“Cinayetin nasıl işlendiği o kadar açık ki beraat kararı verme açısından da çok zor bir dosya. Bu nedenle sürüncemede bırakarak zaman aşımına sokmak en azından belli mekanizmalarca işlevli bir iş olarak görülüyor. Bu tür cezasızlıkla sonuçlanan dosyalarda zamanaşımı ile sık karşılaşıyoruz.”
Musa Anter Davası avukatlarından Nuray Aydoğan, dosyanın geldiği aşamayı bu sözlerle özetliyor.
Musa Anter’in oğlu Dicle Anter de onu destekliyor: “Eğer mahkeme bir karar vermez ve dosya zaman aşımına uğrarsa, biz de Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sürecini devreye sokacağız…”
Kendini, “Bu ülkenin 55 yıllık girdisinin çıktısının yalnızca yeminli şahidi değil sanığı, mahkûmu, davacısı” olarak ifade eden, 20 Eylül 1992’de katledilen Kürt aydını Musa Anter’in 30 yıldır süren dava dosyasında zaman aşımı riski yüksek.
Çünkü davanın son duruşması 15 Eylül’de, yani zaman aşımına 5 gün kala yapılacak. 30 yılda etkin bir soruşturma yürütülmeyerek sürüncemede bırakılan davada tabiri caizse bir arpa boyu yol alınamadı.
Türkiye siyasi tarihinde faili meçhul cinayetlerle anılacak olan 1990’ların ilk fitilini ateşleyen olay Vedat Aydın’ın katledilmesi olmuştu.
1990’ların karanlık dehlizlerinde faili meçhul cinayetler, gözaltında kayıplar hız kesmeden devam ederken, bir yıl sonra sokak ortasında bir hayat daha son bulacaktı. Bu kez kurban Kürt aydını, gazeteci-yazar Musa Anter, sevenlerinin deyimiyle Apé Musa’ydı.
20 Eylül 1992'de Kültür-Sanat Festivali için Diyarbakır'a gelen Anter, gündüz festivale katılarak, kitaplarını imzalamış, akşam Seyrantepe Mahallesi’nde gazeteci-yazar Orhan Miroğlu ile birlikte silahlı saldırıya uğramıştı. Anter hayatını kaybetmiş, Miroğlu yaralanmıştı.
Musa Anter cinayetinde Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'nce rutin soruşturma yapılır.
Soruşturma
Olay yeri incelenir, görgü tanıkları dinlenir. Polis yaralı kurtulan Orhan Miroğlu'nun, taksi şoförünün ve otel görevlerinin ifadelerine başvurur. Anter cinayeti dönemin siyasal konjonktürüyle yakından ilişkili olduğu için sıradan bir soruşturmayla anlaşılması mümkün değildir ama faillerin tespiti için uzun süre ciddi soruşturma yürütülmez. Hatta tersi mantıkla yaklaşılarak, PKK'nin yaptığı iddiasıyla soruşturma seyrinden çıkarılmak istenir.
Soruşturmadaki önemli verilerden biri 1997'de Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın Susurluk Raporu'dur. Raporda Anter’in öldürülmesinin bir ‘hata’ olduğu belirtilir.
Anter Ailesi, aradan geçen sekiz yılda Türkiye'de yürütülen soruşturmada sonuç alamadığı için 2000'de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurur. AİHM 19 Aralık 2006'da Musa Anter'in yaşam hakkının ihlal edildiği ve cinayet hakkında yeterli soruşturma yürütülmediğine karar verir. Türkiye 28 bin 500 Euro ödemeye mahkûm olur.
Aygan’ın itirafları
Abdülkadir Aygan, 2004'te "İtirafçı Bir JİTEM'ci Anlattı" adlı kitabında Anter cinayetiyle ilgili Binbaşı Ahmet Cem Ersever, "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım, Mustafa Deniz, "Hogir" kod adlı Cemil Işık, Suriye İstihbarat Örgütü El Muhaberat'ın eski elemanı Neval Boz, JİTEM Telsiz Kumanda Merkezi'nde görevli Ali Ozansoy, JİTEM Tim Komutanı Savaş Gevrekçi ve "Şırnaklı Hamit"in adını verir.
2007'de dosya raftan iner. Başsavcılık, "Devlet beni korursa, mahkemede tanıklık yaparım" diyen itirafçı Abdulkadir Aygan'ın İsveç'ten iadesi için girişim başlatır ve cinayette adı geçen "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım, itirafçılar Aygan, cinayet günü Jandarma Genel Komutanlığı-İstihbarat Başkanlığı'nda görevli Ali Ozansoy, Cemil Işık, Şırnaklı Hamit ve ölen Binbaşı Ahmet Cem Ersever hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarır.
Şırnaklı Hamit'in Hamit Yıldırım olduğu konusunda bulgular ortaya çıkınca, hakkında yakalama kararı verilir.
Cinayet uzun süre "faili meçhul" kaldıktan sonra Hamit Yıldırım 29 Haziran 2012’de Şırnak'ta yakalanır. Otel görevlileri, Abdulkadir Aygan ve Orhan Miroğlu şüpheliyi gençlik fotoğraflarından teşhis edince, Yıldırım 3 Temmuz'da Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi'ne çıkarılır ve "Taammüden insan öldürmek" iddiasıyla tutuklanıp cezaevine konulur.
Cinayette adı geçenlerden Ersever, Deniz, Boz ve Işık öldürüldü. Aygan İsveç'te yaşıyor, Yeşil'in akıbeti ise bilinmiyor.
Musa Anter dosyası hem Diyarbakır JİTEM dosyası hem de Ayten Öztürk cinayetinin de birleştirildiği bir dosya. 35.celsesi görülecek dosyada artık tutuklu sanık yok. Davanın tek tutuklu sanığı Hamit Yıldırım 2017 yılında 5 yıllık tutukluluk süresi dolduğu için hakkında adli kontrol tedbiri devam ediyor.
Yıldırım adli kontrolü ihlal etti
Davanın avukatlarından Nuray Özdoğan son gelen yazışmalarda Hamit Yıldırım’ın adli kontrol kararını ihlal ettiğine dair bilgi verildiğini aktarıyor.
“Adli kontrolün devam edip etmediği mahkemeye sorulmuş. Çünkü kontrol yerine getirilmediğinde yeniden tutuklama kararı verilebiliyor. 9 Eylül de Şırnak Savcılığı tarafından yazışmaya gelen yanıtta Yıldırım’ın 5 Eylül tarihli (haftada bir yapılan imza atma şeklindeki) adli kontrol yükümlülüğünü yerine getirmediği görülüyor. Günü mü kaçırdı yoksa ülkeden mi kaçtı henüz bilinmiyor”
Dosyada gelinen aşama itibariyle gerçek adı Abdülkadir Aygan olan iddianamede Aziz Turan olarak geçen kişinin ifadesinin alınamaması nedeniyle dava sürüncemede kalmış.
“Son celsede de bunun yazışmaları yapıldı. Hatta biz özellikle Adalet Bakanlığının ve mahkeme başkanlığının bu tavrını eleştirdik. Çünkü daha önce mahkeme Aygan’ın bulunduğu İsveç’e gidip Aygan’ın ifadesinin alınması yönünde karar aldığı halde bunu yapmadı. Bu mümkün bir şey.
"Hele ki yaşam hakkı ihlali gibi bu tür dosyalarda zaman aşımı tehlikesinin olması nedeniyle mahkemeler olayın aydınlatılması için naip hakim atayıp yurtdışına giderek ifade alabiliyorlar. Mahkeme daha önce böyle bir karar almasına rağmen Adalet Bakanlığı’nın tavrı nedeniyle bu kararından vazgeçti.
"Bakanlık beyanının yazışmayla alınması yönünde karar verip olumsuz görüş bildirdi. Dolayısıyla mesele orada tıkandı. Mahkeme en son, ‘biz elimizden geleni yapıyoruz ama İsveç devleti işbirliğine yanaşmıyor’ diye ara kararına yazdırdı. Oysa ki 1992’de gerçekleşti ve 2022 yılındayız.”
Avukatlar zaman aşımı riski yüksek bir dosya olduğu için mahkemeden sanık Aygan açısından dosyanın tefrik edilmesini ve diğer sanıklar hakkında ceza verilmesini talep etti. Fakat mahkeme bu talebi de reddetti.
“Şimdi ‘Bir sanık bulunamıyor’ diye dosya cezasızlıkla sonuçlandırılamaz. Tutanaklara, yazışmalara bakıyoruz, olay aslında çok açık. Meclis kayıtlarına giren raporlar, tanık ve sanık beyanları ile tüm dosya kapsamı itibariyle cezalandırma kararı için dosyada yeterli delil mevcut.
"Yargılama süresince bu cinayetin zaman aşımına sokulması için Adalet, Dışişleri, İçişleri Bakanlıkları ve bu süreci yürüten yargı mensuplarının elbirliğiyle büyük bir çabasını gözlemledik. Cinayet tarihi itibarıyla ne yazık ki 20 Eylül’de zaman aşımına uğraması riski yüksek.
"Hala Hogir kod adlı Cemil Işık’ın öldürülmesine ilişkin bilgi elde edilmeye çalışılıyor. Adalet Bakanlığı aracılığıyla hem İsveç’te bulunan Aygan’ın ifadesine başvurulması hem Cemil Işık’la ilgili bilgiler isteniyor. Adalet ve Dışişleri Bakanlıklarıyla ayrı ayrı yazışmalar yapılıyor. Bakanlık samimi bir niyet göstermediği sürece bunların sonuca ulaşması mümkün değil.”
"Hedef gruplar hep Kürtler ve muhalifler"
Avukat Özdoğan dosyanın zaman aşımına uğratılmasının da başlı başına bir suç teşkil ettiğini söylüyor.
“Aslında hem sanıkları koruma, hem cinayetin aydınlatılmasını engellemek suçtur. JİTEM belki de Türkiye’de yıllarca süren bu faili meçhul cinayetlerin işlenmesi için kurulmuş. 1990’larda siyasi ve askeri kararla sözde devletin güvenliğini korumak adına bu tarz örgütler kuruldu.
"Devlet mekanizması eliyle cinayet şebekesine dönen örgütler yaratıldı. Derin devlet dediğimiz şey aslında devletin içerisinde oluşmuş kurumsal yapılanmalar.
"Cinayetlerle parasal ilişkilerin iç içe geçtiği ve kısmen rant gruplarına çalışan örgütler haline gelmeleri ile birlikte kimi zaman şikayet edilen yapılanmalardır bunlar. JİTEM gibi gayri resmi ama kurumsal yapılar her zaman var oldu. Dönemsel olarak yöntemleri değişse de hedef gruplar her zaman öncelikli olarak Kürtler ve muhalifler oldu.
"Yargılamada hala sanık Aygan’ın ifadesinin alınmasını bekliyoruz. Ki defalarca basına demeç vermiş bir sanık. Mahkeme basına verilen beyanatları da yeterli görmedi.
"Sanığın ifadesini savunmasını almadan bu sanık hakkındaki karar veremem dedi. Evet ceza kanunu ve muhakemesi gereği sanığın
Ne olmuştu? 1992'de Diyarbakır'da gerçekleşen Musa Anter cinayetine ilişkin dava zamanaşımına günler kala, 5 Temmuz 2013’te açıldı. Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen JİTEM davası ile Musa Anter cinayetine ilişkin Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava birleştirildi. Sanıklar Mahmut Yıldırım (Yeşil), hakkında yakalama kararı bulunan Abdulkadir Aygan (Aziz Turan) ve emekli Albay Savaş Gevrekçi ile tek tutuklu sanık Hamit Yıldırım, "Taammüden cinayet işlemekten” ağırlaştırılmış ömür boyu hapis, "Halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvikten” de 20 yıla kadar hapisle yargılanıyor. Sanık avukatlarının talebiyle dava, “güvenlik gerekçesiyle” Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ne nakledildi. 23 Mart’taki duruşmada Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım için yakalama kararı çıkarıldı. |
ifadesinin alınması gerekir. Ama bir sanık gözümüzün önündeyse, basına sürekli beyanat veriyor fakat fiziki olarak ulaşılamıyor, ifadesi alınamıyorsa böyle ağır bir suç cezasız mı kalacaktır.
"Ağır insan hakkı ihlallerinde ceza yargılaması mağdur aleyhine yürütülemez. Ceza yargılamasında mağdurların haklarının korunması ve ceza adaletinin gerçekleşmesini bu tip suçlarda hukuki araçların geliştirilmesi gerekir.
"Cinayetin nasıl işlendiği o kadar açık ki beraat kararı verme açısından da çok zor bir dosya. Bu nedenle sürüncemede bırakarak zaman aşımına sokmak en azından belli mekanizmalarca işlevli bir iş olarak görülüyor. Bu tür cezasızlıkla sonuçlanan dosyalarda zamanaşımı ile sık karşılaşıyoruz.
"Musa Anter cinayeti dosyası ile Diyarbakır JİTEM dosyası ve Ayten Öztürk cinayeti dosyasının birleştirilmesi bu niyetin önemli göstergesiydi. Etkin bir soruşturma yürütmek mümkün olmaktan çıkıyor. Yargıçlar değişiyor, fakat yargının tutumu değişmiyor”.
Avukat Özdoğan, bu cinayetlerin siyasi saikle ya da devletin onayıyla örgütlenmiş çeteler tarafından işlendiği için insanlığa karşı işlenmiş suç kapsamında yargılanması gerektiğini ifade ediyor.
“Çünkü belli bir kesime yönelik, belli bir hedef ve kimlik gözetilerek sistematik şekilde ve devletin olanaklarıyla işleniyor. Bu nedenle de insanlığa karşı işlenmiş suç olarak değerlendirilmeli.
"Ağır insan hakkı ihlali olan bir suçta devlet mekanizmalarından kaynaklı bir sürüncemeyle zaman aşımıyla cezasızlıkla sonuçlandırmak başka bir suçu oluşturuyor.
"Devlet içerisindeki bu mekanizmaların ya da bu işlemlerde imzası olan kişiler açısından da başka bir suç doğuruyor. Mahkemenin de işlenen suçların ağır insan hakkı ihlali olduğunu gözeterek zaman aşımını bu dosyada işletmemesi gerekiyor.
"Daha önce talep etmiştik. Mahkeme bunu esasla birlikte değerlendireceğini söyledi. Ara kararını öyle verdi. Ama tabi tecrübe ettiğimiz şey hala bu yapılanmaların aktif halde olması bu suçların aydınlatılmasının önünde en önemli engellerden birisi.”
Suç işleyenler maaş almaya devam ediyor
Diyarbakır JİTEM dosyası sanıklarından Erhan Berak ile ilgili Diyarbakır Valiliği ve Jandarma Bölge Komutanlığı arasında geçen yazışmanın içeriği ise dikkat çekici. Valilik Jandarma Bölge Komutanlığı’na şunu soruyor: “Bu personelin özlük işlemlerini değerlendirmek üzere bu kişiyle ilgili kovuşturma sonucu nedir? İddianame varsa karar sonucunu bize gönderin”
“Bu şu anlama geliyor. Erhan Berak gibi JİTEM içerisinde suç işleme isnadıyla yargılanan birçok sanık devlet kurumlarında çalışmaya ve maaş almaya devam ediyor. Belli ki bunların emeklilik durumu söz konusu. Bu nedenle özlük işlemleri açısından kişinin son durumu soruluyor.
"Dehşet verici bir durum. Bırakın sanıkların tespitini 90’larda Kürt illerinde birçok insanın hala cenazesi bulunamamışken bu örgütün içerisinde yer alan kişiler vergilerimizle maaş almaya ve çalışmaya devam etmiş ve artık emekli olma aşamasına gelmişler. Bu devletin JİTEM’i gerçek anlamda tasfiye etmediğini gösteriyor. Bu son derece acı ve ağır bir tablo”
Dicle Anter: Miroğlu sanık olarak sorgulanmalı
Musa Anter’in oğlu Dicle Anter Orhan Miroğlu’nun tanık değil de sanık olarak sorgulanması gerektiğini söylüyor. Çünkü MİT’Çİ Mehmet Eymür’ün ‘Biz Miroğlu’nu Tayfun olarak tanıyorduk” sözleri üzerine Miroğlu’na yönelik şüphelerinin arttığını ifade ediyor.
“Miroğlu Eymür’ün sözlerini yalanlamadı ve cevap vermedi. Çamur at izi kalsın hesabıyla JİTEM ve PKK’nin ortak bir suikast girişimi olduğundan bahsediyor.
"Madem bu kadar bilgin var o zaman açıklamasını da yap. Bundan evvel milletvekiliydin. Şu anda AKP’nin MYK’sındasın, bu konularda yetkilisin, devlet arşivlerinden çıkarabilirsin. Ama bu konuda herhangi bir girişimde bulunmadı. Mahkemeye bile gelmedi. Devamlı suçu PKK’ye atarak kendini sıyırmaya çalışıyor.”
Etkin bir soruşturma yürütülmedi
Anter, davanın zaman aşımına uğramaması için ellerinden geleni yapmaya çalıştıklarını söylüyor.
“Zaman aşımının bir insanlık suçu olduğunu her zaman söylüyoruz. Abdülkadir Aygan, Orhan Miroğlu gibi o akşamın canlı tanıklarının ifadeleri alınmadı. Bu bakımdan daha etkin bir soruşturma olmadığı için biz zaman aşımının olmasından yana değiliz. Mahkeme günü de bazı taleplerimizi sunacağız.
"Bu talepler doğrultusunda bakalım mahkemenin vereceği karar çok daha önemli bir safhaya gelmiş olacak. Herkesin bildiği bir cinayet, devlet tarafından işlenmiş bir cinayet.
"Kutlu Savaş’ın hazırladığı Susurluk raporundan beri bu cinayetin devlet tarafından işlendiği gayet açık ve net. Raporda “Musa Anter’in öldürülmesi bir hataydı, Anter işin felsefesiyle uğraşıyordu” diye bir ibare var.
"Bu ibare doğrultusunda artık başka bir şey düşünmek abes olmaz mı? Eğer mahkeme bir karar vermez ve dosya zaman aşımına uğrarsa, biz de Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sürecini devreye sokacağız."
(BD/EMK)