"Kayıp yakınları olarak, belki başkalarına göre sağlıklı düşünemiyoruz. Çocuğumun biyolojik bilgilerini devlete veririm, çünkü yıllardır kayıplarımızın cesedini arıyoruz."
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şube Müdür Vekili Uğur Tekin, geçtiğimiz hafta İstanbul'da çocuklara ''Biyolojik Kimlik Kartı (Child ID)'' vereceklerini açıkladı. Tekin, "Bilgiler 'fişleme yapılıyor' iddiasını engellemek için Emniyet'te değil, ailelerde kalacak" dedi.
Yukarıdaki sözlerin sahibi Yakınlarını Kaybetmiş Aileler Derneği (YAKAD) Başkanı Zafer Özbilici, "Fişleme" iddiasına farklı bir açıdan bakıyor. Çünkü Özbilici tam 18 yıldır ağabeyini arıyor.
Özbilici'nin ağabeyi Abdülhamit Özbilici 23 yaşındayken, Eylül 1992'de, evininin önünden bir taksiye bindirildi. Araba hareket ettikten sonra ondan bir daha haber alınamadı.
Önce baba İsmet Özbilici oğlunu bulmak için yüzlerce el ilanı bastırıp, kapı kapı, sokak sokak, sonra şehir şehir dolaştı. Yolculukta kendisi gibi pek çok kayıp yakınıyla tanışan baba Özbilici, aynı yıl YAKAD'ı kurdu. Babasının ölümünden sonra dernek başkanlığı görevini oğlu Zafer Özbilici devraldı.
"Yıllardır DNA Bankası istiyoruz"
Zafer Özbilici yıllardır, kayıplarla ilgili devletin merkezi bir bilgi bankası kurmasını istiyor: "Kayıpların, sahipsiz cesetlerin, ailelerin DNA bilgileri tek bir merkezde toplanırsa, eşleştirme yapılabilir; kayıpları bulmak kolaylaşır. Ben bu son iki gelişmeyi olumlu buluyorum."
Özbilici'nin sözünü ettiği son iki haberden biri "Biyolojik Kimlik Kartı", diğeri ise beş bakanlığın imzaladığı "Kayıp Çocuklar Ulusal Bilgi Sistemi Projesi Kurumlar arası İşbirliği Protokolü."
Protokol "Kayıp Çocuklar Ulusal Bilgi Sistemi" kurulmasını öngörüyor. Özbilici "Meclis'e gidip konuşmuştuk, bunlar yapılması şeylerdi, ilerleyen zamanda çok faydasını göreceğiz" diyor.
"Biyolojik kimlik isteğe bağlı olmalı"
Özbilici, her iki sistemin de "fişlemeye" neden olacağı görüşüne karşı çıkmasa da, bir kayıp yakını olarak hissiyatının farklı olduğunu anlatıyor:
"Biz kayıp yakınları olarak çok sağlıklı düşünemiyoruz tabii; düşünün yıllardır cesetlerimizi arıyoruz. 'Keşke cesetlerimizi bulabilsek' dediğimiz bir noktadayız. Ben çocuklarımın biyolojik bilgilerini devlete veririm; çünkü ağabeyimin kaybolmasıyla yıllardır acısını çekiyorum. İnsan başına gelince farklı davranıyor. Ama tabii isteğe bağlı olmalı bu, istemeyen çocuğunun bilgilerini vermemeli. Şunu da düşünün; depremde binlerce ceset, kimliği belirlenemediği için ailelerince bulunamadı, DNA bankaları bu konuda da işe yarar."
Özbilici, "Ağabeyimi kaybettiğimde Emniyet'te bununla ilgilenin bir birim bile yoktu" diyor ve devam ediyor:
"1992 yılında nereden nereye geldik. O zamanlar kayıplarla ilgili dosyalar raflara tıkıştırılır unutulurdu. Şimdi en azından bir sisteme oturtuluyor. Gerçi sistemin nasıl işlediğine de bakmamız lazım; yasalar bile 'kayıpları' görmezken, sistem nasıl işletilecek bilmiyoruz." (SP/EÖ)