Bu sözler, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı George W. Bush'un Monterrey'deki (Meksika) Amerikan Ülkeleri Başkanlar Zirvesi'nde yaptığı konuşmanın bir parçası.
Ancak, Bush Paraguay'ın Alfredo Strossner'u ve Arjantin'in Jorge Rafael Videla'sı, gibi diktatörlerin bu kıtada yaşadığını unutmuştu.
Bush, konuşmasında ayrıca, kıtadaki ülkelerin (Küba hariç) ekonomik gelişmesi için daha çok işbirliği gereğine de değindi. Bildik, diplomatik konuşmaların altında aslında ABD'nin daha önce detaylı bir şekilde açıkladığı "light ALCA" planının kabul edilmesi ve Küba'nın izolasyonu politikası yatıyordu.
Küba'ya demokrasi Kıtaya Marshall yardımı
Monterrey Zirvesi'nin Miami'deki ön görüşmelerin ardından "belki de ikinci raund olacağını" söylemiştik. Miami görüşmelerinden sonra Arjantin Başkanı Nestor Kirchner'in "ABD'ye ve Uluslar arası Para Fonu'na (IMF) karşı nakavtla maç kazanacağız" demesi bir bakıma Arjantin hakkında gözlemlerimizi doğruladı ama Kirchner'in Monterrey'de "iyi maç çıkaramaması" da üzerinde durulması gereken bir durumdu.
Monterrey öncesi neler oldu? Başkan Bush'un yardımcılarından Küba kökenli Roger Noriega, "Arjantin ve Venezuela"nın "Küba'ya yardim ettiğini ayrıca Arjantin'in Movimiento Al Socialismo (MAS) lideri Evo Morales'i finanse ettiğini, Venezuela'nın ise FARC'a (Kolombiya Devrimci Halk Ordusu) destek çıktığını" ileri sürdü.
ABD'nin havaalanındaki yeni güvenlik önlemlerine karşı Brezilya ABD vatandaşlarına aynı uygulamayı yaptı, FARC·in finansörlerinden Simon Trinidad Ekvador'da yakalandı, Ekvador Başbakanı, Lucio Gutiérrez, Trinidad'ın yakalanması üzerine "inşallah bu olay kıtanın barış içerisinde yaşamasını sağlar" dedi.
Venezuela başkanı Hugo Chavez, "Bolivya'nın denize açılması için Şili'nin tolerans göstermesi gerektiğini" söyledi, Kirchner ise her zamanki istihzasıyla, "denize girmek her Bolivyalının hakkı" diyerek Chavez'e destek çıktı.
Kirchner, "bono görüşmelerinde Arjantin'in onurunu koruyacağı" açıklamasını yaptı. Bir bakıma er meydanına çıkan pehlivanların peşrevlerini andıran bu açıklamaların tek bir anlamı vardı:Monterrey Zirvesi "hiç kimse için kolay olmayacaktı", daha önce de belirttiğimiz gibi "kimse alınan kararlarda aktif olmak ve alınacak kararlardan da uzakta kalmak istemiyordu."
Monterrey'deki diplomatik görüşmeler- ki Lula ve Bush"un görüşmesi merakla bekleniyordu- sonucunda kıtada ekonomik kalkınma için daha çok işbirliği kararı alındı, Lula ve Bush göç sorunun önemli olduğuna dikkat çekti, yolsuzluğun engellenmesi için işbirliği yapılması üye ülkeler tarafından kabul görmedi, sonuçta Zirvenin ardından Kirchner'in kıtanın ekonomik kalkınması için yeni Marshall Planı gerektiği ve Bush'un "Küba"ya demokrasi götürülmesi için işbirliği çağrısı dikkat çeken açıklamaların başında geliyor.
Monterrey fiyasko ama kimin için?
Kıtadaki hemen hemen bütün gazeteler Monterrey Zirvesi'nin fiyaskoyla sonuçlandığı konusunda hemfikir, fakat bu fikir birliği içerisinde "kimin için" sorusunun eksik kaldığı da aşikar.
Ne öncesindeki provokasyonlar ne de sonuç deklarasyonunun istediği gibi düzenleyememesi açısından Zirve ABD için fiyaskoydu. ABD'nin eş zamanlı olarak Suriye ve Küba'ya "demokrasi" uyarısı yapması yalnızca olası bir saldırının sinyali olabilir, ABD ne yeni ALCA planı konusunda üye ülkeleri ikna edebildi, ne de tam anlamıyla Arjantin'i borçla terbiye etmeyi başardı, yalnızca Kirchner'i bono sahipleriyle (Arjantin"in borçlarının geri ödenmesi için kurulan komisyon) görüşmeye ve yeni bir anlaşma çağrısıyla yetindi.
Arjantin, zirve öncesi IMF ile yeni bir anlaşma yapmayacağını duyurmuştu ama daha önce açıklanan borçların yüzde 75'inin uzun vadeye yayılmasının yeniden tartışılabileceğini kabul etti.
Kirchner, önce "IMF ve ABD'ye karşı onuru ve bağımsızlığı koruyacağını" söylemişti, Zirve'nin ardından "Washington'la ilişkilerin sıcak olduğunu" belirti.
Monterrey, Arjantin için fiyaskoydu, ne MERCOSUR"un tartışılması için kafileye katılan Başkan Yardımcısı Rafael Bielsa söz alabildi ne de Kıta ülkelerinin ABD'den bağımsız güç birliği çağrısına yanıt verdi Arjantin.
Ignacio Lula Da Silva, ABD'ye karşı güç birliğini sağlayamadı, ALCA'nin kabul edilebilirliğini ileri sürdü, üstelik Bush'la "göçler konusunda hemfikir olduklarını" beyan etti.
Bu anlamıyla Brezilya açısından da Zirve fiyaskoydu. Chavez'in, ne "Arjantin, Brezilya ve Venezule odağında Latin Amerika Birliği çağrısı" ne de "Kıtadaki bütün sorunların neo-liberalizmden kaynaklandığı" tespiti ilgi uyandırmadı, dolayısıyla Zirve Chavez açısından da fiyaskoydu.
Sonuç yerine: Bekleme odasındaki Kıta
Latin Amerika geleceğini bekliyor, geleceğinin nasıl şekilleneceğini Monterrey'de tartıştı. 34 ülke (Küba hariç) ne ortaklaşa alınan bir karara ne de ABD'nin yönlendirmelerine rıza gösterdi.
Bu durum, bir açıdan ABD'nin hükümranlığının kırıldığının göstergesi olarak yorumlanabilir ama öte yandan daha radikal tutum alınması konusundaki zafiyetlerin göstergesi olarak da ele alınabilir.
Fakat kesin olan bir şey var ki; Kıta, önemli gelişmelere gebe tıpkı Chiapas'tan Zapatist ayaklanmanın yıldönümünde Subcomandante Marcos'un belirttiği gibi "Artık herkesin başkaldırmak için sebepleri var, herkes kendisini ışığa kavuşturacak yolu biliyor".
Latin Amerika, ışığa giden yolu gördü artık Lula'nın "sabır çağrısı" yerini Subcomandante Marcos'un "ışığa giden yola koşma" çağrısına bırakıyor...(NK/NM)