Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 7 No.lu Şube Özlük Hukuk Sekreteri ve sınıf öğretmeni Gökhan Atik "hükümetin yeni eğitim programının seçim bildirgesiyle uyuşmadığını ve hayal kırıklığına uğradığını" belirtti, sendika 3 No'lu şubeden Ayşe Panuş ise, "programın neo-liberal politikaya göre programlanmış olduğunu" söyledi.
"Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti daha önce de bu tip maddeler sıralamışlardı ve eğitime en büyük ödeneği ayıracaklarını söylemişlerdi ama devlet okullarına ödenek ayırmayı ihmal ettiler, ödenek ayırmayı bedava kitap dağıtmaktan ibaret sandılar."
Hükümetin yeni eğitim programında kamu harcamalarında en büyük pay eğitime ayrılacak, okul öncesi eğitimdeki okullaşma oranı yüzde 50’ye çıkarılacak, sınıflarda azami 30 öğrenci olacak, her okula internet bağlanacak, bilişim okur-yazarı olmayan öğrenci kalmayacak gibi maddeler bulunuyor.
"Apoletlendirme işyeri barışını bozdu"
Okullarda öğretmenler arasında da sıkıntı yaşandığını aktaran Atik bunun nedeninin apoletlendirme politikası olduğunu söyledi.
"Apoletlendirme politikasıyla belirli bir hiyerarşi yaratılmaya çalışılıyor. Nitelik farklı olmamasına rağmen, normal, uzman, başöğretmen gibi isimlendirmeler yaratılıyor ve ünvana göre farklı maaş uygulaması yapılıyor. Bu durum işyeri barışını ve öğretmenler arası ilişkiyi bozdu."
"Okul öncesi öğretmeni istihdam edilmeli"
Her okula internet bağlanması konusunda ise Atik bunun pek mümkün olmadığını, kendi çalıştığı okuldan örnek vererek "Benim çalıştığım okulda 2 bin 500 öğrenci var, internetten kasıt öğrencilerin haftanın belirli günleri yarım saat internetten faydalanmasını sağlamak ise bu bir anlam ifade etmiyor" dedi.
Okul öncesi eğitimin ise çok önemli olduğunu vurgulayan Atik bunun için en az 50 bin öğretmenin okul öncesi eğitim için istihdam edilmesi gerektiğini fakat İstanbul’da yaklaşık 30 adet okul öncesi öğretmen atandığına, okul öncesi eğitime yapılan harcama boşa gider anlayışının varolduğuna dikkat çekti.
"Yeni program neo-liberal politikaya uygun yapılandırıldı"
"Birinci,ikinci ve üçüncü sınıflara zorunlu bilgisayat ve drama dersi koyuyorlar,bu dersleri sınıf öğretmenlerinin vermesini istiyorlar, benim drama dersi vermem için kursa gitmem, bunu öğrenmem gerekiyor fakat kurs harcamalarını devlet değil ben karşılamak durumunda kalacağım. Dolayısıyla bu yarı zamanlı veya sözleşmeli öğretmenlerin istihdamını sağlamak için ara eleman yetiştirmeye yönelik bir durum."
Hükümetin açıkladığı eğitim programının 2004’deki programa bazı eklemeler yapılmış hali olduğunun altını çizen Panuş,"Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) programı hazırlarken öğretmenlere sormuyor, bu anti-demokratik bir program, bizim bu sürece katkımız veya söz hakkımız olamıyor. Eğitimin parasız olması gerekir ama bu programda ‘veli müşterimizdir’ deniyor, dolayısıyla paralı eğitim açıkça desteklenmiş oluyor" dedi. (NK/NZ)