Kürt aydını, gazeteci-yazar Musa Anter, sevenlerinin deyimiyle Apé Musa, 20 Eylül 1992'de Kültür-Sanat Festivali için Diyarbakır'daydı. Gündüz festivale katıldı, kitaplarını imzaladı. Akşam Seyrantepe Mahallesi'nde yeğeni gazeteci-yazar Orhan Miroğlu ile birlikte silahlı saldırıya uğradı. Anter öldü, Miroğlu yaralandı.
Musa Anter, resmi kayıtlara göre 1920'de Ziwinge'de (Eskimağara) doğdu. Beş kardeşti, ailesi çiftçilik ve hayvancılıkla uğraştı. Annesi Fesla Hanım köy muhtarıydı. Anter 1944'te Ayşe Hale ile evlendi, Anter, Rahşan ve Dicle isimlerinde üç çocukları oldu.
Musa Anter İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi üçüncü sınıftan ayrıldı. Şark Postası ve Dicle Kaynağı'nda yazmaya başladı. İleri Yurt gazetesindeki Kürtçe şiiri 'Qimil/Kımıl' sebebiyle 1959'da cezaevine konuldu ve ünlü 49'lar davasında idamla yargılandı. 1963'te cezaevinde yattı, 1967'de sürgüne gönderildi, 1971 ve 1980 askeri darbelerinde cezaevine girdi.
Anter hayatı boyunca İleri Yurt, Dicle-Fırat, Barış Dünyası, Deng, Yön, Azadiye Welat, Yeni Ülke, Özgür Gündem, Rewşen ve Tewlo'da yazdı, yedi kitap ve Kürtçe-Türkçe Sözlük* yayımladı.
Abdülkadir Aygan, 2004'te "İtirafçı Bir JİTEM'ci Anlattı" adlı kitabında Anter cinayetiyle ilgili Binbaşı Ahmet Cem Ersever, "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım, Mustafa Deniz, "Hogir" kod adlı Cemil Işık, Suriye İstihbarat Örgütü El Muhaberat'ın eski elemanı Neval Boz, JİTEM Telsiz Kumanda Merkezi'nde görevli Ali Ozansoy, JİTEM Tim Komutanı Savaş Gevrekçi ve "Şırnaklı Hamit"in adını verdi.
Anter Ailesi, aradan geçen sekiz yılda Türkiye'de yürütülen soruşturmada sonuç alamadığı için 2000'de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurdu. Mahkeme ön kabulden sonra 2005'te tarafları uzlaştırmak istedi ve aileye 15 bin euro önerdi. Ama aile maddi tazminat yerine ihlal kararı çıkmasını istedi ve öneriyi reddetti.
Sonuçta AİHM 19 Aralık 2006'da Musa Anter'in yaşam hakkının ihlal edildiği ve cinayet hakkında yeterli soruşturma yürütülmediği için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 2. maddesi'nin iki kere ihlal edildiğine ve Anter Ailesi'nin mahkemeye etkin başvuru hakkının elinden aldığı gerekçesiyle AİHS'in 13. maddesinin ihlal edildiğine karar verdi. Türkiye 28 bin 500 Euro ödemeye mahkûm oldu.
Cinayet uzun süre "faili meçhul" kaldıktan sonra 29 Haziran 2012'de tetikçi zanlısı Hamit Yıldırım Şırnak'ta yakalandı ve tutuklandı. Yıldırım'ın soruşturması sürüyor, aradan geçen dört aya rağmen henüz dava açılmadı. Cinayette adı geçenlerden Ersever, Deniz, Boz ve Işık öldürüldü. Aygan İsveç'te yaşıyor, Yeşil'in akıbeti ise bilinmiyor.
Musa Anter'i oğlu Dicle Anter ve avukat Selim Okçuoğlu anlatıyor.
Oğlu Dicle Anter anlatıyor
Babam Musa Anter Türkiye'nin gerçeğiydi. Kürt'tü ve hayatı boyunca Türkiye'deki Kürtlerin sorunları üzerine çalıştı. Ayaklı kütüphane gibiydi, Avrupa'yı, Ortadoğu'yu ve Türkiye'yi iyi tanırdı.
Kürtlerin bir halk olduğunu, cetvelle çizilen haritalar yüzünden parçalandığını ve asimile politikalarına maruz bırakıldığını yazdı. Barışçıldı, ayrım yapmadan herkesi sevdi. Bu işlerin silahla çözülmeyeceğini savundu.
Biz 12 Mart 1971'den sonra İsveç'e yerleştik. Ağabeyim 1991'den bugüne kadar bilmediğimiz nedenlerle Türkiye'ye sokulmadı. Ama ben 1988'de Türkiye'de üç buçuk ay bedelli askerlik yapınca babamla her yaz görüşebildim.
Babam devamlı tehdit ediliyordu. Hatta birilerinin evine kadar gidip tanıdıklarının isimlerini verdiği, görüşmek istediğini ama gelenleri tanımadığı için reddettiğini anlatmıştı.
"Hayatı boyunca direndi"
Babamın söylemleri çoğu kişiyi rahatsız etti. Çünkü yıllarca cezaevinde yatmasına ve işkence görmesine rağmen hayatı boyunca direndi. Bu yüzden ortadan kaldırılmasına karar verildiğine inanıyorum.
Bu kararı babamı öldüren değil büyük bir teşkilat verdi. O teşkilatın içinde saf değiştiren eski PKK'liler de var. Ama bir dönem iddia edildiği gibi Musa Anter'i PKK'liler öldürmedi.
Babam Kürtler arasındaki çekişmelere üzülürdü. Hatta "Kafesteki tavuklar birbirini öldürür, dışarı çıkınca başına geleceklerden habersizlerdir" derdi. Bunu bildikleri için öldürüldüğü gün de babama böyle tuzak kurmuşlar, arabuluculuk durumu var gibi göstermişler.
"Cenazesini bile defnedemedik"
Öldürüldüğü günü, hiç unutmuyorum. Haberi aldığımda İsveç'teydim. Bütün gün babama ulaşmaya çalıştım. Sanki içime doğdu, huzursuzdum. Eve vardığımda kızım Merve ağlıyordu, eşimin yüzü bembeyazdı. Gayri ihtiyari "Babam" dedim. Eşim kafasını salladı, yıkıldım. Ablamın eşi Şenol Yorozlu'dan detayları öğrendim. Cumhuriyet Gazetesi de sonradan görüş almak için aradı.
Akşam ailece bir aradaydık, babamın cenazesi için yola çıkmayı kararlaştırdık. Yakınlarımıza cenazeyi almamalarını, kendimizin defnedeceğini söyledik. Fakat cenazesini bile defnedemedik. Çünkü evlatlığı Süphan Mete imza atmış ve babamı sabahın erken saatlerinde apar topar Ziwinge'ye gömmüşler.
Diyarbakır Devlet Hastanesi'nden babamın eşyalarını almak isteyince hastanede kaydı olmadığı ortaya çıktı. Sadece otopsi raporu vardı. Babamı hastaneye kimin götürdüğü de meçhuldü.
Defnedildiği yere ulaştığımızda, taziyeleri kabul ederken başımızın üzerinde helikopter eksik olmadı. Babamı ancak bir sene sonra vasiyeti üzerine şimdiki mezarına Akarsu'ya taşıyabildik.
"Ergenekon'a müdahil olamadık"
1996'dan itibaren Cumhuriyet Savcılığı'nda soruşturmanın derinleştirilmesi için girişimde bulunduk. 1997'de Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın Susurluk Raporu'nda Musa Anter'in öldürülme kararının hatalı olduğu belirtilince, hatayı kimin yaptığını sorduk. Kutlu Savaş'ı da tanık olarak çağırdık. Gelmedi.
Musa Anter'in davası açıldığında, dönemin iktidarının, askeri makamlarının ve hatta Abdülkadir Aygan'ı öldürdüğünü iddia eden Emekli Albay Arif Doğan'ın dinlenmesi lazımdı.
AİHM'in 2006'daki yaşam hakkını ihlal kararını gülünç bulduk. Devlet öldürdüğü adamı niye korusun? 2007'de Ergenekon'a müdahilolmak istedik. Olamadık. Şu anda Ergenekon'da yargılananlar hep Fırat'ın doğusunda görevliydi, Ergenekon'un en büyük çalışma ağı Kürdistan'dı. Bunlardan bahsedince "Orasını karıştırma" dediler.
Babamın cinayetiyle ilgili adı geçen tetikçi Hamit Yıldırım şu anda cezaevinde. Yeşil kartlı, sözde hiçbir şeyi olmayan biri. Lüks evi, otomobili, devletle büyük ilişkileri var. Türkiye kendi gerçekleriyle yüzleşmedikçe şeffaf olamaz. Musa Anter cinayeti sadece tetikçinin üstüne yıkılmamalı, cinayette emri verenler ve parmağı olanlar yakalanmalı.
Avukat Selim Okçuoğlu anlatıyor
Musa Anter cinayetinde Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'nce rutin soruşturma yapıldı. Olay yeri incelendi, görgü tanıkları dinlendi. Polis yaralı kurtulan Orhan Miroğlu'nun, taksi şoförünün ve otel görevlerinin ifadelerine başvurdu. Ama Anter cinayeti sıradan bir soruşturmayla anlaşılamazdı. Çünkü o dönemin siyasal konjonktürüyle yakından ilişkiliydi.
Anter cinayetinin dönemin şartlarında kurgulandığına dair kuşku vardı. Ama faillerin tespiti için uzun süre ciddi soruşturma yürütülmedi. Hatta tersi mantıkla yaklaşıldı, PKK'nin yaptığı iddiasıyla soruşturma seyrinden çıkarılmak istendi.
Soruşturmadaki önemli verilerden biri 1997'de Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın Susurluk Raporu'ydu.
"Aygan'ın itirafları soruşturmayı tetikledi"
2004'te PKK itirafçısı ve JİTEM tetikçisi Abdülkadir Aygan'ın itirafları cinayete ilişkin somut veriler ortaya koydu, deyim yerindeyse soruşturmayı tetikledi. Ama Hamit hakkında uzun süre sağlıklı bir sonuca ulaşılamadı.
2007'de dosya raftan indi, Ergenekon süreciyle soruşturma hızlandı. Başsavcılık, 2007'de "Devlet beni korursa, mahkemede tanıklık yaparım" diyen itirafçı Abdulkadir Aygan'ın İsveç'ten iadesi için girişim başlattı ve cinayette adı geçen "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım, itirafçılar Aygan, cinayet günü Jandarma Genel Komutanlığı-İstihbarat Başkanlığı'nda görevli Ali Ozansoy, Cemil Işık, Şırnaklı Hamit ve ölen Binbaşı Ahmet Cem Ersever hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkardı.
Şırnak'ta Hamit isminde çok sayıda kişi vardı. O dönemden itibaren savcılığa ihbarlar oldu. Şırnaklı Hamit'in Hamit Yıldırım olduğu konusunda bulgular ortaya çıkınca, hakkında yakalama kararı verildi.
"Zamanaşımı süresi 10 yıl uzadı"
Şüphelinin o zamanki fotoğraflarına ulaşılmaya çalışıldı. Hamit Yıldırım 29 Haziran'da Şırnak'ta yakalandı. Otel görevlileri, Abdulkadir Aygan ve Orhan Miroğlu şüpheliyi gençlik fotoğraflarından teşhis edince, Yıldırım 3Temmuz'da Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi'ne çıkarıldı ve "Taammüden insan öldürmek" iddiasıyla tutuklanıp cezaevine konuldu.
Şu anda soruşturmayı Savcı Osman Coşkun ve Cumhuriyet Başsavcı Vekili Ahmet Karat yürütüyor. Biz bu noktada olayın siyasal boyutunun ortaya çıkarılmasını bekliyoruz.
Abdülkadir Aygan'ın verdiği diğer isimlerden Cemil Işık'ın Almanya'da öldürülmesine yönelik Almanya'daki soruşturma evraklarının getirilmesini talep ettik.
Anter cinayetinde tetikçi yakalandığı için, zamanaşımı süresi 10 yıl uzadı. Savcılık bu cinayeti insanlığa karşı suç olarak nitelendirir ve mahkeme kabul ederse davada zamanaşımı riski ortadan kalkacak. (EG/BA)
* Birîna Reş/Kara Yara (1959), Qımıl/Kımıl (1962), Ferhenga Khurdî-Tirkî / Kürtçe-Türkçe Sözlük (1967), Hatıralarım1-2 (1991-1992), Vakayiname (1992), Fırat Marmara'ya Akar (1996), Çinara Min (1999).
** Öldürülen Gazeteciler ve Cezasızlık dizisindeki diğer yazılar için tıklayınız.