. Hizbullah, sadece Şiiler arasında değil, Hristiyanlar ve hatta Sünni Müslümanlar arasında da destek görüyor. Hizbullah, bugüne kadar sergilediği tavırla, Lübnan’ın çıkarları için hareket ettiğini ve Lübnan ordusuna karşı bir silahlı güç olmadığını insanlara anlatmayı başardı.
Ancak, Lübnan’ın mezhepçi yapısı nedeniyle Hizbullah’ın Şii kimliği, bazı gruplar arasında kabul görmüyor. Bu gruplar, İsrail karşıtı olsalar da Hizbullah ve benzeri din temelli partileri, ülkedeki sorunların kaynağı olarak görebiliyorlar. Tabii bir de Batı yanlısı bir bakış açısına sahip olup, İsrail’e karşı tavır alınmasını gereksiz bulan gruplar da var.
Sonuç olarak, İsrail karşıtlığı temel alındığında, Hizbullah’ı destekleyenlerin oranının yüzde 50’nin de üzerinde olduğunu düşünüyorum. Bu da, İsrail ile bir çatışma durumunda halkın büyük ölçüde Hizbullah’ın yanında yer alacağı anlamına geliyor. Bu tür bir durumda, Hizbullah’ın Lübnan’daki popülaritesi daha da artabilir.
Lübnan’da yeni bir sisteme ihtiyaç var
İran’ın olası misillemesi ve sonuçları
İsrail, 7 Ekim 2023’ten bu yana Hamas ve Hizbullah’ın yanı sıra İranlı üst düzey isimleri de hedef alıyor. İsrail’in bu suikast stratejisinin, İran öncülüğündeki ‘Direniş Ekseni’ üzerindeki etkileri neler? Özellikle İran, Tahran’da gerçekleşen İsmail Heniyye suikastına hala bir yanıt vermedi. İran’ın olası misilleme saldırısı, bölgesel bir savaşa veya uluslararası bir müdahaleye yol açabilir mi?
İran’ın bir misilleme niyetinde olduğunu biliyoruz. Burada “misilleme yapmayı düşünüyor” demiyorum, İran bu konuda defalarca misilleme yapacağını açıkladı.
İran: İsrail’e yanıt vereceğiz
Ancak, bilmediğimiz bazı hususlar var: Kapalı kapılar ardında konuşulanlar, Batı başkentlerinin İran üzerindeki diplomatik girişimleri… Batılı ülkeler, İran’ın olası bir saldırısını önlemeye veya en azından sınırlamaya çalışıyorlar. Tahran ise şu ana kadar geri adım atmış değil. İsrail’e karşı misilleme tehdidini sürdürmeye devam ediyor. Dolayısıyla, İran’ın ne zaman olursa olsun İsrail’e bir misillemede bulunacağını öngörebiliriz. Peki, İran misilleme saldırısını gerçekleştirirse ne olur? Böyle bir durumda, başta Hizbullah olmak üzere bölgedeki yerel aktörler de devreye girebilir. Bu, meselenin ayrı bir boyutu.
Meseleyi sadece İran üzerinden değerlendirecek olursak, Batı kesinlikle Tahran’ın karşısında yer alacaktır.
TÜRKİYE HENÜZ AÇIKLAMA YAPMADI
Batı İran'ı kınadı, İsrail'in 'yanındayız' dedi
“ABD ve İsrail, etle tırnak gibi”
Geçmişe bakarsak, P5+1 ülkeleri ile İran arasındaki nükleer anlaşmayı bozan taraf ABD’ydi, bu kararı alan ise Başkan Trump’tı. Fakat diğer ülkeler, ABD’nin bu adımını eleştirmek yerine, İran’ı suçlamaya devam ettiler.
Trump, İran'la İmzalanan Nükleer Anlaşmadan Çekildi
Bugün de İsrail’in yaptığı saldırıları görmezden geliyorlar. Örneğin, Tahran’daki suikasttan aylar önce İsrail, İran’ın Suriye’deki konsolosluk binasını vurmuştu. Bu saldırılara karşı Batı’dan ciddi bir tepki gelmedi. Dolayısıyla, İran’ın olası bir misillemesi durumunda da, Batı sanki İran durduk yere İsrail’e saldırıyormuş gibi bir tavır alacaktır.
Tabii, ABD’ye ayrı bir parantez açmak gerekiyor. ABD ve İsrail, etle tırnak gibidir; her zaman tek vücut olarak hareket ederler. Günün sonunda, ABD için Netanyahu’nun politikaları ne olursa olsun bu durum pek de bir soru işareti oluşturmaz.
(VC)