“Aranızda vize başvurusu yapan var mı?” Tıklım tıklım dolu olan salonda çıt yok, sahnedeki adam soruyu tekrar ediyor. “Nasıl yani aranızda bu ülkeden gitmek isteyen hiç kimse yok mu? Salonda yine ses yok.
Bir süre sonra sessizliği bir kadın izleyici bozuyor. “Çünkü hepimizin yurtdışı yasağı var!” Oyuncu beklemediği cevap karşısında afallıyor. Malum oyun Diyarbakır’da oynanınca cevap da farklı oluyor. Olay Amed Şehir Tiyatrosu’nun düzenlediği Amed Tiyatro Festivali’nde gösterilen BGST’nin Son Çağrı adlı tek kişilik oyununda gerçekleşiyor.
Ülkeden gitmek ve kalmak arasında sıkışmış beyaz yakalı Selim Özben karakterini canlandıran İlker Yasin Keskin, “Bizim politik tiyatro yaptığımız bir gerçek. Bizim tiyatromuzu en iyi Diyarbakırlı izleyici anlıyor” diyerek seyircilere teşekkür ediyor.
Diyarbakır’da Ekim ayı kültür sanat etkinlikleri bakımından epeyce hareketli geçti. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yaptığı Sur Kültür Yolu Festivali’nden söz etmiyoruz elbette. Bir yandan Wejegêh Amed’in (Diyarbakır Edebiyat Evi) düzenlediği Karşılaştırmalı Edebiyat Günleri öte yandan bu yıl 8. Düzenlenen Amed Tiyatro Festivali. İstanbul, Van, Batman, Kerkük, İran’dan gelen sanatçılarla doldu şehir.
"İşte Cudi, işte toprak"
Bu yıl ki sloganı Şair Arjen Arî’nin “Va Cûdî û va ye ev ax!” (işte Cudi, işte toprak) dizeleriyle yola çıkan Amed Şehir Tiyatrosu organizasyonuyla 11 gün süren festival düzenlendi.
5’i Türkçe, 13’ ü Kürtçe oynanan oyunların yanı sıra Süreyya Karacabey ve Ghotbedin Sadeghi’nin sunduğu seminerler ve Berfin Zenderlioğlu’nun iki gün süren tiyatro yönetmenliği atölyesi yapıldı.
Oyunlara ilgi büyüktü. Oyunların sonunda güncel ve siyasi gelişmelere ilişkin mesajlar da verildi. Kimyasal silah kullanımı, gözaltına alınan gazeteciler ve tutuklanan Türkiye Tabipler Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı da unutulmayanlardandı.
Tiyatro Festivali Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi oyuncuları tarafından 2012 yılından beri yapılıyor. 2017 yılında belediyeye kayyum atanıp oyuncuların iş akdi feshedildikten sonra da pandemi dışında ara vermeden devam etti. Festival organizatörlerinden oyuncu Yavuz Akkuzu,
“Bu festival bizim grubun işiydi, komple belediyeden ayrıldıktan sonra da sahiplenerek sürdürdük. Teknik olarak belediye yapıyordu ama organizasyonu hep biz yapıyorduk. Yaptığımız diğer işleri bırakmadığımız gibi festivali de bırakmadık.” diyor.
Belediyede işlerine son verildikten sonra oyuncular şehir merkezinde artık kullanılamaz halde olan bir iş merkezinin bodrum katında toparlanarak Amed Şehir Tiyatrosu adıyla tüm zorluklara rağmen seyirci desteğiyle tiyatroyu ayakta tutmaya çaba gösterdiler. Sahne temizliğinden, yemeklerine varana kadar nöbet sistemini hayata geçirirken her hafta oynamaktan da vazgeçmediler.
Tiyatroya ilgi büyük
Nitekim başarılı da oldular, üç yılın ardından kentin yeni yerleşim alanında nispeten daha düzgün bir yer kiralayarak fongogo desteğiyle sahne, prova ve sergi alanı olarak kullanacakları bir yere taşındılar.
Akkuzu, “Tiyatroyu her hafta oynamak, yurtdışıyla beraber turnelerini yapmak, her yıl iki oyun çıkartmak, grubun yüzde 80’inin koruyarak devam etmesi, o enerji, tümüyle özel tiyatroya geçti. Festival de buna dahil” diyor.
Festivalin şu anda sınırda sıkıntı yaşanmasından dolayı Rojava (Suriye) dışında Rojhilat (İran), Kerkük, Süleymaniye ve Erbil’deki Kürtleri biraraya getirme gibi bir misyonu da var.
Akkuzu, “Bu üç parçanın buluşması önemli. Almanya, İstanbul, Batman ve Van’daki tiyatrolardan Diyarbakır’a gelip bir buluşma oluyor. Bu anlamda değerli” şeklinde konuşuyor.
Özel tiyatroların ekonomik olarak ayakta durabilmesi de sıkıntılı. Buna nasıl bir çözüm getirdiklerini de Akkuzu şöyle anlatıyor.
“Tiyatro grupları sağ olsunlar kendilerinden feragat ediyorlar, aldıkları kaşeyi indiriyor ya da almıyorlar. Burada bazı destekçilerimiz var. Mesela on tane kombine bilet alıyorsa bir taneyi kullanıyor. Onun dışında yemek ve otel için küçük sponsorluklar var. Bilet satıyoruz ve bunlar kendini kurtarıyor. Zaten ekonomik olarak ‘şehir tiyatrosu kazansın’ diye yapmadığımız için ‘kendini kurtarsa yeter’ diye düşünüyoruz. Böylece seyircisiyle de sivil toplum örgütleri ve grupların desteğiyle iş çözülüyor.”
Akkuzu tiyatroya gösterilen ilgiden de memnun.
“Akşamları yüzde yüz doldu, hafta içi gündüz de yüzde 80 doluluk oranıyla devam etti. Bu bir festival için iyi bir şey.”
Festivalin sanatçıların birbirini tanımaları, deneyim aktarımları, eleştiri bakımından da geliştirici olduğunu ifade eden Akkuzu, “Çok özel konuklarımız oldu. Rojhilat’tan önemli bir yönetmen olan Ghodbedîn Sadegi, Süleymaniye’den Ali Kerim, İstanbul’dan 90’larda ilk Kürt yönetmenlerden biri olan Erdal Ceviz geldi.
Bunlar Kürt tiyatrosu ve tarihi geçmişi için de önemli isimler. Grupları festival bitimine kadar kalmalarına ikna ediyoruz. Buradakaldıklarında tartışma çıkıyor, oyunlar, biçimler üzerine yorumlar sohbetler oluyor, bazen tatlı kıskançlıklar oluyor. Bunlar Kürt tiyatrosunu ileri atacak şeyler. Zaten bu sohbetler olmadığı sürece de olmaz. Onun için birbirimizle buluşmamız lazım. Bu yıl Bakur’daki (Kuzey) tüm tiyatro grupları var.
11 gün festival yapıyoruz ve her gün iki oyun var. Çok yoğun olduğu için bir iki grubu alamadık. Urmiye’den gelen grup vardı ama maalesef oradaki olaylardan kaynaklı grubun iki elemanı tutuklandığı için gelemediler. Biz de oyunun videosunu gösterdik. Kürtler bunu hep yaşıyor ve bundan dolayı geri adım atmayız, bundan sonra da gelmeleri için zorlayacağız. Sadece tiyatro konuşmuyoruz, kaçınılmaz olarak Kürtlerin bu hallerini de konuşuyoruz.”
Kültür Bakanlığı’nın düzenlediği Kültür yolu Festivali’ne ilişkin ne düşündüğünü sormadan geçemiyoruz fakat hiç ilgi alanına girmediğini söylüyor:
“Ne yapıp ettiklerini bile takip etmedik, merak da etmedik. Çünkü bugüne kadar yapmayıp orada şimdi yapmalarının nedeni ortada. Orada bir yıkım yaşandı, o yıkımı unutturmaya çalışıyorlar. Orada hala taziyesi devam eden, çocuklarının kemikleri daha bir ay önce teslim edilenler aileler var.
"Bu iş daha soğumadan, bu işin özrü olmadan, tartışılmadan, Türkiye’de siyaseten bunun hatalı olduğunu konuşulmadan edilmeden böyle işlerin yapılması bizim de halkın da tepkisini çekti. Teknik olarak ne yapıp ettikleriyle ilgilenmiyoruz açıkçası. Biz kendi işimizle ilgileniyoruz. Onlara alternatif olarak da bunu yapmıyoruz. Biz zaten sürekli alternatif olarak buradayız ve burada varız. Bizim festivallerimiz geçmişte de vardı, şimdi de devam ediyor. Bir acının üzerine yapmıyoruz.”
Her yıl maksimum dokuz gün süren festival bu yıl başvuruların fazla olması nedeniyle 11 güne çıkartılmış.
“Çok başvuru geldi. Bazılarını kalabalık oldukları için sahnemiz yetmediğinden alamadık. Bazıları dekor taşınması ekonomik olarak bizi zorladığı için kabul edemedik.
"Geçen yıl Kerkük Festivali’ne gitmiştik, bu yıl da Hewler’e gideceğiz. Bu etkileşimin yansıması başvuruları arttırdı. Festivalin değeri Türkiye’deki Kürt gruplarının da ilgisini çekmeye başladı. Burada olmayı çok istediler. Bizim elememizden de geçiyor. Çok olması çok değerli. Çünkü oradan bir şey çıkacak, çıkıyor da. Birkaç grubun işi çok iyiydi, yıllardır izlediğim tüm oyunlar içerisinde çok başarılı birkaç iş var. Bunlar beni çok heyecanlandırdı. O güzel işler bir tartışma da yaratıyor.”
Cudi burada, toprağımız burada!
Sloganlarının Arjen Ari dizelerini seçmelerini de şöyle aktarıyor Akkuzu:
“Cudi’deki ağaç kıyımı üzerine bir şey söylemek istedik. Zenginliklerimiz üzerine bir saldırı var, bu ekolojik de olabilir kültür, sanat, dil de olabilir fark etmiyor. O saldırıya bir gönderme yapmak istedik.
"Tabi şiirin güzel bir tarafı var, her türlü yorumlayabilirsiniz. Cudi burada, toprağımız burada, dilimiz burada, kültürümüz, sanatımız, ekolojimiz, ağaçlarımız burada.. O anlamda “biz buradayız ve varız”ı göstermek istedik. Yani Kürt tiyatrosu var burada. Ve devam edecek”
(BD/EMK)