* Fotoğraf: Houssam Shabaro - Beyrut / AA
Bir zamanlar Lübnan’a Ortadoğu’nun İsviçre’si derlerdi. Çok dinli, çok mezhepli, çok kültürlü, çok dilli bir ülkeydi. Aynı zamanda ekonomisi parlayan bir devletti. Oysa günümüz Lübnan’da güçlü bir devlet sisteminin kurulamamış olması, yolsuzluk ve nepotizm halkın sırtında kambur olmaya devam ediyor. Siyasi elitlerin kendi çıkarlarını esas alarak hareket etmeleri halkı canından bezdirmiş. Seçime gitseler nafile; yönetim sistemi değişse her kesim için tehdit.
1920’lere dayanan Lübnan’ın mezhepçi sistemin temelini atan Fransa’dır. 1932 nüfus sayımını esas alarak yasama, yürütme ve bürokrasinin bütün kademelerini din ve mezhep ayrımına göre bölüştüren bir sistem kuruldu. Fransızların çekilmesinden üç yıl önce yani 1943’te bu sistem kurumsallaşarak günümüzdeki halini aldı.
İç savaştan sonra Taif Anlaşması ile devlet, dinlere ve mezheplere göre yeniden düzenlendi. Bu anlaşma masasında savaşan taraflar birbirlerinden helallik istemediler veya gerçek bir yüzleşmeye gitmediler. Çatışan taraflar paylarını alarak kendi hakimiyet alanlarına döndüler. Değişen sokaktaki bariyerlerin kalkmasıydı, zihinlerde öç alma hırsı da ertelendi.
Bu sistem Lübnan’ı yolsuzlukla boğuşan, bir türlü Lübnanlılık kimliği oluşturamayan, ülkenin köy köy, mahalle mahalle, sokak sokak bölünmesine yol açan, siyasi istikrarsızlığın artık kanserleştirdiği bir ülke haline getirdi. Bir din ya da mezhep diğerinin üzerine çıkmasın diye getirilen kotalar koltukları belli gruplara zimmetliyor, bu zimmet rant alanlarını garantiliyor, bu garanti hesap sorulmasını önlüyor.
Bitmeyen yolsuzluk
Lübnan’daki devlet, uzun zamandır halkın temel ihtiyaçları olan elektrik, su, eğitim, gıda, sağlık gibi konularda yetersiz ve karşılayamıyor. En büyük şikayetlerden ikisi yolsuzluk ve işsizlik. Biri, diğerine yol açıyor. Yolsuzluk ülkenin kangrenleşen sorunudur. Yoz bir sistemde yaşayan Lübnanlıların kimisi iş bulamazken, kimisi de ceplerini doldurmakla meşguldür.
Lübnan’ın en zenginleri aynı zamanda devleti kontrol eden partiler ve ailelerin elinde olmasından dolayı, yolsuzluk, liyakata önem verilmemesi, siyasilerin ve bürokratların kendi çıkarlarını gözetmesi gibi birçok sorunun temel sebebi oluyor. Ülkedeki siyasi bloklar ya da siyasi gruplar bu sistemin ortak paydası olduğu için şeffaf bir yapı herkes için ortak bir tehdit anlamına geliyor.
Devlet kurumları, bürokratlar, hükümet üyeleri, mahkemeler ve polis de işin içinde olunca, bu sistemin toptan çöktüğüne dair bir işaret oluyor. Seçime gidilir, parlamento yenilenir ama özünde yenilenmiş olmaz. Aynı aktörler bir iki yeni yüzle pastayı bölüşmek için dönmüş olurlar.
Halk bunları bildiği için köklü bir reform yapılmasını istiyor. Halkın öfkesi, bıkkınlığı, yorgunluğu sokakları ısıtıyor her defasında. Herkes değişimin şart olduğunu söylüyor ancak bunun nasıl olacağını hiç kimse bilmiyor. Devletin kurumlarının başarısızlığının anlamı trajedinin devam etmesi demek.
Sistemin gölgesindeki sedir ağacı
15 yıl süren iç savaş sonrası Lübnan’da herkes savaşın hem faili hem mağduru olmuştu. İç savaşın bitmesinin ardından bütün din ve mezhepleri koruma altına alan geçici bir anayasa yürürlüğe konuldu. Aslında Lübnan’da bağımsızlık öncesi döneme uzanan mezhep esaslı bir yapı vardı. İç savaş sonrası hazırlanan anayasa bu yapıyı sistematik hale getirdi.
Lübnan’ın kuruluşundan beri, iki ünlü sözleşme olan “Ulusal Pakt” ve “Taif Anlaşması” imzalandı. Ancak bu sözleşmeler kargaşa, gerilim ve savaşlar üreten mezhepsel çatışmalara engel olamadı. Lübnan bazı kesimlere göre çoğulculuğu korurken, bazı kesimlerde de Lübnan’ın bir mezhep devleti olarak yola devam etmesinin siyasi, sosyal ve dış ilişkilerde daha fazla karmaşaya yol açtığını söyler.
Ne var ki Lübnan, din-mezhep-etnik grup aidiyetlerini aşıp Lübnanlılık üst kimliğini oluşturamadı. Üst kimlik olmayınca belli esasları, kurumlar arası koordinasyonu, iyi kötü işleyen bir mekanizması olan bir devlet sistemi kurulamadı.
Ülkeyi yıllardır aynı simalar, aynı bloklar ve iç savaş döneminin komutanları yönetiyor. Sistem kuruldu, silahlar masadan kaldırıldı. Ancak savaş her zaman an meselesi.
Fırtınanın göbeğinde bir ülke
Lübnan’ın çok başlı siyaseti yüzünden ülke istikrarsız bir yol çiziyor. Lübnan’ın mezhepsel dengeler üzerine kurulu siyasi sistemi ve bu sistemin getirdiği zafiyetler ülkenin dış müdahalelere açık olmasını beraberinde getiriyor. Tabii bunların hepsi hayatta kalabilmek için bir dış destekçiye ihtiyaç duyuyor, kiminin dış destekçisi Suudi Arabistan, kiminin İran, kiminin de Fransa ile yakın ilişkilere sahip.
ABD-Suudi Arabistan, Hizbullah’ın siyasi ve silahlı gücünün kırılması için türlü türlü yaptırımlar uyguluyor. Fakat Hizbullah Lübnan’daki dengenin aktörlerinden biridir. Hizbullah’a yönelik herhangi bir yaptırım ülkenin iç dengelerini tetikliyor. Bir yandan da Hizbullah’ın İran-Suriye hattı ile ABD-İsrail-Suudi Arabistan arasındaki gerginlik Lübnan’ın sürekli askeri-siyasi-ekonomik saldırılara hedef olmasına yol açıyor.
Lübnan siyasi sistemi, bir çeşit politik uzlaşıya ulaşma aracı olan mezhepçiliğe dayanmaktaydı ve bu sistem yıllarca süren iç savaştan, silahlı çatışmadan, yabancı müdahaleden çekmiş.
Bugün, sorunun temeline baktığımızda tamamen iflas eden yönetim sistemiyle birlikte, insanlar radikal bir çözüme ve onları birbirlerinden koruyacak yeni bir sisteme şiddetle ihtiyaç duyuyorlar. (ÖÇ/AS)