Dinleme önerisi Söyleşiyi okurken Ayşenur Kolivar'dan bu, Hikmet Akçiçek'ten de bu şarkıyı dinleyebilirsiniz. |
Hemşin dili araştırmacısı Mahir Özkan’ın Hemşince ile kurduğu bağ çocukluğundan. Annesinden dinlediği masallar, Hemşince ninniler yaşamı boyunca ona eşlik ediyor. Kaybolmaya yüz tutan diller arasında olan Hemşince hikâyeler yazan, çeviriler yapan Özkan deyim yerindeyse tam bir Hemşin kültürü savaşçısı.
Uzun yıllardır Hemşin Derneği HADİG’de verdiği Hemşince dil derslerine dair ders notlarının kapsamını genişleterek bir gramer kitabı hazırlayan Özkan, “Çocuklarımızı iki dilli, üç dilli ne kadar dil öğrenebiliyorlarsa o dillerle büyütmemiz lazım. Anadili başta olmak üzere” diyor ve ekliyor: “Bunun da yasal güvenceye kavuşturulması lazım.”
Kitabın, kapağını anlatır mısınız? Hemşinliler için anlamı nedir?
Bu sembol arkadaşımız sanatçı Mecit Çeliktaş’ın yaptığı bir kapıdan alındı. Bu kapı, bir evde fiilen kullanılıyor şu anda. Ahşap oyma bir kapı bu ve kapının orta süsü bu güneş sembolü, sonsuz güneş sembolü. Bu sembol, Hemşinlilerde, Ermenilerde, Lazlarda ve Gürcülerde kullanılan bir sembol.
Başka halklarda da kullanılıyor hatta. Çok eski bir sembol. Sonsuz güneş güç sembolü. Bu çiçek sembolü de Hemşin Camilerinde, evlerinde halen, kiliselerinde eskiden kullanılan bir sembol.
Mecit bu ikisini birleştirmişti yani sonsuz güneşin göbeğine bu çiçeği yerleştirmişti. Benim çok hoşuma gitti. Ondan izin aldık, kapakta yer verdik.
Kitaba gelecek olursak, bu kitap ne kadar zamanlık bir çalışmanın ürünü?
Kitap, 2014’te HADİG'te Hemşince dersler vermeye başladığım zamandan itibaren oluşmaya başladı. Kitaplaştırma çalışmasına, 2018’den itibaren başladım diyebilirim. HADİG’deki ders notlarının birleştirtilmesi ve eğitim materyaline dönüştürülmesi diyebilirim.
“Kitap Hemşince çalışmalara olgusal katkı”
Kitabı hazırlama ihtiyacı nasıl ortaya çıktı?
Hemşincenin bütün gramer yapısını ortaya koyan, Türkçeyle ve Ermeniceyle karşılaştıran bir eser, Hemşince hakkındaki tartışmaları olgusal bir zemine çekme ihtiyacı bu eserin ortaya çıkmasının nedenlerinden biri. Bir diğeri de elbette Hemşince öğrenmek isteyenlere bir kaynak oluşturmak.
Kitap fikri aslında Hemşince dersler verdiğim dönemde materyal ihtiyacından doğdu. Ben o materyali her ders öncesinde hazırlıyordum. Her ders öncesinde o gün ne işleyeceksek o konuyu çıkarıyordum, notlarını hazırlıyordum.
Bir süre sonra o notlar tabii yetmemeye başladı. Notları, Hemşin Kültür, Dil, Tarih Dergisi GOR’da yayınlamaya başladık. Sonra bu notlar birikince, kitaplaştırmak istedim.
İlkin bir kendi kendine öğrenme kitabı hazırlamaktı amacım. Bir ders kitabı niteliğinde düşünmüştüm. Sonra o işi aştı tabii biraz.
Sonrasında Hemşinlilerin kendi dillerinin köklerini tanımasına yönelik bir yayın haline geldi.
Üçüncü işlevinin de şu olacağını düşünüyorum: Hemşince üzerine akademik çalışma yapmaya niyetlenen, yapabilecek olan kişiler için bir başvuru kaynağı.
Çünkü Hemşincenin bütün gramer yapısı ortaya konulmuş oluyor. Hem Türkçe'yle karşılaştırmalı hem Batı Ermence'yle karşılaştırmalı olarak.
Dolayısıyla da Hemşince üzerine çalışma yapacak kişiler için iyi bir kaynak olacağını düşünüyorum. Kitapta bulunan metin örnekleri de akademi açısından bir kaynak niteliğinde olacak diye düşünüyorum. Akademide Hemşinceye ilgi yetersiz olsa da yavaş yavaş artıyor. Umuyor ve diliyorum ki bu çalışmalara yardımcı olur kitabım.
Hemşince Ermenice ilişkisi
Şunu merak ettim siz neden Türkçe ve Ermenice arasındaki ilişkiye bakmak istediniz?
Hemşinceyle ilgili tartışmalarda genellikle insanlar, ideolojik ön yargılarıyla hüküm veriyorlar. Olguya dayalı çalışma yapan insan sayısı çok az.
Dolayısıyla olgusal olarak Hemşincenin Ermeniceyle ilişkisinin ne düzeyde olduğunu göstermek istedim.
Bu kitapta da bütün zamanları işte onun yanında sözcük tüketme biçimlerini, edatları, sıfatları, zarfları günlük yaşamda kullanılan temel kelimeleri dört yüz civarında temel fiili Ermeniceyle ve kitabın anlatım dili Türkçe olduğu için Türkçe'yle karşılaştırmalı bir şekilde görme imkanı da oldu.
Hemşinceyle ilgili daha olgusal bir çalışma demek mümkün o zaman…
Evet elbette. Hemşince üzerine söz söyleyecek insanların aslında olgusal bir zemine dayanma şansı doğmuş oldu. Olguya dayanarak bir şey söylemek gerekiyor, önyargılarla, kanaatlerle olacak bir şey değil aslında bu.
Hemşince bu Ermenice ile benzerlik noktasında nerede duruyor?
Hemşinlerin çok büyük bir bölümü, Ermenilerle çok karşılaşmadan yaşadıkları için ve Ermeni kimliğine ilişkin Türkiye'deki ön yargılardan da dolayı kendi içlerinde bu mesele sürekli bir tartışma konusudur.
Ermenice'yle hiç karşılaşmadan “Ne alakası var bizim dilimizin Ermeniceyle?! Hayır, asla benzemiyor!” gibi refleksler gösteriyorlar ideolojik durumlarına bağlı olarak.
Bazıları “olabilir, ne var” diyor, ama bazıları da belki birçoğu da “hayır” diyor, “ilgisi yok” diyor. Fakat tekrar edeyim, hiç Ermeniceyle de karşılaşmamış.
Ermenice ve Hemşince arasındaki benzerlik ve farklılıklar çok mu?
Şimdi bu kitapla belki Hemşin'li bir okur da söylediği bir kelimenin Ermenice’de nasıl söylendiğini, o kelimenin nasıl aynı kelime olduğunu görmüş olacak. Bir de sözlü olarak duymakla görmek arasında da fark var. Çünkü bu iki ağız arasında ses değişimleri var.
Bizim Karadeniz'de kullandığımız Hemşince'de Karadeniz dil özelliklerinden kaynaklı bazı ses değişimleri yaşanmış. Ermenice standart, yazılı yüzlerce yıldır yazılı bir dil olduğu için tabii daha yazı diline yakın bir konuşma ile konuşuyorlar.
Dolayısıyla da bizim yuttuğumuz, değiştirdiğimiz harfler nedeniyle konuşmada farklar oluyor. O yüzden de konuşurken, aynı kelimeyi duyduğun halde kelime sana uzak gelebiliyor. “Başka bir kelime duydum” gibi düşünebiliyorsun. Ama o kelimeleri yazılı olarak gördüğün zaman “aaa bu harf değişmiş, “aaa şurası şöyle” diyebiliyorsun.
Bu kelime buymuş gibi yazıyla gördüğünde daha iyi anlıyorsun. Dolayısıyla burada yazılı olarak kitabın içerisinde benim için Ermenice ile karşılaştırmak da mümkün oldu.
Hemşince'yle Ermenice sonuçta birebir aynı şeyler değiller. Hemşincenin Ermeniceyle güçlü bir bağı, ilişkisi var. Ermenicenin bir diyalekti Hemşince. Kitaptaki veriler bunu açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Ama doğal olarak yazılı olmayan bir diyalekt olarak standart dilden farklı yanları var bu nedenle de birebir aynı diyemeyiz.
Farklılıklarını da ortaya koyan ama bu farklılıkların boyutunun ne ölçüde olduğunu da görmemize, aynılığın benzerliğin ne ölçüde olduğunu, farklılığının ne ölçüde olduğunu görmemizi de sağlayacak bir kaynak ortaya çıkmış oldu.
Siz kendiniz bildiğiniz bir şeyi mi yazdınız yoksa araştırdınız mı?
Şimdi benim anadilim Hemşince. Kitaptaki Hemşince kelimelerin neredeyse tamamını Hemşince olarak yazdığım neredeyse her şeyi kendi dağarcığımdan yazdım elbette. Ama tabii ki bilmediğim, henüz duymadığım kelimeler de çıktı araştırma sırasında.
Misal, "mavi" rengine Hemşinin çok az yerinde "gabud" deniyor. O yüzden hem mavi hem gabud diye yazdım. Ben “mavi” diye biliyorum. Gabud kelimesini bilmiyordum mesela. Ama kitabın araştırması sürecinde sorduğum kişilerden hani renkleri araştırırken Rize tarafında maviye gabud dendiğini öğrendim. Hasan Uzun Hasanoğlu'nun yazdığı Titer adlı sözlükte de geçiyor bu kelime.
Kitabın yazım sürecinde benim de öğrendiğim birçok şey oldu.
Ermenice kısmına gelince tabii esas olarak beni Ermence'de geliştirdi kitap. Çünkü hani Hemşince her şeyin Ermenicelerine bakmak durumunda kaldım.
Ermenice kelimelerin Hemşince kelimelerle ilişkilerini öğrenmek müthiş bir deneyimdi. Hiç bilmediğiniz Ermenice kelimeyi bile bazen anlayabiliyorsunuz. Misal telefon heraxos demek. Hemşince heru: uzak, xosuş: konuşmak. Yani hiç bilmediğimiz bir kelime olmasına rağmen heraxos (uzaktan konuşma) anlamına geldiğini anlıyorsunuz. Telefon'un karşılığı olduğunu öğrenince de "tabii ya!" diyorsunuz içinizden.
Tabii Ermenice kısımlarını ben hazırlayamazdım. Çünkü profesyonel bir kitapta uzman birinin elinin değmesi gerekirdi. Dolayısıyla da Ermenice kısımları Aras Yayınları editörlerinden Sevan Değirmenciyan hazırladı. Kitabın editörlüğünü de Rober Koptaş yaptı. Hemşince kısımlarında da düzeltme ve son okumaları Hikmet Akçiçek yaptı. Yeri gelmişken hepsine teşekkür borcum var.
Tabii ki kitapta yine de eksiklikler, hatalar olabilir. Birileri gösterirse "şurayı şöyle diyoruz aslında bu böyledir" diyen olursa da çok mutlu oluruz.
Sizce kitabın en önemli kısmı, hangi bölüm?
Gramer yapılarıyla ilgili şeyler zaten hani bütün grameri veriyor. Bu önemli. Tamamen bütün gramer yapısını veriyor. Onun dışında en önemli gördüğüm bölüm, beni de şaşırtan temel fiillerin verildiği bölüm.
Temel fiilleri de dört bölüm halinde inceledim. Birincisi Hemsince ve Ermenice'de ortak olan fiiller. İkincisi Ermenice olup Hemşince ve Ermenicede farklı anlamlarda kullanılan fiiller. Üçüncü sırada Hemşince ve Ermenice'ye aynı şekilde girmiş, yabancı dillerden girmiş fakat aynı şekilde kullanılan fiiller. Dördüncü de Hemşince'ye yabancı dillerden girmiş ama Ermenicede kullanılmayan fiiller.
Bu dört yüz küsur fiilin çok büyük bir bölümü göreceklerdir zaten sayfa sayısı olarak da baktıklarında Ermenice ile aynı şekilde kullanılıyor. Bir dilin niteliğini gösteren en önemli unsurlardan bir tanesi o dilde kullanılan temel fiillerin kökenidir. Dolayısıyla Hemşince'nin Ermenice'nin diyalekti olduğunu net bir şekilde gösteren bir bölüm bu.
Bu sayıda temel fiilin iki dil arasında aynı olması başka türlü açıklanamaz.
Peki, sizce Hemşinliler, dillerinin Ermenice’nin bir diyalekt olduğu yönündeki olguya ne diyecekler?
Bu dilin bir gün eğitim ve yazı dili olup olmayacağını halkın kendi diline ve kimliğine ilişkin tutumu belirleyecektir.
Ben Hemşince’ye Ermence'nin diyalekti diyorum. Neden diyorum? Bilimsel olarak böyle olduğu için diyorum. Şimdiye kadar yapılmış bilimsel çalışmalar da bunu gösteriyor.
Benim yaptığım çalışma da bunu gösteriyor. Dolayısıyla ben Ermenice'nin diyalekti diyorum. Ama halk şimdi sonuçta bunlar biraz ideolojik şeylerdir. Halk acaba bunu kabul edecek mi? Kabullenecek mi? “Hayır biz böyle kabul etmiyoruz” diyen de olacaktır.
Hatta bu dili kabul etmiyoruz diyen de olabilir, dili unutmayı gönüllü olarak tercih edenler de çıkabilir.
“İşte alakası olmayan bir dildir. Bana ne, bizim dilimiz tamamen ayrıdır” diyen de olabilir. Ben dil tartışmasında, metni ortaya koydum. Bu metin üzerinden bu metni nasıl yorumlayacağı insanların kendi bilecekleri şey.
Kitaba ilgi nasıl?
İlk andan itibaren daha çıkacağını duyurduğum andan itibaren internet üzerinden sipariş almaya başladı. Sonrasında da yine yoğun bir ilgi oldu. Biz, Hemşinliler küçük bir topluluğuz. Bir kitabın böyle bir kitabın kolaylıkla tükenmeyeceğini elbette biliyoruz. Ama zaman içerisinde ben, hak ettiği yeri bulacağını düşünüyorum. Kitabın toplumumuza ulaşacağını düşünüyorum.
Bir çok Hemşinli bugün bu dili bilmiyor, bunun çok nedeni var elbette. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bunun elbette bir çok nedeni var. Siyasal, tarihsel, ekonomik sebepler. Ancak en önemli nedenlerinden biri Ermeni kimliğine ilişkin ülkemizdeki algıdır. Hemşince Ermeni kimliği ile bağı temsil ettiği ölçüde bir kesim bu dilden de uzaklaştı. Türkiye'de Ermeni kimliğiyle yaşamanın zorlukları malum. Bu kimlikle ilişkinin kopmasının nedenlerinden biri de elbette Hemşinlilerin 300 yıldan fazla zamandır Müslüman olmuş olmalarıdır.
Dolayısıyla ben bu durumun belli ölçüde anlayışla karşılanması gerektiğini düşünüyorum. Ancak artık başka bir çağdayız sonuçta. Yani bu meseleleri sümen altı ederek bir ülkeye demokrasi gelmez? Bu ülkede eğer demokrasi gelişecekse, insanların kimliklerini, tarihlerini özgürce konuşacakları konuşabildikleri bir durumda gelecek.
Dolayısıyla da bunun da bir katkı olduğunu düşünüyorum konuşulmayan şeylerin konuşulabilmesi için. Sonuçta Hemşinliler bu toplumun, Türkiye toplumunun bir parçası. Bununla ilgili bir tereddüt yok Hemşinlilerin hiçbir kesiminde.
Hemşinliler kendi kimlikleriyle bu ülkede özgür olarak yaşamak istiyorlar. Kendi dillerinden çekinmek istemiyorlar. Bizim de derdimiz bunu göstermek.
Bunun yapılabileceğini, bunun konuşulabileceğini ortaya koymaya çalışıyoruz. Belki konuşulduğunda insanların kaygıları giderilecek “evet dilimizi öğrenmek istiyoruz” diyecek.
Bir ülkede bir insanın kendi dilinden ve kimliğinden sakınması, korkması korkunç bir şey. Bu ülkedeki demokrasiyle ilgili bir ayıptır. Biz ülkemizdeki demokrasinin gelişmesini istiyorsak kimsenin kimliğinden çekinmediği, korkmadığı bir atmosfer yaratmak zorundayız. Tabii ki 1970’li, 1980’li 1990'lı yıllardaki gibi bir atmosfer yok bugün fakat henüz atılacak çok adım var.
Seçmeli derslerin arasına bu dillerin eklenmesi bir adım mı sizce?
Seçmeli ders adımı elbette önemli ancak bu dillerin eğitim ihtiyacına maalesef yeterli bir şekilde yanıt vermiyor. Tercih edilmesinin önüne idari, teknik zorluklar çıkarılıyor.
Yeterli sayıda öğretmen bulunmuyor. Başka dersler teşvik ediliyor. Bunun yanısıra öğrenci talebi de düşük seyrediyor. Veliler çekiniyor, "Çocuğum fişlenir mi? Çocuğun başına bir şey mi gelir? Ya da geleceğinde sıkıntı olur mu?" diye.
O yüzden öyle bir atmosfer yok. Dolayısıyla da çok işe yaramıyor. Bu sorunu çözecek olan, dil hakkının yasal güvenceye kavuşturulması.
Türkiye'nin yeni bir Anayasaya ihtiyacı var. Yasal güvence vererek yani Türkiye'de kullanılan dilleri Türkiye kendi tarihinin zenginliği olarak kabul eder. Ve bu dillerin kullanımını destekler. Bunun anayasal zemin bulması gerekir. Yerel belediyelerde hizmet dili olarak ve eğitim dili olarak kullanılmasının önünün açılması gerekir.
Dünyada artık neredeyse hiçbir yerde tek dille büyüyen çocuk yok. İnsanlar çok dilli büyüyorlar. Her yerde. Biz kendimiz mesela düşünün bir hepimiz çocuklarımıza hemen İngilizce öğretmeye çalışmıyor muyuz?
İkinci bir yabancı dil öğrensin istemiyor muyuz? E şimdi bizim çocuklarımız yerelde kendi kasabalarında, şehirlerinde anadillerini öğrensin, ne kötülük var bunda? Şimdi diyorlar ki “herkes ayrı dil öğrenirse nasıl anlaşacağız?” Hemşince öğrenenin Türkçe öğrenemeyeceğini nereden çıkarıyorsunuz?
Çocuk okula gidecek, Hemşince'yi de öğrenecek, Ermence'yi de öğrenecek, Kürtçe'yi de öğrenecek, Lazca'yı da öğrenecek. Hangisini istiyorsa, onları öğrenecek. Yani kendi ana dilini öğrenecek.
Yanında ulusal dili, Türkçe'yi öğrenecek, evrensel bir dil daha, çocuklarımız en az üç dilli olarak okullardan mezun olacak. Biz bu perspektifle bakabilmeliyiz. O zaman dillerimizden de korkmamıza gerek kalmaz. Elli bin, altmış bin Hemşinli hepsi beraber Hemşince konuşsa ne olacak yani? Sadece Hemşince konuşarak Türkiye'de hayatlarını sürdürebilirler mi bu insanlar? Mümkün mü? Değil tabii ki Türkçe öğrenecekler.
Dolayısıyla bundan korkmamak lazım. Çocuklarımızı iki dilli, üç dilli ne kadar dil öğrenebiliyorlarsa o dillerle büyütmemiz lazım. Anadili başta olmak üzere. Bunun da yasal güvenceye kavuşturulması lazım.
O yüzden bu tip çalışmalar tabii ki kıymetli, değerli ama bunlarla dilin yok oluşu durdurulamaz. Dilin yok oluşunun durdurulması aslında tamamen yasal güvenceyle ilgili, yasal güvencenin sağlanması ve desteklenmesiyle ilgili. Devletin demokratik dönüşümü ile ilgili.
TIKLAYIN - 6 yaşındaki Lusin Hemşinceyi anlattı: Şaşırtıcı
(EMK/AS)