Bu forumun amacı farklı pratikleri biraraya getirerek demokratik, katılımcı ve bağımsız bir medya evreninin olanaklarını, limitlerini ortaya çıkartmak ve "başka bir iletişim"i kurmaya doğru adım atmak olacak.
Bu yüzden forum öncesinde herkesin "nasıl bir medya istediğini" merak ettik ve ilk olarak da işin mutfağında olanlara, gazetecilere sorduk. İlk parçasını bugün okuduğunuz dizi foruma kadar devam edecek.
Sizin de söyleyecek sözünüz varsa [email protected] adresine bekliyoruz.
Örgütlü, bağımsız, katılımcı ve ayrımcılık olmayan bir medya
Gazetecilerin "nasıl bir medya istiyorsunuz? sorusuna ortak yanıtlarından biri "örgütlü bir medya". Bir diğer cevapsa "en yalın anlatımıyla bağımsız bir medya" oldu.
Kimi gazeteciler örgütlü bir medyanın sistemin tamamen değiştirilmesi ile mümkün olduğunu savunurken, kimileriyse varolan sistem içinde örgütlülüğün desteklenmesiyle yeni bir medya anlayışının yaratılabileceğini düşünüyor.
Kadın gazetecilere göre medya en cinsiyetçi sektörlerin başında geliyor. Onlara göre medya eşitlikçi de olmalı.
Tekelleşme ise hem haberi okuyanın hem de haberi üretenin medyaya olan inancını kırıyor. Ay sonunu nasıl getireceğini düşünürken gündem oluşturmak gazeteci için imkansız hale geliyor.
Radikal Gazetesi'nden Adnan Keskin, Efnan Atmaca, Milliyet Gazetesinden Hüseyin Özdemir, Gökçer Tahincioğlu, Vatan Gazetesinden Kemal Göktaş ve Cumhuriyet Gazetesinden Berivan Tapan bianet'in sorularını cevapladı.
Keskin: Patronlar örgütlü biz örgütsüzüz
Radikal gazetesi muhabiri Keskin, gazetecilikte ihmal edilen konunun "demokratik örgütlenme" olduğunu söyledi.
Muhabirlerin üretime katılması gerektiğini vurgulayan Keskin, yazılan haberin gazetede ne şekilde yer aldığının da önemli bir sorun olduğunu dile getirdi.
Haberlerin değiştirilmesinde, muhabirin fikrinin alınmadığına, muhabirlerin haberlerine sahip çıkmakta güçlük yaşadığına işaret eden Keskin, bu sorunun muhabirlerin gazetenin üretim sürecine dahil olması ile önlenebileceğini savunuyor.
"Gazeteyi başkası yapar muhabir de buna katılmaz. Yayın yönetmeni, yazı işleri müdürü haberleri değiştirir ama bu noktada gazetecilerinde söz söyleme hakkı olmalı" diyen Keskin, muhabirin katkısının yalnız rutin haber toplantılarında değil, neyin haber olduğu neyin olmadığının belirlenmesi noktasında da olması gerektiğini de ifade etti.
Haber yapmanın bir "düşünce ve bilgi süreci" olduğunun altını çizen Keskin, bu yüzden gazetecinin yeterli donanıma sahip olmasının, denetlemesinin, hesap sormasının şart olduğunu vurguladı.
"Üretim sürecine katılabilen, bunu sorgulayan gazeteciler olmak zorundayız" diyen Keskin, böylece etik aşınmanın azalacağını söyledi. Gazete sahiplerinin haklarının sendikayla korunduğunu, buna karşın gazetecilerin örgütlülükten yoksun kaldığını sözlerine ekleyen Keskin, temel örgütlenme yönteminin sendika olduğunu söyledi.
Tahincioğlu: Örgütlülük cesaret değil zorunluluk olmalı
Milliyet Gazetesi muhabiri Tahincioğlu, gazetecilerin yaşadığı en önemli sorunun fırsat eşitliği olduğuna işaret ederek, muhabirlerin "yeteneklerine" göre meslekte yer edinmesi gerektiğini belirtti.
Türkiye'de eğitim sisteminin "büyük eşitsizliklerle dolu olduğunu, üniversitelerin akademi değil meslek edindirme liseleri gibi algılandığını" dile getiren Tahincioğlu, mesleğin "usta-çırak" ilişkisi içinde ilerlediğinin unutulmamasının, yolun başında adaletsizliği engelleyeceğini söyledi.
Tahincioğlu, arzu ettiği medyayı "örgütlülüğün tercih değil zorunluluk olarak görüldüğü bir yer" olarak tanımlayarak, "Her yıl binlerce sendikal eylem izleyen gazetecilerin, her alanda uluslararası standartları bu kadar önemseyen bir medya içerisinde hala örgütlülük için cesaretli bir tercih yapmak zorunda bırakılışları, ciddi bir çelişki" dedi.
Tahincioğlu, muhabirin, sadece aktaran değil, yaşayan, bir tutumu, görüşü olan, yazdıklarını buna göre şekillendiren kişi olarak algılanmasının, muhabirliğin de ciddi bir kalem işçiliği gerektirdiğinin anlaşılmasının, medyada, daha sorunsuz ve gelir dağılımının daha adaletli bir ortam oluşturacağına inandığını dile getirdi.
Tahincioğlu, "Son olarak, haber tercihleri bakımından, insan odaklı, haklar temelinde bir gazeteciliğin evrensel ölçütlerle daha fazla bağdaştığını, büyük problemlerin anlaşılarak çözümünün bu kriterde daha kolay olabileceğini düşünüyorum" dedi.
Göktaş: Savaş kışkırtıcılığı yapmayan bir medya kurulmalı
Medyadaki sorunun sermayeden kaynakladığına işaret eden Vatan Gazetesi Muhabiri Göktaş, hayal ettiği medyayı, "editoryal bağımsızlığa kavuşmuş, savaş kışkırtıcılığı yapmayan, toplumun geniş kesimlerinin çıkarlarını savunabilen, cinsiyet ayrımcılığından uzak, tabuları olmayan" sözleriyle tanımladı. Gazetelerin büyük sermayelerle ortaya çıkan ürünler olduğunu hatırlatan Göktaş, bu yüzden basında yoğunlaşmış sermaye gruplarının söz sahibi olduğunu belirtti.
Mevcut sistemin yeni bir yapılanmaya izin vermesinin güçlüğüne değinen Göktaş, "mevcut düzeniyle medyanın yapısı ve işleyişi, ekonomik ve siyasal sistemden ayrıştırılamaz" dedi.
Örgütlenmenin sorunları bir nebze olsun çözeceğine inancını yineleyen Göktaş, bu sayede az da olsa hareket alanının yaratılabileceğini sözlerine ekledi.
Kadın 'çıtır' gazeteciler...
Tapan Cumhuriyet Gazetesinin genç muhabirlerinden. Tapan üniversitelerde nasıl bir gazetecilik eğitimi verildiğini sorgulamakla başladı. Tapan'a göre alınan eğitimle yapılan iş aslında taban tabana zıtlık gösteriyor.
"Bu durumla daha stajyerken karşılaşan gençler, çantalarında hayal kırıklıkları ile başka alanlara yöneliyor" diyen Tapan mesleğe devam etmek isteyenlerin de bir gün bu sektörün de değişeceğine, kendisine ihtiyaç duyulacağına inancı olduğu görüşünde.
"Kalanlarıysa zor günler bekliyor. Hele kadınsanız...." Tapan Hasan Pulur'un bir yazısını örnek veriyor:
"'Gazetecilik bu kadar ayağa mı düştü. Artık çıtırlar mı köşe yazarı oluyor' eleştirilerini okudukça medyada iyi bir yere gelmenin ancak bu yoldan geçtiğini inandırmaya çalıştıklarını görüyorsunuz"
Tapan'a göre tehlike burada; bu tür yaklaşımların medyaya girmek isteyen 'çıtırlar' için yol gösterici bir öneri olabileceğinin görünmemesinde.
Tüm çalışma alanlarında olduğu gibi medya sektöründe de kadın erkek eşitsizliğinin olduğunu söyleyen Tapan "Aradaki tek fark bu sefer önünüzde okumuş erkekleri bulmanız. Değişen tek şey diplomalı olmaları" diyor.
Para gelince etik kaçar...
Muhabir Tapan'ın dikkat çektiği iki konu daha var: Birincisi sansür, ikincisi de masa başı habercilik.
* Gazetede muhabire sansür uygulamaya artık ihtiyaç yok çünkü zaten herkes otosansür yapar durumda. Otosansür yalnızca çalıştığınız medya ortamında devam etmenizi sağlayabilir, iyi bir gazeteci olmanızı değil.
* Medyada yer alan bir çok haber artık haber ajanslarına kitlenmiş durumda. Muhabirler de artık 'ajans okuyucusu' haline geldi. Masadan kalkıp olayın peşinden gitmek artık 'saflık' olarak algılanıyor. Çünkü daha pratik bir yol var. İnternet haberciliğinden yararlanmak gibi...
Tapan bağımsız medya umudunun seslendirildiği durumda ruh hastalıkları tedavisi görmeyi gerektirecek kadar delilik unsuru olduğunu düşünüyor.
Tapan'a göre fark etmiyor. "Sol" ya da "sağ" eğer bir paranın girip çıktığı bir basın kurumundaysanız, reklam almayı her şeyin önünde tutmak gerektiğini anlar ve bunun peşinden koşarsınız. Para gelince etik kaçar...
"En yalın söylemiyle 'bağımsız bir medya' istiyorum"
Radikal'den Atmaca'nın da şikayetleri Tapan'la benzerlik taşıyor.
Atmaca, son on yılda medya sektörüne girenler için hayal kırıklığının her geçen gün daha da büyüdüğüne dikkat çekiyor.
Atmaca en yalın anlatımıyla "Bağımsız dolayısıyla güvenilirliğini ispat etmiş bir medya" istiyor.
Ancak Atmaca'ya göre tekelleşme okurlar da olduğu gibi çalışanlarda da medyaya karşı güveni kırıyor. Dolayısıyla gazetecilerin önündeki en büyük tehlike otosansüre dönüşüyor.
"Haberi okuyan da haberi üreten de medyaya güvenmiyor"
Çünkü yaratılan tekel bu işi seçmişler için tüm direnç mekanizmalarını kırıyor. İşsiz kalma tehlikesi ve her kurumda şartların aynı olduğu inancı yaşanan tüm bu gelişmeleri sorgulanmaz, yadsınmayacak bir gerçek haline getiriyor.
"Ses çıkaranlar ise sistemin dışına atılıyor. Ancak bağımsız medyanın cılızlığı onların da sisteme karşı attığı çığlığı duyulmaz kılıyor. Dolayısıyla bağımsız bir medya istiyor gazeteciler."
"Tekelleşme emeği de görünmez kılıyor"
Atmaca "Tekelin ikinci bir sorununun da emeği görünmez kılması" diyor. Emeğin karşılığının alınmaması bu işe gönül verenlerin muhalif duruşunu kıran bir problem.
"Yaşamlarını idame ettirebilecek düzeyden daha da az bir gelirle yaşamak zorunda kalan gazeteci için muhalif olmak, gündem yaratmak gibi temel kurallar önemini kaybediyor."
"Türkiye'nin en seksist sektörlerinden biri medya"
Tapan gibi Atmaca da "Söyleme zıt olmasına karşın belki de Türkiye'deki en 'seksist' sektörden birinin medya" diyor.
"Bunun için gazetelerin yönetici koltuklarına ya da çıkan haberlerde kadınlar için kullanılan 'dost hayatı yaşamak, metresi' ibarelere bakmak yeterli. Dolayısıyla ben kendi adıma eşitlikçi, emeğe değer veren ve özgür bir medya istiyorum."
Alternatif yok
Özdemir, Milliyet Gazetesinin foto muhabirlerinden. Nasıl bir medya istediğini, nasıl bir medya istemediğinden anlıyoruz.
"Türkiye'de iki tekel var. Birisi pastanın yüzde 70'ine sahipse diğeri de yüzde 25'ine sahip. Geriye kalan yüzde 5 ise alternatif. Dolayısıyla okur ya da izleyici medya kaynağına inanmıyor."
Özdemir başına gelen bir olayı aktarıyor:
"Bir 'şehit cenazesi' haberi yapacaktık. Dört cenaze vardı. Herkes çok acılı. Fakat ölen kişinin babası görüntü almamıza izin vermiyordu. Nedenini sorduğumuzda anladık ki tepkili. 'Gidip manken bilmem kimi çeksenize' diye çıkıştı. Çünkü onun için bir magazin haberiyle acısının haberi bir gazetede yan yana aynı bağlamda verilebilir ve bu onu rahatsız ediyor. Yani medyaya inanmıyor"
Medya kitlelerin sesi olmaktan uzak
Özdemir'e göre bu tekel medyası kitlelerin sesi olmaktan da uzak. "Erman Toroğlu gazeteci mi? Ama bir sözüyle kimse tavuk ya da sebze sektörü batıyor. İnandırıcılığı olan o. Toroğluların çoğalması asıl korkutucu olan."
Özdemir şahit olduğu bir başka deneyimi aktarıyor:
" Pınar Selek'in Milliyet Gazetesiyle yaptığı röportajın fotoğraflarını ben çektim. Dolayısıyla Selek'e ne sorulduğunu ya da Selek'in neye, nasıl cevap verdiğini de duymuş oldum. Röportajdan uzun süre sonra kısa bir haber çıktı. Cümleler içinden cımbızla çekilmişti. Selek başka bir şey söylüyormuş gibi. Olaydan sonra Milliyet'in okur temsilcisi Derya Sazak'ın dilinden hata kabul edildi ama doğrusu hiç olmamasıydı." (EZÖ/AÖ/EÜ)