Suriye’de geçtiğimiz günlerde Heyet Tahrir'uş Şam (HTŞ) tarafından Humus vilayetinde düzenlenen güvenlik operasyonunda sivillere yönelik hak ihlalleri, saldırılar ve cinayetler, ülke genelinde büyük yankı uyandırdı.
Mağdurlar ve bölge sakinleri, bu ihlallere karşı protesto gösterileri düzenledi. Olayların ardından Humus Valisi Abdurrahman el-Aama bölgeye gelerek halkla bir araya geldi ve yerinde incelemelerde bulundu. El-Aama, faillerin tutuklanıp cezalandırılacağını açıkladı.
Bununla birlikte, dün akşam saatlerinde Beşar Esad’ın kardeşi ve eski Suriye ordusuna bağlı 4. Zırhlı Tümeni’nin komutanı Mahir Esad’ın ülkeye döndüğü ve sahil bölgesine ulaştığına dair spekülasyonlar sosyal medyada hızla yayıldı. Bazı çevreler, bu spekülasyonun Humus’taki olayları gölgeleme amacıyla ortaya atıldığını öne sürdü.
HTŞ’ye göre operasyonların amacı
Esad yönetiminin çöküşü ve HTŞ’nin iktidarı ele geçirmesinin ardından, eski ordu mensupları ve orduyla birlikte hareket eden milislerin silahlarını teslim etmeleri için uzlaşma süreci başlatıldı. Belirtilen sürenin sona ermesinin ardından, yeni yönetim bazı grupların silahlarını teslim etmediğini açıkladı. HTŞ öncülüğündeki Askeri Operasyonlar İdaresi, “eski rejim kalıntılarının” siviller arasında saklandığını ve silahlarıyla birlikte barışı tehdit ettiğini ileri sürerek, sivil barışı sağlamak adına bu grupları tutuklamanın zorunlu olduğunu savundu. Bu gerekçelerle Humus, Lazkiye ve Tartus başta olmak üzere ülkenin farklı bölgelerinde ‘güvenlik operasyonları’ başlatıldı.
Ancak operasyonlar sırasında çeşitli bölgelerden hak ihlalleri, mezhepçi saldırılar, hakaretler, yağmacılık ve cinayetlerin yaşandığına dair haberler gelmeye başladı. Özellikle Humus’ta düzenlenen son operasyondaki ihlaller ve saldırılar, tüm operasyonlar arasında “en ağır” olarak değerlendirildi.
SURİYE'DE GÜVENLİK KRİZİ
Lazkiye’de mezhepsel gerginlik artıyor
Humus’ta neler yaşandı?
Suriye’nin resmi haber ajansı SANA’ya göre, 21 Ocak tarihinde Humus vilayetinin batı kırsalında, Kamu Güvenliği İdaresi ile Askeri Operasyonlar İdaresi ortak bir güvenlik operasyonu başlattı.
SANA, operasyonun Humus kırsalındaki silah depolarına, uyuşturucu tüccarlarına, kaçakçılara ve eski rejimin milis kalıntılarına yönelik olduğunu bildirdi. Haberde ayrıca, Kamu Güvenliği İdaresi’nin açıklamasına atıfla, “Bölgedeki köy ve kasabalarda yaşayan halkımızı, operasyon hedeflerine ulaşılana kadar emniyet güçlerimiz ve askerlerimizle tam işbirliği yapmaya çağırıyoruz” ifadelerine yer verildi.
Operasyonun devam ettiği sonraki günlerde, hak ihlalleri, şiddetli saldırılar ve cinayetlere dair haberler gündeme gelmeye başladı. Ancak bu haberleri teyit etmek başlangıçta oldukça zordu. Operasyonun gerçekleştirildiği köylerde basın bulunmuyor, telefon ve internet şebekelerinde kesintiler yaşanıyordu. Ayrıca mağdurların bir kısmı, başlarına kötü bir şey gelmesinden korktukları için yaşananları video ile belgeleyemiyor ya da telefon aracılığıyla aktarmaktan çekiniyordu.
SURİYE’DE ARTAN HAK İHLALLERİ
HTŞ, Lazkiye kırsalında operasyon başlattı
Sivil Barış Grubu: Aranan kişilerin çocukları gözaltına alındı
Humus’ta faaliyet gösteren ve saha görüşmelerine dayanarak bölgedeki ihlalleri ve saldırıları belgelediğini belirten Sivil Barış Grubu, operasyon sırasında yaşananlara ilişkin kamuoyuna bir açıklama yaptı.
Grup, 24 Ocak’ta yaptığı açıklamada, yerel tanıkların ifadelerine dayanarak, bölge halkından 13 kişinin silahsız olduğu halde öldürüldüğünü aktardı. Ayrıca, bazı aranan kişilerin çocuklarının, ebeveynlerine teslim olmaları için baskı amacıyla gözaltına alındığını; sivillere yönelik aşağılamalar, hakaretler ve şiddet uygulandığını; silahlı unsurların girdikleri evlerden değerli eşyalar çaldığını vurguladı.
Sivil Barış Grubu, güvenlik güçlerinin evlerin taramasını tamamlayıp bölgeden ayrılmasının ardından, aynı evlerin kimliği belirsiz kişiler tarafından basıldığı, sakinlerinin ise yeniden şiddete uğradığı yönünde raporlar aldıklarını da ifade etti.
Grup ayrıca, bölgeden gelen acil yardım çağrılarını derhal Kızılay ve Suriye Sivil Savunması’na (Beyaz Baretliler) ilettiklerini, ancak açıklamanın yapıldığı ana kadar kurtarma ekiplerinin bölgeye ulaşmadığını kaydetti.
Sivil Barış Grubu, Fahel köyüne ilişkin yaptığı ek açıklamada, köyden tutuklanan askerlerden 15’inin cesetlerinin çevredeki arazilerde halk tarafından bulunduğunu belirtti. Gruba göre, geriye kalan 33 tutukluya dair henüz hiçbir bilgiye ulaşılamadı. Açıklamada, emniyet birimlerinin bu kişilerin akıbetini araştıracağına dair söz verdiği de ifade edildi.
Zeydun ez-Zubi: Hak ihlalleri devlet kavramını tehdit ediyor
bianet’e konuşan akademisyen ve araştırmacı Zeydun ez-Zubi, ülkenin güvenliğini sağlamanın Kamu Güvenliği İdaresi’nin temel sorumluluğu olduğunu vurguladı. Yabancı militanlar başta olmak üzere, tüm silahlı grupların yerleşim bölgelerinden uzaklaştırılması gerektiğini belirten Ez-Zubi, emniyet güçlerinin kırsal bölgelerin güvenliğini sağlamaya öncelik vermesi gerektiğini ifade etti.
Zeydun ez-Zubi, “Öldürülenlerin asker olması bahanesiyle bu ihlalleri meşrulaştırmak son derece tehlikeli. Çünkü bu anlayış bir intikam silsilesine yol açacak ve günün sonunda herkesin herkesten alacağı bir intikam olacak. Bu durum hem devleti hem de ülkeyi bitirir” uyarısında bulundu.
Ez-Zubi, ayrıca suçluların gözaltına alınması ve yargılanmasının yalnızca yasal çerçevede, mahkemeler yoluyla gerçekleştirilmesi gerektiğini vurguladı.
SOHR: 72 saatte 35 kişi öldürüldü
Humus’un batı kırsalında yer alan Fahel, Meryemin, El-Kabu, Hirbet el-Hamam, Arkaya, Eş-Şanniya, Hadasa ve Harkal köyleri, operasyonlar sırasında en ciddi ihlallere maruz kalan bölgelerin başında geliyor.
Londra merkezli, muhalif Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), ilgili bölgede 72 saat içinde toplam 35 kişinin öldürüldüğünü ve bu kişilerin büyük çoğunluğunun silahlı gruplar tarafından katledildiğini bildirdi. Gözlemevi ayrıca, bölge halkına yönelik mezhepçi hakaretler, saldırılar ve aşırı şiddet uygulandığını vurguladı.
REJİM DEĞİŞTİ DEVLET TERÖRÜ DEĞİŞMEDİ
Humus: HTŞ güçleri "Şebbiha" usulü tutuklamaları diriltiyor
bianet’e konuşan tanık: “Ateş açarak köyümüze girdiler”
Operasyonun gerçekleştirildiği köylerden biri olan Meryemin’de yaşayan bir tanık, kendisi ve ailesinin can güvenliği nedeniyle kimliğini gizli tutarak yaşananları bianet’e anlattı:
“Ebu Halid, Ebu Süfyan ve Ebu Seyyaf adındaki üç farklı silahlı grup, doçka ve makineli tüfeklerle ateş açarak köyümüze girdiler. Evleri basıp gençleri vahşice dövdüler. Evlerin altını üstüne getirerek altın, para ve değerli eşyaları çaldılar. Bölgede yaşayan Mürşidiler, Aleviler ve Şiiler gibi farklı mezheplere karşı mezhepçi hakaretlerde bulundular ve insanlara aşırı şiddet uyguladılar. Bazı eski asker ve polisleri tutukladılar; onları vahşice dövüp götürdüler.”
“Köyün büyük bir kısmı muhalifti”
Tanık, köyün genel durumu hakkında da şunları söyledi:
“Köyümüzde eski ordu mensubu üst düzey subay hiç yok. Hatta asker sayısı da genel olarak az. Köyümüz, eğitim ve kültür seviyesi oldukça yüksek bir yer. Köyün büyük bir kısmı eski rejime muhalifti. Ama bugün maalesef bu tür saldırılara maruz kalıyoruz.”
Lazkiye’de Aleviler, üç sivilin infaz edilmesini protesto etti
Vali El-Aama’nın ziyareti ve şikayetler
Tanık, saldırıların ardından halkın Humus Valiliği’ne şikâyette bulunduğunu belirtti. Bunun üzerine köye bir ekip gönderildiğini ancak gelen yetkililerin saldırgan gruplardan haberleri olmadığını söylediklerini ifade etti.
Tanık ayrıca, bölgedeki binlerce kişinin katılımıyla bir protesto düzenlendiğini ve Humus Valisi Abdurrahman el-Aama köye gelerek halkla görüştüğünü aktardı. El-Aama’nın, faillerin tutuklanıp mağdurların önünde cezalandırılacağına ve çalınan tüm eşyaların iade edileceğine dair söz verdiğini belirtti.
Valiliğin açıklaması
Humus Valiliği, Meryemin köyünden gelen şikayetler üzerine emniyet birimlerinin devreye girerek saldırganların peşine düştüğünü ve bazılarını tutukladığını açıkladı. Valilik ayrıca, tüm mağdurların haklarının iade edileceğini ve maruz kaldıkları zararın telafi edileceğini duyurdu. Ancak açıklamada, operasyon sırasında öldürülen ve tutuklanan kişi sayısıyla ilgili herhangi bir bilgi paylaşılmadı.
Ortak talep: “İhlallere derhal son verilsin”
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, “bölgede yaşanan vahşi davranışların” toplumsal istikrarı tehdit ettiğini ve toplumsal kini körüklediğini vurguladı. Gözlemevi, sorumlu idarenin derhal bu tür ihlallere son vermesi gerektiğini talep etti.
Buna ek olarak, Sivil Barış Grubu, bölgedeki yetkilileri sivilleri koruma ve ihlallere karışanların hesap vermesini sağlama konusunda sorumlu tuttuğunu açıkladı. Grup, benzer operasyonları yürüten güçlerin yasalara uyması ve insan haklarına saygı göstermesi gerektiğini belirtti. Ayrıca, güvenlik operasyonları sırasında güvenilir ve bağımsız medya kuruluşlarının olup bitenleri doğru ve şeffaf bir şekilde aktarabilmesi için gerekli izinlerin verilmesi gerektiğini vurguladı.
Dayub: Tek çözüm, geçiş dönemi hukuku
Bazı uzmanlar, ülkenin son dönemde yaşadığı yoğun gelişmelerin içinde yeni idarenin güvenliği sağlayabilmesi için zamana ihtiyacı olduğunu ve saldırılarla ilgili tepkilerin abartılı olduğunu savunuyor. Bu uzmanlara göre, ihlaller sistematik değil. Ancak gazeteci ve yazar Ammar Dayub bu görüşe katılmıyor.
Ammar Dayub, HTŞ’nin bünyesindeki tüm silahlı grupların lağvedilip Savunma Bakanlığı’nın çatısı altına alınması gerektiğini savunuyor. Aksi takdirde, ülkedeki ihlallerin devam edeceğini ve ciddi bir güvensizlik ortamının oluşacağını belirtiyor. Dayoub, “HTŞ, tüm silahlı grupları Savunma Bakanlığı’na dahil edeceğini açıkladı ama bunu henüz gerçekleştirmedi. Bunu yapmadığı sürece ülkede güvenliği sağlayamaz ve uluslararası toplumun güvenini kazanamaz,” diyor.
Dayub ayrıca, yeni idarenin suç işlediği iddia edilen askerler ve milisler için hazırladığı tutuklama listesini kamuoyuyla paylaşması gerektiğini ifade ediyor. Bu tür bir şeffaflık sağlanmadığı takdirde, tutuklamaların gelişigüzel bir şekilde devam edeceğini ve bunun da intikam odaklı olayları artıracağını belirtiyor.
Son olarak Dayub, geçiş dönemi hukukunun bir an önce uygulanması gerektiğini savunuyor. Tutuklama ve yargı süreçlerinin yalnızca yasal çerçevede yürütülmesi halinde bu sürecin adil ve sürdürülebilir olabileceğini vurguluyor.
Suriyeli aydın ve aktivistler "yeni bir ulusal vizyon çağrısı" yaptı
Mahir Esad ülkeye döndü iddiası
Humus’taki olaylar henüz gündemdeyken, sosyal medyada bir anda Beşar Esad’ın kardeşi ve eski Suriye ordusu komutanı Mahir Esad’ın ülkeye döndüğü ve sahil bölgesine geldiği yönündeki spekülasyonlar hızla yayıldı. Bunun ardından bir dizi söylenti ortaya çıktı. HTŞ’ye bağlı güçlerin Tartus ve Lazkiye’den çekildiği, Lazkiye’de bazı grupların bu durumu kutladığı gibi iddialar dolaşıma girdi ve kısa sürede geniş kitlelere ulaştı. Ancak, birkaç saat sonra Lazkiye Kamu Güvenliği İdaresi bu haberleri yalanladı. Müdürlük ayrıca, “eski rejim kalıntılarının” bu spekülasyonu fırsat bilerek İçişleri Bakanlığı’na bağlı bazı birimlere saldırı girişiminde bulunduğunu ancak başarılı olamadıklarını duyurdu.
Suriyeli doğrulama platformu Verify-sy'nin haberine göre, bu spekülasyonun kaynağı, Suriyeli Youtuber Nur Halabi’ye ait bir paylaşım. Habere göre, Halebi dün Telegram kanalında şu ifadeleri yazdı: “Rusya, Suudi Arabistan ve Suriye arasındaki anlaşmaya göre, HTŞ sahil bölgesinden çekilecek ve orayı Mahir Esad’a teslim edecek.” Bu paylaşımın ardından yalnızca üç dakika sonra bir köpek fotoğrafı eşliğinde “Şaka yapıyorum” diye yazdı.
Ancak, Halabi’nin bu paylaşımından sadece dört dakika sonra, Esad yönetimi döneminde “Suriye Uzlaşma Komitesi Sözcüsü” olarak görev yapan Ömer Rahmun, X hesabından şu paylaşımda bulundu:
“HTŞ’nin tüm askerleri Lazkiye ve Tartus’tan çekilmeye başladı. Rus uçaklarının bölgede devreye girdiği ve 4. Zırhlı Tümeni Komutanı Mahir Esad’ın sahil bölgesine geldiği yönünde haberler alıyoruz.”
Halebi ve Rahman’ın açıklamaları
Verify-sy ekibi her iki kişiyle iletişime geçti. Nur Halebi, ekibe yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Suriye’de geniş bir takipçi kitlem var. Son zamanlarda, kanalımda yaptığım paylaşımların değiştirilerek veya farklı anlamlar yüklenerek yayılmaya başlandığını fark ettim. Bunun yanı sıra, mevcut idarenin dezenformasyon ve bilgi kirliliğiyle mücadelede yetersiz olduğunu vurgulamak istedim. Bu nedenle bu espriyi ortaya attım. Ancak zaten üç dakika sonra paylaşımımı kaldırdım.”
Ömer Rahmun ise kendisine ulaştırılan bilgiyi doğru kabul ederek paylaştığını, ancak sonrasında bunun yanlış olduğunu öğrenince paylaşımını sildiğini belirtti. Paylaştığı bilgilerin kaynağını ise açıklamadı.
(ANB/VC)