Baharla birlikte Karadeniz ve Güney Marmara'ya iki-üç aylığına çalışmak üzere giden geçici ya da mevsimlik işçilerin çocukları ise daha da kötü durumda: Okula devam edemiyor, yoksulluk kısır döngüsünden kurtulamıyorlar.
Devlet İstatistik Enstitüsü'nün (DİE) en son 1999'da yaptığı Çocuk İşgücü Anketi'ne göre tarım alanında yaklaşık 1 milyon çocuk çalıştırılıyor.
Uluslararası Çalışma Örgütü'yle (ILO) birlikte yürütülen Çocuk İşçiliğinin Sona Erdirilmesi Uluslararası Programı (IPEC) kapsamında 2002'de yapılan bir çalışma çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan gelen geçici işçilerin çocuklarının sağlıksız koşullarda yaşadıklarını, ya tarlada çalıştırıldıklarını ya da okula devam etmeyerek kendi başlarına bütün günü geçirmek zorunda kaldıklarını gösterdi.
"Yasalar var ama uygulanmıyor"
Çocuk işçiliği üzerine çalışan İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi'nden avukat Esra Özeren varolan hukuki düzenlemelerin çocukları korumak için yeterli olduğunu fakat hayata geçirilmediğini söylüyor:
"4875 sayılı İş Yasası, tarımda, ev hizmetlerinde, aile içi işletmelerde çalışan işçileri kapsamıyor. Bu yasa, ancak işverenle bir sözleşmeye dayanarak çalışan çocuk ve genç işçilere uygulanabilir.
Bu yasa kapsamı dışında kalan çocuk işçilereyse Borçlar ve Umumi Hıfzısıhha Yasaları uygulanıyor. Fakat bu yasalar, asgari çalışma yaşı ve çalışma süreleri açısından çocukları daha az koruyor ve ayrıntılı düzenlemeler içermiyor".
Özeren çocuk işçiliğinin boyutlarıyla ilgili yeterli veri olmadığını; çoğu mevsimlik işçi, ev işi yapan ya da tarımda olduğu gibi kayıt dışı çalıştırılan çocuklarla ilgiliyse hemen hemen hiç veri olmadığını belirtiyor.
"Elimizde olan en kapsamlı ve taze veriler, Çocuk İşçiliğinin Sona Erdirilmesi Uluslararası Programı kapsamında yürütülmüş 1994 ve 1999 yıllarına ait Çocuk İşgücü Anketinin sonuçlarıdır ki bu anketler kayıt dışı istihdamı kapsamamaktadır".
Fişek Vakfı'ndan Prof. Gürhan Fişek de bu verilerin sağlıklı olmadığını; özellikle de ailelerin sekiz yıllık zorunlu eğitim dolayısıyla yanlış bilgi vermiş olabileceklerini söylüyor.
Tarım alanında çalışan çocuklarla ilgilenen hiçbir kurum ya da kuruluş olmadığını belirten Fişek, sivil toplum kuruluşlarının bu konuya daha fazla eğilmesi gerektiğini vurguluyor.
ILO: "Yoksulluk kısırdöngüsü çocukları içine çekiyor"
Prof. Dr. Nurettin Yıldırak, Doç. Dr. Bülent Gülçubuk, Yrd. Doç Sema Gün, Doç. Dr. Emine Olhan ve araştırma görevlisi Mehmet Kılıç'ın ILO için 2002'de hazırladıkları "Türkiye'de Gezici ve Geçici Kadın Tarım İşçileri Çalışma ve Yaşam Koşulları ve Sorunları" çalışması da çocuk işçilerle ilgili veri sunuyor.
Çalışmanın sonuçlarından en önemlisi, mevsimlik işçilik yapan ailelerin çocuklarının da yoksulluk kısırdöngüsünden kurtulamayacağı ve aynı şekilde çalışmaya devam edeceği...
Saha çalışmasının sonuçlarına göre aileler çoğunlukla çocuklarını da çalışacakları bölgelere götürüyorlar. Çocuklar ya işçi olarak ya da ailelerinin yokluğunda ev işlerinde çalışıyor:
"Gezici olarak nitelenen tarım işçileri içinde çocukları ilkokul çağında olan ailelerin oranı yaklaşık % 26. Çocukların çoğu iş mevsiminin başladığı Mart, Nisan, Mayıs aylarından itibaren okula gidememekte. Aile ile birlikte işyerine gelmek zorunda olan çocuk, ya annesi veya babası ile çalışmaya başlamakta veya anne-babası işe gittiğinde kendisinden küçük kardeşlerine bakmakta ya da çadırda tek başına kalarak varsa yaşıtları ile oynayıp akşamı beklemekte, yaşıtları yoksa 10-11 saat yalnız başına oyalanmaya çalışmakta".
Akademisyenlerin hazırladığı rapor "8 yıllık zorunlu eğitimin gezici işçi ailelerinin çocukları için geçerli olmadığını" söylüyor.
Buna göre, gezici işçilerin geldiği bölgelerde yatılı okullar ve benzer eğitim kurumlarının açılması ve ulaşılabilir hale getirilmesi ve ailelere çocukların eğitiminin devamlılığının önemi konusunda bilgi verilmeli.
"Sağlık riskleri katlanıyor"
ILO raporundaki bir diğer noktada, zaten yoksul ve sağlıksız olan çocukların gezici işçi olarak gittikleri bölgelerde daha büyük sağlık sorunları yaşama riskiyle karşılaştığı ve bu konuda hiçbir sosyal güvenceye sahip olmadıkları.
"Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri bulaşıcı hastalıkların çokluğu,sağlık koşullarının kötü oluşu, bölgede görev yapan sağlık personelinin diğer bölgelere oranla yetersiz oluşu nedeniyle sağlık koşulları açısından sorunlu bölgelerdir. Bu bölgelerde halen verem, sıtma, trahom, çocuk felci, kızamık ve çiçek gibi hastalıkların izleri bulunmaktadır.
Gezici işçilerin tamamına yakın bölümü Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinden geldiklerinden sağlık açısından pek iyi bir durumda değildirler. Bu duruma işçilerin sürdürdükleri yaşam biçimi ve içinde bulundukları sağlık koşulları da eklendiğinde sağlıklı olmaları ancak şansa ve kişisel yapılarına bağlanabilir".(EÜ)