Ersoy'un cinsiyet değiştirmeden önce çektiği son filmlerden biridir. Televizyon kanalları da sanki inadına, "bakın bu aslında erkek" hatırlatmasını yapmak istercesine yayınlarlar da yayınlarlar filmi...
1970'lerin sonlarında çekilen film, muhtemelen Bülent Ersoy'un dudaklarında hüzünlü bir gülümseme yaratıyor rast geldiğinde. Bizlere ise "o eskiden erkekti" hatırlatmasından ziyade zorlu bir hayatı anlatıyor.
Herkes Zeki Müren değil...
Bu piyasada cinsel tercihini açıkça yaşamak zordur. Heteroseksüel hayat dışında kalanları elinin tersiyle iten, argosunun büyük bir bölümü heteroseksüel cinsellik dışındaki tercihlere küfretmekle oluşan bir toplumdan aksi de beklenemez zaten.
Durumun tersini kanıtlamak için öne sürülebilecek olan tek örnek Zeki Müren ise tamamen farklı bir durum. Çünkü sanat güneşimize halk tarafından tanınan cinsel tercihini açıkça yaşama hakkı, ne yazık ki ne sanat dünyasından ne de sıradan hayattan kimseye bu kadar kolay verilmiyor.
Bülent Ersoy Zeki Müren'in zirvede olduğu yıllarda, gerçekten iyi bir sesle çıktı sahneye. Erkekti, ancak görünümünden ve tavırlarından cinsiyetinden hoşnut olmadığı anlaşılıyordu. Ersoy 80'lerin ilk yıllarından bir tabuyu yıkarcasına Londra'ya gitti, ameliyatla cinsiyetini değiştirdi ve kadın oldu.
Devlet tarafından yasaklı, çünkü transseksüel...
80 darbesinin korkunç baskısı toplumun her alanına yansımıştı. Sanat dünyasından nasibini alan da Bülent Ersoy oldu. Ersoy devlet tarafından yasaklı ilan edildi. durumu tam olarak aynı olmasa da, benzerlikle gösteren Zeki Müren ise herhangi bir baskı ya da yasağa maruz kalmadı.
Sonraki yıllarda Müren'in yasaklanmaması beşi bir yerde generallerin Müren'in sesini çok beğenmelerine bağlandı. Ortaya çıkan tablo, Ersoy'un zaten iyi bir sanatçı olmadığını kanıtlamaya çalışır gibiydi, tabii kimse bunu yemedi.
Ersoy uzun süre ortalıklarda görünmedi, görünemedi. 80'lerin sonlarına doğru, ortalık sakinleşti, yasaklar kalktı, ama bu kez piyasa arabeske teslim olmuştu. Yani Ersoy'un kaybettiği ününü geri kazanması için 90'ları beklemesi gerekti.
90'lar geldiğinde Zeki Müren artık köşesine çekilmiş, sahnelerden uzaklaşmıştı. Halk sadece bir kişi için kullanabileceği "cinsel tercihini kabullenme kredisini" bu kez Ersoy'a layık gördü. Bülent Ersoy, itibarını geri aldı.
"12 Eylül generallerinin dokunulmazlığı kalktığında, dava açacağım"
90'lı yıllar, 12 Eylül darbesi hakkında yüksek sesle konuşulmaya başlanan yıllar oldu. Ersoy bir röportajında, onun konumunda olan kimsenin söylemeye çok da cesaret edemeyeceği bir şekilde konuştu; "12 Eylül generallerinin dokunulmazlığı kalktığında, dava açacağım."
Belli ki hak etmediği yasaklara kızmıştı, haklarına saygısızlık olarak algılamıştı, savaşacaktı. Sonraki günlerde, Marmaris'te düzenlenecek bir sünnet düğününde sahneye çıkması istendiğinde, davetli listesinde aktif ressam, emekli darbecinin olup olmadığını sordu, olduğu yanıtını alınca, sahneye çıkmayacağını belirtti ve işi kabul etmedi, gazetelerin bunu yazacağına da aldırmadı belli ki.
Aynı dönemlerde ülkeyi ikiye bölen başka bir gündeme de imzasını atmayı başardı. Evlendi! Halkın ikiye bölünmesinin nedenleri çoktu, nasıl evlenirdi? Damat çok küçüktü, üstelik Bülent Ersoy erkekti, nikahı nasıl bir belediye başkanı kıyardı? Medya her zaman ki gibi ipin ucunu kaçırdı, "rezillik" diye manşetler atıldı.
Ersoy kendinden emin tavrını asla bozmadı. Hoş, evliliği sürmedi, ama o yine inat yaparcasına genç adamlarla sevgili olmaya devam etti. namus bekçisi medya, genç bir adamın Bülent Ersoy gibi kendisinden yaşlı, üstelik de transseksüel biriyle beraber olmasını kesinlikle mantığa ve ahlaka aykırı bulduğu için, ne Ersoy'un sevgililerini parayla tuttuğu kaldı, ne de adamların Bülent Ersoy'la mukavele imzaladığı iddiaları.
Yüzük alınacaksa en büyük taşlısı, saç yapılacaksa en kabarığı
Ersoy Zeki Müren'den devraldığı abartılı, ağdalı Türkçe'si ile iddialara Osmanlıca kelimeler de kullanarak yanıt verdi. Abartılı kibarlığı ve haşmetli görünümü -kendi deyimi ile hükümet gibi kadınlığı- ile her türlü saldırıyı geri püskürttü.
Artık Bülent Ersoy bu ülke gerçeklerinden biri. Abartılı kıyafetleri, makyajı, takıları ve hareketleriyle, kadınlığını kanıtlamak istercesine davranıyor. Sadece gerçek mücevher takıyor, bir yüzük alınacaksa en büyük taşlı, en gerçek olanını alıyor, saç yapılacaksa en kabarık, en gösterişli olanını yaptırıyor. Kadın, kadınlığını yaşamaya çalışıyor. Ama belli ki, yıllar ve insanlar onu çok yormuş.
Magazin basının "çömez" gençleri, "bir şey söyler de haber çıkar" mantığıyla muhtemelen, ayda bir ya da iki kere en azından, bir röportaj sırasında, güya yanlışlıkla "Bülent bey" diyorlar, karşılarındakini kıracaklarını hiç düşünmeden. Siz hiç rastladınız mı bu sorunun ardından, kameranın döndüğü o çok makyajlı yüzdeki ifadeye? Ne diyeceğini, nasıl davranacağını bir anda bilemeyen çaresiz kadını hiç gördünüz mü?
Sanki mecburmuş gibi hesap veriyor...
Bülent Ersoy bu ülkede yapılması gerçekten çok zor olan bir işi başarmaya çalışıyor yıllardır. Özgür bir tercihin hesabını vermeye, herkese gülücük dağıtmaya çalışıyor. Sanki mecburmuş gibi...Ersoy yaklaşık 25 yıllık mücadelesinin sonlarına geldi artık. Gerçekten güçlü sesi, şu ses yoksunu müzik dünyasında bir cevher. Ersoy ise söke söke aldığı saygının ve sevginin tadını çıkartıyor.
Ama bütün bunlar olurken, kendisi gibi olanları asla görmüyor, yoklarmış gibi davranıyor. Ülkedeki isimsiz transseksüeller öyle ya da böyle konu olduğunda cevabı hazır: "beni onlarla karşılaştırmayın"... Zaten karşılaştırmak mümkün değil, çünkü onlar bambaşka bir dünyanın insanları. Onların ışıklı dünyaları çoğu zaman karakol flüoresanlarından ibaret.
Paşabahçe'de pet şişe dolu su kamyonları
Sahnedekiyle, gerçek hep farklıdır ya, Ersoy kendisine sokaktaki travesti ve transseksüeller sorulduğunda hep geçiştiriyor, ama gerçek midir efsane midir bilinmez, Beyoğlu sokaklarında yıllardır Ersoy'un Cihangir'in arka sokaklarındaki travesti evlerine zaman zaman para gönderdiği konuşulur.
Yaz ortasında, Beykoz'daki Paşabahçe fabrikasında grev yapılırken tesadüfen fabrikanın önünden geçen Ersoy'un arabasının önünü kesen ve su isteyen işçilerin anlattıklarına bakılırsa, travestilere para yollamış olması da mümkün...
Ersoy kendisinden su isteyen işçilere bir şey demeden yola devam etmiş, bir saat kadar sonraysa, bir su kamyonu gelmiş fabrika önünde, içi pet şişelerle dolu...