Kobanî davasının 40. duruşma periyodunun 5. oturumu, Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
TIKLAYIN - Adalet, siyaset ve hukuk: Kobani Davası
Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 108 kişi yargılanıyor.
3 bin 530 sayfa ve 324 klasörden oluşan iddianamede 108 siyasetçi için “Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” ile 37 kez “insan öldürme” başta olmak üzere pek çok suçtan ceza isteniyor.
TIKLAYIN - “Mahkeme, iktidarın çizdiği sınırdan çıkamıyor”
TIKLAYIN - “Kobanî davasında mahkeme, kendi yarattığı hukuku uyguluyor”
Parmaksız: Sanat beni çağırıyor
Davada tutuklu yargılanan siyasetçi Bülent Parmaksız, bugüne kadar 30 defa ara karar kurulduğunu ancak kendisinin hiçbir zaman tahliye talebinde bulunmadığını söyledi.
İlk kez tahliye talebinde bulunacağını söyleyen Parmaksız, “Sanat beni çağırıyor. İtalyan tenor, söz yazarı ve besteci Andrea Bocelli Türkiye’ye geliyor. Onun konserine gitmek için tahliyemi talep ediyorum” dedi.
Dilek Yağlı, “İsnat edilen suçlamalara dair bir tane somut delil sunulamamış. Onun için mütalaanın tamamını reddediyorum. Tahliyemi talep ediyorum” dedi.
Kışanak: Adil yargılanma hakkımın otomatik ihlali
Azami 7 yıllık tutukluluk süresi dolan ancak tahliye edilmeyen Gültan Kışanak da Kocaeli Cezaevinden SEGBİS ile duruşmaya katıldı.
"AZAMİ TUTUKLULUK SÜRESİ 25 EKİM'DE DOLDU"
Avukatlar AYM’den yanıt bekliyor: Gültan Kışanak neden serbest bırakılmıyor?
İçinden çıkılmaz bir mütalaayla baş etmeye çalıştıkları için duruşmalardan kopma noktasına geldiklerini söyleyen Kışanak, şöyle konuştu:
“Bu hukuksuzluğun altını çiziyorum. Bu durum bir kere adil yargılanma hakkımın otomatik olarak ihlali durumudur. Siz de bunun farkındasınız. Savunma yapmadan önce Filistin halkına selam göndermek istiyorum. Yaşadıkları acıyı ve trajediyi yüreğimde hissediyorum, bir dönem Kobanî’yi yüreğimde hissettiğim gibi.
Maalesef Ortadoğu’nun sınırlarını çizenler şeklen buradan çekildiler ama çıkarken geriye iki büyük sorun bıraktılar. Bunlardan biri Kürt sorunu, diğeri Filistin sorunudur. Ortadoğu’ya müdahale etmek isteyen güçler, bu iki sorunu miras bıraktılar ve böylece istedikleri gibi Ortadoğu’da sörf yapıyorlar.”
“Sizden tahliye talep etmek akıllıca olur mu?”
Kışanak, AYM üyeleri hakkında Yargıtay 3. Ceza Dairesinin suç duyurusunda bulunmasını hatırlatarak, “Böyle bir ülkede sizden tahliye talep etmek akıllıca bir iş olur mu, olmaz mı sizin takdirinize bırakıyorum. Keşke mesele bu kadar olsaydı. Meselenin asıl nedeni son bir yıldır AYM’nin kapısına kilit vurulmasıdır. AYM her kararı doğru değerlendirir demiyorum. Ancak hukuk devleti ile aramızda bir ip kadar bağ kalmış, onun da kopmasını istemiyorum. Böyle bir ülkede hukuk güvencesinden nasıl bahsedilebilirim?” dedi.
“Bir sultan yönetimi isteniyor”
Demokratik hukuk devletlerinde yasama, yürütme ve yargının birbirlerinin alanlarına müdahale etmeden belli bir denge içinde çalıştıklarını, fakat Türkiye’de yürütme erkinin tüm erkleri belirlemek istediğini söyleyen Kışanak, sözlerine şöyle devam etti:
“Tek merkezli bir devlet yönetimi, yani bir sultan yönetimi isteniyor. Bakın Erdoğan bu yargı krizine ilişkin olarak, ‘Hakem konumundayım’ dedi. Maçın ne zaman biteceğine ben karar veririm, kimin oyundan atılmasına ben karar veririm ya da kırmız kartı ben veririm demek oluyor bu.
Böylesi bir ortamda uzun tutukluluk durumumuzdan dolayı sizden mi tahliye istesek, yoksa Saray’dan mı istesek bilmiyorum. Aslında biliyoruz. Hem Gezi hem de Kobanî için yargıya, davaları kılıfına uydurma ve mahkeme kararıyla mahkum etme görevinin verildiğini biliyorum. İktidar, toplum üzerinde iktidarını baki kılmak için Gezi ve Kobanî’yi ‘şeytanlaştırdı’. Durum bundan ibarettir.
Bugün burada savunmamızda, Türkiye’de ortaya çıkan bu hukuksuzluğu biz Kürtlerin yıllarca yaşadığımızı söyleyebilirdik. Ama biz meselelere öyle yaklaşmıyoruz. Çünkü yanlışlara sessiz kaldığınızda arkasından daha fazla yanlış gelir.
Bizler bedel ödüyoruz, evet. Başka seçeneğimiz de yok. Çünkü bizler özgür insan iradesinin tesisini istiyoruz. Buna devam da edeceğiz. Bakın siz de karar vereceksiniz. Ama neye hükmedeceksiniz? Çünkü siz de çok iyi biliyorsunuz ki azami tutukluluk süresi dolmuştur. Mütalaaya da bakabilirsiniz. Madem azami tutukluluk sürem dolmuş ise o zaman ben neden hala içerideyim?”
Kubilay: AYM’nin kapısına kilit kuruldu
Kışanak’ın ardından savunma yapan Günay Kubilay ise tutukluluğunun gözden geçirilmesinin her ay CMK gereği yapıldığını söyledi. “Ne olursa olsun tahliye etmiyorsunuz” diye devam eden Kubilay, şunları söyledi:
“Hukuk garabetinin yaşandığı bir süreçten geçiyoruz. Hakikaten formel düzeyde de olsa bir anayasal süreç işliyordu. Şimdi AYM’nin kapısına kilit vuruldu. Yani AYM bundan sona karar alsa ne olur, almasa ne olur.
Bize gelecek olursak, eğer tutukluluğumuzu gözden geçirmeyi dikkate alacaksanız konuşalım. Sayın Başkan hakkımızdaki en büyük iddia MYK’nın yaptığı çağrıydı. Ben MYK çağrısını inceledim. Hakikaten önden bakıyoruz olmuyor, arkadan bakıyoruz olmuyor. Çağrıya hangi taraftan bakarsanız bakın, olaylar ile arasında bir neden sonuç ilişkisi bulamıyorsunuz. Bir illiyet bağı yok.
Savcının bir tane hukuksal dayanağı yoktur. Bizi niye tutuyorsunuz? Mesela neye dayanarak tutuyorsunuz? Savcı önce ‘azmettirme’ dedi olmadı, ‘talimat’ dedi olmadı, şimdi de diyor ‘bırakırsak kaçarsınız.’ Dolayısıyla böyle trajikomik bir sürecin içinden geçiyoruz. Adım kadar eminim ki bu mütalaayı bir ekip yazmış ve Savcı Bey bu mütalaanın yarısını bile okumamıştır.”
Adıbelli: Yöneltilen hiçbir suçun delili yok
Meryem Adıbelli Kürtçe yaptığı savunmasında, mütalaanın hukuken hiçbir karşılığının olmadığını kaydetti:
“Sayın Başkan 3 yıldan fazladır cezaevindeyiz. Bu mütalaayı kimin önüne koyarsanız koyun aynı şeyi söyleyecek. Tarafıma suçlama konusu olarak yöneltilen hiçbir suçun delili yoktur. Birçok arkadaşımız da söyledi, Savcı önüne ne gelmişse mütalaaya koymuş. Hiçbir kanıta yer vermeden önüne gelen her şeyi doldurmuş ve bizi bunlarla suçlamaktadır, tahliyemi talep ediyorum.”
Oduncu: Kürt sorununu çözemeyen kurumlar çözüldü
Pervin Oduncu da savunmasında şunları söyledi:
“Çözülmeyen Kürt sorununun devletin tüm kurumlarını çözdüğünü görüyoruz. Şu an yaşadığımız durum budur. Kürt sorununu çözemeyen kurumlar çözüldü. Bu anlamda sizin işinizin de çok zor olduğunu biliyorum. Çünkü siyasi davaların yönetenleri vardır. Böyle bir durumda sizin nasıl inisiyatif alıp bizi bırakacağınızı bilmiyoruz.
Bizim dosyada olan gizli ve açık tanıklar başka dosyalarda da tanıklık yaptılar. Ama o başka dosyalarda yargılananların hepsi serbest bırakıldı. En son dün TJA’lı kadınlar -ki bizim dosyamızdaki tanık ifadelerinden dolayı tutuklanmıştılar- serbest bırakıldılar. Bunun da göz önüne alınmasını istiyoruz. Ama bu dava siyasi bir dava olduğu için sonucu da siyasi olacaktır.”
Ölbeci: Delili bundan sonra mı bulacaksınız?
Zeynep Ölbeci de Kürtçe yaptığı savunmasında yargının geldiği duruma dikkat çekerek, “Savcının esasa dair mütalaasını da sabahki mütalaasını da kabul etmiyorum. Çünkü bizim çalışmalarımızın tamamı terörize edilmiş. Yaptığımız çalışmaların tamamı PKK-KCK’ye mal edilerek onların faaliyetiymiş gibi gösterilmiş. Savcıya şunu sormak istiyorum; bu kadar terör faaliyeti yapılırken siz neredeydiniz? Şimdiye kadar bize ilişkin somut bir delil bulamadınız, bundan sonra mı bulacaksınız?” dedi ve tahliyesini talep etti.
Mahkeme: Adli kontrol yetersiz
Tutuklu siyasetçilerin tahliye talepleri bir kez daha reddedilirken, özellikle tutukluluk süreleri dolan Sebahat Tuncel ve Gültan Kışanak’ın azami tutukluluk sürelerine dair beyan mahkemece yerinde görülmedi.
MA’nın haberine göre, mahkemenin 10 Kasım’da verdiği ara karar, dün UYAP’a yüklendi. Mahkeme kararında gerekçe olarak sanıkların kaçma şüphesinin bulunmadığı fakat böyle bir ihtimalin oluşabileceği, adli kontrolün yetersiz olduğunu belirtti.
Mahkeme sanıklar hakkında, “Açılmış olan soruşturmaya rağmen kaçmayan şüphelilerin uzun bir süre sonra başlatılan kovuşturma aşamasında kaçma şüphesinin bulunmayacağı savunmaları yer yer dile getirilmektedir. İç yönü belli olmayan eylem nedeniyle kendisini ceza tehdidi altında görmeyen şüphelinin kaçmayı motive edici durumunun ilk anda bulunmayacağı açıktır. Yeni deliller itibariyle eylemin cezalandırılabilir bir eyleme dönüşebileceği ihtimali karşısında kaçma eğilimi de ortaya çıkacaktır” yorumunu yaptı.
Mahkeme gerekçesinde ayrıca “Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin varlığı isnat edilen suç ile ölçülü olması, sanığın somut olarak kaçacağı şüphesini uyandıran olgular itibariyle adli kontrol hükümlerinin bu nedenle sanık hakkında yetersiz kalacağı düşünüldüğünden, tutukluluk tedbirinin gerekli olduğu anlaşılmakla…” diye yazdı.
“Tutukluluk süresi” itirazına ret
Mahkeme heyeti verdiği ara kararla ile ayrıca azami sürenin dolduğu dair beyanların yerinde görülmediğini de belirterek, Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın 4 Kasım, Sebahat Tuncel’in ise 6 Kasım, Gültan Kışanak’ın ise 25 Ekim itibarıyla dolan azami tutukluluk sürelerine dair beyanları ve taleplerini reddetti.
Kararda, “…sanık ve sanıklar müdafilerinin sanıklar Gültan Kışanak ve Sebahat Tuncel yönünden azami tutuklulukta geçmesi gereken sürenin dolduğuna dair beyanları yerinde görülmemiştir” dendi.
Böylece mahkeme tutuklu siyasetçiler Ali Ürküt, Alp Altınörs, Ayla Akat Ata, Ayşe Yağcı, Bülent Parmaksız, Dilek Yağlı, Figen Yüksekdağ Şenoğlu, Gülten Kışanak, Günay Kubilay, İsmail Şengül, Meryem Adıbelli, Nazmi Gür, Pervin Oduncu, Sebahat Tuncel, Selahattin Demirtaş, Zeynep Kahraman, Aynur Aşan ile Zeybep Ölbeci’nin tutukluluk hallerinin devamına karar verdi.
Duruşma bugün devam edecek. (AS)