Deregülayon, enformasyonun da kültürel bir ürün olmaktan çok iktisadi bir hizmet olarak tanımlanmasını getiriyor"¹.
Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Özden Cankaya ve yüksek lisans öğrencisi Aykut Aykanat 'ın derlediği ve Bağımsız Yayınlar'dan çıkan "Köşesiz Gazeteciler Yazıyor"da, 38 gazeteci adayı mesleğe giriş imtihanlarını anlatıyor.
Bu, kısaca, uzun süreler boyunca sigortasız, para almadan 'stajyer' olarak emek vermek; maaş yerine telif adı altında yetersiz ücretler almak; işverenin iki dudağının arasından çıkacak söz ile işsiz kalmak; her türlü sosyal güvenceden yoksun olarak, fazla mesai yaparak çalışmak demek.
Kitabın önsözünü yazan Hıfzı Topuz "Genç gazetecilerin izlenimlerini okurken 19. yüzyılda İngiltere'de, Fransa'da, Belçika'da kapitalizmin doğup geliştiği dönemlerdeki işçilerin feci yaşam koşulları gözümde canlanıyor" diyor ve ekliyor:
"Babıali eskiden hiç de İkitelli gibi değildi. Vahşi kapitalizm gençleri öldürmüyor süründürüyor".
Örgütlenmek mi dedin?
Kitaba mesleğe giriş hikayesini yazanlardan biri de, yıllardır özellikle insan hakları alanında gazetecilik yapan Radikal gazetesi muhabiri Ahmet Şık. "Köşesiz Gazeteciler" kitapçı raflarındaki yerini alırken, Ahmet Şık da uzun zamandır çalıştığı gazeteden ayrılmak zorunda kaldı.
Şık'ın kitapta yer alan yazısının başlığıysa, neden işsiz kaldığını açıklıyor: Örgütsüzler.
Türkiye'de basının büyük bölümünü elinde tutan Doğan grubunun çıkardığı Radikal'de çalışan Şık, ücretsiz, kayıtsız olarak fazla mesai yapmak zorunda kaldığı; işveren temel sosyal haklarını vermediği gerekçesiyle gazeteye dava açtı.
Şık'a davadan vazgeçmesi için, işveren temsilcisi tarafından rüşvet önerildi; kabul etmedi. Bu defa da 'başka hiçbir yerde iş bulamayacağı' söylenerek tehdit edildi.
Ahmet Şık, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nde 'performans düşüklüğü' gerekçe gösterilerek işten çıkarıldı. Bu Ahmet Şık'ın 11 ay para almadan 'stajyer' olarak çalıştırılmasından 15 yıl sonra, ikinci defa işten çıkartılmasıydı.
İktidar, sermaye, medya, gazeteci
Çağdaş Gazeteciler Derneği Antalya Şubesi geçen yıl yaptığı bir araştırmayla bölgedeki medya kuruluşlarında gazetecilerin yalnızca üçte birinin Basın İş Yasası kapsamında çalıştırıldığını ortaya çıkardı.
Derneğin yaptığı şikayet üzerine başlayan denetimler sekiz gazetecinin işsiz kalmasına yol açtı. Medya kuruluşları, gazetecilere en temel haklarını vermek yerine onları işten çıkartmayı tercih etti.
ÇGD'nin "devlet, medya patronlarının hak ihlallerine göz yumuyor" diye özetlediğini Beybin Kejanlıoğlu , "Türkiye'de Medyanın Dönüşümü" adlı çalışmasında şöyle anlatıyor:
"Daha açık bir ifadeyle, yasa dışılık, büyük sermayeye ve onlarla ilişkili siyasal güçlere yaradıkça ne 'askeri hükümet' ne de 'demokratik hükümet' açısından bir sorun vardır.
Ancak 'milli güvenlik' tehdidi karşısında yasakçı ve baskıcı devlet güçleri sorunlara müdahale etmektedir. Yasalardaki boşluklar ve görmezden gelmelerle 'iş bitirebilen', büyük girişimciler açısından sorun aleyhine dönebilecek siyasal gücü devamlı kollamaktır. Oysa 'sıradan insanlar' müdahalelerle gelen yasakçı ve baskıcı yasalara uymak zorundaydılar".
Sendikalılık oranının yüzde beşlerde kaldığı Türkiye medyasında gazeteciler işsizlikle terbiye edildi.
Kendi hakkını arayamayan gazeteci
80'lerle birlikte mülkiyet yapısı değişmeye başlayan yaygın medyada insan hakları artık sadece bir pazarlama segmenti olarak anlam ifade ediyor.
Haklar alanında duyarlı olduğunu iddia eden bir gazetede çalışan bir muhabir, kendi hakkını aramaya kalktığı ve işverenin ticari çıkarlarına dokunduğu an kendini kapının önünde buluyor.
Medya, son 25 yılda kendi özgül kamusal işlevini terkeder ve enformasyon metalaşırken, gazeteci de fikir emekçisi olarak sahip olduğu tüm haklardan birer birer mahrum kaldı.
İletişim alanının deregüle edilmesi, kültürel üretimin tekelleşmesine ve giderek bir örnekleşmesine yol açtı. Bugün artık dolaşımda daha fazla mesaj var ama, hepsi aynı yöne işaret ediyor.
Onlarca gazete, dergi, televizyon, radyo aynı kaynaktan besleniyor. Haberi üreten muhabir yada gazetecinin önemi göreceli olarak ortadan kalktı; kara ve iktidara odaklanan medyada, sömürüye açık gazeteci adayı deneyimli bir muhabire tercih ediliyor.
Ya akademi ya da...
Çankaya ve Aykanat'ın derlediği kitapta tanıklıkları yer alan gazeteci adayları arasında, adını açıklamaktan kaçınmayan ve çuvaldızı kendine batıran tek kişinin hakkını aradığı için işten çıkartılan Ahmet Şık olması, tesadüf değil:
"Medya sektörünün etikten, editoryal bağımsızlıktan, muhalif ve halkın yanında olma kimliğinden bunca uzak olmasının nedeni ise, yine bizleriz.
Gazetecilik yaptığını sanan ama sadece gazetecilik oynamasına izin verilen piramidin altındaki bizler, örgütsüzler."
Bugün gazetecilerin toplu sözleşme yapabildiği tek yer Anadolu Ajansı.
Türkiye'de, daha dört yıl önce ekonomik kriz bahane edilerek işten çıkartılan binlerce gazeteci çoktan unutulmuşken, kamu yayıncılığı yapan BBC 'nin örgütlü gazetecileri, yönetimin üç yıl sonrasına yönelik özelleştirme ve işten çıkartma planlarına karşı grev kararı alıp uygulamaya sokabiliyor.
Son dönemde sendikal örgütlülük ve hak arama anlamında, Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın teşmil başvurusuyla az da olsa bir hareketlilik yaşansa da; 'dördüncü kuvvet' olarak ezilenlerin, sömürülenlerin sesini duyurma işlevini yüklenen medya çalışanlarının, gazetecilerin kendi hak mücadelelerini vermek konusunda eksik kaldığı ortada.
Böylesi bir medya ortamında da, gazeteci adaylarına, kitapta olduğu gibi ya akademinin güvenli sularına sığınmak ya da Voltaire'in Kandid'i gibi, kendi bahçelerini düzenleyerek mutlu olmaya çalışmak kalıyor.
Bir üçüncü yol ise Hıfzı Topuz'un "bir gün..." diye andığı patlamanın fitilini ateşlemek...(EÜ/AD)
* "Köşesiz Gazeteciler Yazıyor - Muhabir ve stajyerlerin kaleminden medya tanıklıkları", der. Cankaya, Özden, Aykanat, Aykut. Bağımsız Yayınlar, Nisan 2005, İstanbul.
¹ "Türkiye'de Medyanın Dönüşümü", Kejanlıoğlu, Beybin İmge Kitabevi, Kasım 2004, Ankara.