İnsan Hakları Derneği (İHD) Başkanı Öztürk Türkdoğan, hükümetin Kürt sorunun çözümü için başlattığı girişimi olumlu buluyor, ancak esas sokaktaki yurttaşın katılımının sağlanması gerektiğini düşünüyor. Türkdoğan'a göre Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) büyük olasılıkla zaten kendi planı var, ama bunu topluma mal etmeye çalışıyor, böylece gelebilecek itirazları en aza indirmeyi hesaplıyor.
Türkdoğan'a göre, hükümet asıl sınavını ifade özgürlüğünü kısıtlayan yasalarda verecek. Türkdoğan çözüm için ifade özgürlüğünün bir önşart olduğu kanısında.
Geçen hafta sonu Kürt sorununa çözüm projesiyle ilgili eşgüdümü yürüten İçişleri Bakanı Beşir Atalay'la görüşmede yer alan Türkdoğan'ın Atalay'a da ilettiği bazı saptamaları ve öngörüleri şöyle.
Önşart ifade özgürlüğü: Öncelikli konu ifade özgürlüğü. Bu bir önşart. Birçok insan söyledikleri, yazdıkları ve örgütlendikleri için silahlı örgüt üyesi muamelesi görüyor. Türkiye hukukunu silahlı çatışmanın uzun süreceğini hesaplayarak şekillendirmiş bir ülke. Şimdi "çözeceğim" diye bir süreç başlatınca, hukuku da gözden geçirmek gerekir. Kısıtlamaları kaldırmak gerek. Bu kısıtlama oldukça, toplum, özellikle muhalif olanlar sorunu tartışamaz. Hükümetin samimiyeti burada sınanacak. Bir yandan "tartışalım" diyor, bir yandan da yargı acımasızca insan tutukluyor. Yargının uyguladığı yasaları da bu hükümet çıkardı.
Sokaktaki insanın katılımı: Anladığım kadarıyla hükümet, aklında bir plan, proje varsa da bunu toplumun geniş kesimlerine mal etmek istiyor. Ama burada tüm kesimlerinin katılmasını sağlamak, esas sokaktaki vatandaşın katkısını almak gerek. Bunun için de onları doğru bilgilendirmek gerek.
CHP ve MHP'nin tavrını olumluya çevirmenin tek yolu tabanlarına hitap edebilmek. Başbakan'ın söylemini değiştirmesi çok önemli. Ama çok daha geniş toplum kesimleriyle toplantılar yapılmalı. Örneğin bütün illerde valiler, kaymakamlar toplantı yapabilir. Süreci halka ulaştırmak gerekiyor. Hükümetin bir talimatıyla bu yapılabilir.
AKP kendi anlayışına uygun bir model dayatacaktır. Önemli olan silahların susup siyasetin konuşacağı ortamı yaratmak. Sonrası, toplum kesimlerinin bu süreçte ne kadar birbirini anlayabileceğine, ikna edebileceğine bağlı. Kötüye gideceğimizi, sürecin başarısız olacağını düşünmüyorum. Toplum da artık bunu istemiyor.
Asker/polis aileleri ikna edilebilir: Tartışma kültürünü geliştirmek gerek. İnsan hakları sorunu, hepimizin sorunudur. Şehit aileleri dernekleriyle toplantının sonucu, gerçekliği yansıtmıyor. Çünkü artık kimse kan akmasını istemiyor. Orada bir açmaz var. Analar bir yandan "kimse ölmesin" diyor, bir yandan çözüme "olmaz" diyor. Demek ki ikna edilememişler. Oysa edilmeleri gerek. İkna zor değildir. Devlet elindeki tüm belgeleri, bilgileri halka paylaşsa, açık olsa, sorun daha rahat aşılabilir.
Çatışmaların durması: Silahlı çatışma ortamında siyaset, hukuk, insan hakları alanında adım atılamıyor. Silahlı çatışmaların sona erdirilmesi için yapılması gereken belli. Yılardır herkes söylüyor. Mevcut yasalara bakıldığında, ordunun (jandarma dışında) iç güvenlik operasyonlarına katılması zaten olağandışı. Operasyonların durması gerek. Ama silahların tamamen susması için, sorununu çözmüş değişik ülkelerin deneyimlerinden yaralanmak gerek. Sorunun insancıl hukuku (savaş hukukunu) ilgilendiren boyutu var. Türkiye bunu uygulamıyor. Uluslararası hukuk disiplinine uyulursa kısa sürede olumlu noktaya gelinebilir.
İnsan hakları belgeleri kabul edilmeli: İnsan hakları belgelerindeki tüm haklar kabul edilip yerine getirilirse, Türkiye bunu iç hukukunda uygularsa, cumhuriyetin tekçi özelliğinden çıkarılıp çoğulculuğu kabul eden niteliğe kavuşturulması da mümkün olabilir.
Kayıplar: 90'lı yıllar karanlık yıllar. Hükümet kayıplar sorununa el atmalı; kayıpların cesetlerinin bulunmasına yardımcı olmalı. Binlerce aile evlatlarını arıyor. Kayıplar Sözleşmesi'ni onaylaması da gerekir. Sorun çok boyutlu. Koruculuğun kaldırılması, yerinden edilmişlerin köye dönüşleri, şiddet kültürüyle mücadele de gündemde olmalı.
Talepleri yükselterek sürece destek verilebilir: Cumhuriyetin oligarşik karakteri demokratikleşmeye evrilme aşamasında. Devlet içinde olup antidemokratik yapıyı savunanlar, bu sistemden besleniyor ve sorun çıkarabilirler. AKP'nin süreci halka mal etmek istemesinin bir nedeni de bu. Türkiye'de burjuvazinin de işçi sınıfının da çözüme sahip çıkması gerek. Her kesimin desteğine ihtiyaç var. Bu süreçte talepler yükseltilmeli, geriye dönüşlerde, insan hakları standartlarından geriye gidişlerde hükümet uyarılmalı.
CHP yönetimiyle tabanı arasında uyumsuzluk var: Tekçi cumhuriyeti savunmaktan çıkıp evrensel ölçütlerde sosyal demokrasiyi savunan bir parti haline gelebilmeliler. Yoksa marjinal bir partiye dönüşme riskleri var. Teknoloji bu kadar yaygınken, artık kimse kimseyi kandıramaz. CHP'deki temel sorunun parti üst yönetimiyle tabanı arasında uyumsuzluk olduğunu düşünüyorum. (TK)