Fotoğraf: İnsan ve Özgürlük Partisi Twitter hesabı
Haberin Kürtçesi için tıklayın
İnsan ve Özgürlük Partisi, yaklaşık üç yıldır resmi olarak kurulamıyor. Partinin Eş Genel Başkanı Mehmet Kamaç, İçişleri Bakanlığı'na partiyi kurmak için yaptıkları başvuruyla ilgili çok kere dilekçe verdiklerini ancak bugüne dek doğrudan bir yanıt alamadıklarını söylüyor.
Programına İslam tarihinde önemli bir yeri olan Medine Vesikası'nı ve "Kürtlerin kendi geleceğini tayin hakkını" dahil eden parti, 31 Mart Yerel Seçimleri'nde Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) adaylarını destekledi.
bianet'e partinin örgütlenme ve "kurulamama" sürecini anlatan Kamaç'a göre; muhafazakâr Kürtlerin, geçen yıl içinde kurulan Deva Partisi'ne ya da Gelecek Partisi'ne oy vermeleri isteniyor, zira iktidar, muhalefet meselesinde devletçi ve özgürlükçü siyaset seçeneklerinden ilkine razı ve "konu Kürtler olunca muhalefetle iktidar birleşiyor".
Kamaç, "Deva ve Gelecek gibi partilerin kurulmasına izin veren yaklaşım, AKP'den kopan muhafazakâr kesimin sığınacak bir limanı olmasın isteniyor. Kürtlerin içinden çıkmış dindar ve muhafazakâr kesimleri temsil kabiliyetine sahip İnsan ve Özgürlük Partisi'nin önüne böyle engel konuluyor" diyor.
"Dindar ve muhafazakâr bir köken"
İnsan ve Özgürlük Partisi'nin programında ne var ve bu parti bunca zamandır nasıl oluyor da kurulamıyor?
İnsan ve Özgürlük Partisi, Mayıs 2017'de kurucu kadrolarındaki bazı arkadaşlarla birlikte parti kararı almış fakat önüne bir sene hareket süreci hedefi koymuş, bu dönemde partileşme çalışmalarını sürdürmüş ve Mayıs 2018'de İçişleri Bakanlığı'na parti olmak için resmi başvurusunu yapmış bir partidir.
İnsan ve Özgürlük Partisi, Türkiye'de devletçi ya da özgürlükçü siyaset ikileminin içerisinde programında kendisini özgürlükçü siyasetin bir tarafı olarak tanımlamış ve bu çerçevede belirli ilkeler yerleştirmiştir.
Kurucu kadrolar itibariyle dindar ve muhafazakâr bir kökenden geliyoruz. Her inanç grubu ya da her ideolojik kesimin partimizde siyaset yapabileceği noktasında bir duruşumuz var.
Bir örnekle açıklamak gerekirse İnsan ve Özgürlük Partisi, Türkiye'de mevcut partiler içerisinde birlikte yaşamın demokratik ilkeler üzerinden yeniden oluşturulması için Medine Vesikası'nı programına yerleştirmiş tek partidir.
Yetkili yok, dilekçeler yanıtsız
Sizce partinizin kurulamamasındaki esas neden ne?
Doğrusu bu sorunun cevabının muhatabı İçişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, daha da üst makamda bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanlığı makamıdır.
Üç yıldır örgütlenmesini resmi olarak sağlamak için İçişleri Bakanlığı'na dilekçesini veren partimizin önüne konan engellerle ilgili yaptığımız başvurulardan şimdiye kadar bir cevap alabilmiş değiliz.
Yetkili makam olan İçişleri Bakanlığı ya da devletin herhangi bir kurumu, İnsan ve Özgürlük Partisi'nin kurulmamasının gerekçesini resmi bir dille ifade etmiş değil.
Her vatandaşın anayasal hakkı olan dilekçe hakkımızı kullanmak istediğimizde mevcut birimde yetkili insanların olmadığı ya da yetkili insanların, makamın bizi kabul etmediği cevaplarıyla karşılaşıyoruz.
Bakanlığa gittiğimizde İçişleri Bakanlığı yetkili masasındakiler evrakların elden değil de postayla gönderilmesinin daha uygun olduğunu söyleyince başvuru dosyalarımızı postayla İçişleri Bakanlığı'na gönderdik.
TIKLAYIN - Türkiye siyasetinin 2020'si: Ekmek askıda, mafya devrede
Bu evraklarımızın, 14 Mayıs 2018'de İçişleri Bakanlığı Gelen Evrak Şube Müdürlüğü'ne ulaştığına dair elimizde belge de var. Devlet kurumlarının bir dilekçeye bir ay içerisinde yasa gereği cevap vermesi gerekiyor, ancak bizim dilekçelere hiç cevap verilmedi.
Sonraki aşamalarda biz İçişleri Bakanlığı'na noter kararıyla işlemlerin sürdürülmesi için ihtarlar çektik. Burada bize cevap olarak Süleyman Soylu'nun "Siyasi parti gibi çoklu irade beyanının postayla gönderilmesi 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu'na aykırıdır" beyanı verildi.
Biz bunun üzerine noter kanalından ikinci defa randevu talebinde bulunduk. Ancak İçişleri Bakanlığı, bizim randevu talebimiz için noterden gönderdiğimiz ihtarımıza sadece önceki cevabı kopyala-yapıştır yaparak vermiş.
İnsan ve Özgürlük Partisi'nin programındaki bir madde, Kürt meselesinin esasen bir statü meselesi olduğunu ve birlikte yaşam, federasyon, bağımsızlık ya da özerklik formunun sadece Kürtlerin kararına bırakılması gerektiğini belirtiyor.
İçişleri Bakanlığı, bu maddeye yönelik aslında yargı makamlarının yetkisini kullanıp bunun Anayasa'ya aykırılığını ifade ediyor. İçişleri Bakanlığı'nın bu tavrı siyasidir. Bunun temelinde; Kürtlerin kendilerini siyasi parti, sivil toplum kuruluşu gibi anayasal formlar üzerinden organize etmesini ve örgütlenmesini istemeyen bir mantıkla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyoruz.
Yani İnsan ve Özgürlük Partisi'nin ismi "Anadolu Uyanış Partisi" olsaydı büyük ihtimalle hiçbir engelle karşılaşmazdık.
"31 Mart'ta HDP ile ittifak partisiydik"
Geçen haftalarda Halkların Demokratik Partisi'ni (HDP) ziyaret ettiniz. Eş Genel Başkan Mithat Sancar, partinizin kurulmasının engellenmesini keyfilik olarak niteledi ve "2018'den sonra 32 parti kuruldu, sadece 2020'de 27 parti kurulmuş, hiçbirine sorun çıkarmamışlar" dedi. Fakat size resmiyet kazandırılmıyor. HDP'yi desteklemenizden çekiniyor olabilir mi iktidar?
Biz, 31 Mart 2019 seçimlerinde HDP ile ittifak partisiydik zaten. Şu ayrımı görmekte fayda var; özgürlükçü siyaset ile devletçi siyaset arasında bir tercihte bulunmak gerekirse iktidar partileri tercihlerini devletçi siyasetten yana koyarlar.
Deva ve Gelecek gibi partilerin kurulmasına izin veren yaklaşım, AKP'den kopan muhafazakâr kesimin sığınacak bir limanı olmasın ve eğer sığınacaksa Deva ve Gelecek'e sığınsın isteniyor. Kürtlerin içinden çıkmış dindar ve muhafazakâr kesimleri temsil kabiliyetine sahip İnsan ve Özgürlük Partisi'nin önüne böyle engel konuluyor.
Dışarıdan muhalefet gibi görünen Deva Partisi ve Gelecek Partisi gibi partiler mevcut iktidar tarafından Kürdistan'da önü açılan hatta fırsat tanınan partilerdir.
Ankara'da hem Deva hem de Gelecek Partisi'ne ziyarette bulunduk. Sağ olsunlar bizi kabul ettiler, ama yaşanan ağır hukuk ve insan hakkı ihlaline dair bir söz bile söylemediler. Bu bize şunu gösterdi; Türkiye'de esaslı bir muhalefet sorunu var, hatta söz konusu Kürtler olunca muhalefetle iktidar birleşiyor.
(DŞ)