Her eli kalem tutan, her denklaşöre basan gazeteci midir? "Gazeteci kimdir?" sorusu kaç "gazeteci"nin kafasını meşgul ediyor, kaç gazeteci imza attığı haberlerin ardından uykusuz kaldı, vicdanı sızladı... Ya da kaçı, "ben bu işin hakkını verdim rahat uyuyabilirim" düşüncesini aklından geçirdi.
Parmaklarım tuşlarda gezinirken, bu meslek için kalbimin çarptığı ilk zamanları anımsıyorum...16-17 yaşlarındaydım. Henüz bu "sektör"ün içine girmediğim, kirlendiğimi hissetmediğim delikanlı dönemlerim... Yanlış giden bir şeyler vardı. Bu farkındalığı başkaları ile de paylaşmak, onları bilgilendirmek, karanlıkta kalanları gün yüzüne kavuşturmak istiyordum.
Toplumu aydınlatmak için az da olsa bir katkım olabilirdi. Bunu haberlerimle, çektiğim fotoğraflarla yapabilirdim. Bu umutla koyuldum yola. İlk önce bu işin okulunu okumam gerekiyordu. Tüm kararlılığımla üniversiteye girmeye çalıştım. Kazandım okulu. Mesleğin en hızlı öğrenildiği şehre, İstanbul’a, geldim.
Okulda anlatılmayanlar...
Mesleğin etiğini, tekniğini anlatan onlarca kitap okutuldu okulda, yazılıp çizilenleri bu işin profösörleri olan öğretmenlerimizle günlerce tartıştığımız zamanlar oldu. Bize öğretmeye çalıştıkları ütopyalarımızdan, kitaplarda yazılanlardan çok farklıydı çünkü. “Objektiflik”, “gerçeklik” gibi haber etiği kavramları sadece kitapların sayfalarında kaldı.
Gazetecilik, daha yolun başındayken "sınıf farklığı"nı ortaya koymuştu. Haber yazma dersinde; "bir haber toplantısı yemeğinde çatal ve bıçağı masanın hangi tarafına koyacağımız", asansörün kapısını nasıl bir "hanımefendi ya da beyefendiye" yakışır şekilde açacağımız ya da nasıl şık giyinebileceğimiz öğretilirken, işin özü unutulmuştu. Gazetecilik bir tarafa itilmişti.
Halkın içinden çıkıp fakülte sıralarında oturan bir gencin gülüp geçmesi gerektiği gereksiz detaylar olarak algılıyordum öğretilenleri. Çünkü gerçekler ve bir tarafta çözüm bekleyen sorunlar daha can yakıcıydı. Hiçbir profesör öğrencilerine savaş haberinin nasıl yazılması gerektiğini anlatmadı.
Bir gazetecinin nerede durması gerektiğini, oynanılan oyunların bir parçası olmaması gerektiğini söylemedi. Bir gazetede kariyer yapmış bir kadının neden "Üçüncü sayfa haberleri"ne alet olmaması gerektiğini, "Erkek patronların talebi doğrultusunda yaptığı her haberin aslında kadınlığına yöneltilen bir silah olduğunu" hiç bir öğretmenimiz anlatmadı.
Onlar anlatmadı. Belki anlatmaya cesaretleri yoktu, belki de inançları körelmişti belki de artık düzen patronlarının birer kuklalarıydılar. Bilemiyorum. Ama böyle bir eğitim(sizlik)den sonra kapısını çaldığımız "medya sektörü" beni şaşırtmadı.
Tercih
Okulda öğretilenleri,ağır bir şekilde yaşıyordu gazeteciler. Pratik daha yakıcıydı. Ya istenilen bir gazeteci (gazeteci demeye dilim varmıyor) olacaksın medya patronlarına ya da karşıt tarafta yer alacaksın kaleminle.
Düzen gazeteleriyle, "büyük medya"yla yeni tanışanlar için sancılı bir süreç. Ama sancılı olduğu kadar da tercih konusunda netleştiren bir süreç. Eminim ki kim olduğunu, nasıl yaşamak istediğini, gazeteciliği yaşamın neresine koyacağının farkında olan her gazeteci, kendisi için doğru olan tercihi yapacaktır. Ben tercihimi yaptım. Sıra sizde. (AK/GG)