Georg Scherer
Albert Einstein'ın hayatını anlatan bazı kaynaklara göre, Einstein bir gün annesine yıldızlı gökyüzünün "kayan yıldızlarını" göstererek, "anne bir gün ben de bu yıldızlara binip yolculuk yapacağım" demiş. Annesi, muhtemelen, beş yaşındaki oğlunun bu hayaline şaşırarak herhangi bir karşılık vermiş.
Çocukken bir çokları, "kral çıplak" demekten bile önce, kendini dünyanın merkezindeki insan olduğuna inandırarak konuşmaz mıydı? Yıldızlar ve aydede en çok çocuklar için vardır, başka kimdir onlar kadar yalın ışık verip, gökten göz kırpan?
Çocuk, yitirilmemiş bir sanatsallık düşünüşünün temsilcisidir belki de. Düşlerin içinde gerçekliğin dışavurumlarını, soyutluklar içinde yeniden, kendine göre yazandır çocuk. "Sözcükler çocuklara, aralarında acayip bağlantı yolları olan mağaralar gibi gelir" der Walter Benjamin. Çocukluk belki de onu kullanmasını bilen için düşe yazmaktan dolayı geliştirilmiş yaratıcı bir durumdur.
* * *
Kış boyunca kuzey ülkelerindeki kentler sis perdesinin altına gizlenmiştir. Sis yavaş yavaş kalktıkça bütün haşmetiyle, ihtişamıyla has bir yaşamın varlığı görülür. Karıncalar gibi çalışan insanların ayakları, onların birikimlerinin temelleri, sisi yarmaya çalışan arabaların farları, yaşam alanları... orada ne varsa hepsi ortaya çıkmaya başlar.
Çoğu zaman çocukluk da sise gömülmüş kent gibi değil midir zaten? Çocukluktaki sis perdesini yaratım açmaya başlayınca sanatçı, bilim adamı orada, kendinde gizlenmiş olanı, kendini bil'eceği yolları açmayı öğrenir. Gerçeklik dolayımsız kavrandıkça insan, zenginleşir. La Manchalı Don Quite imkansızlığı istemekle, düşe yazılan bir gerçeğin tüm mahremiyeti içinde kendini görünür kılmamış mıdır?
İnsan, insanlığını kavradıkça kendi deneyimlerini düşe yazılmış olandan dikkatle yaratmaya çabalar. (Gerçi gerçeklik sis perdesiyle, sadece çocuklukta gizlenmez; insan ilişkileri ve dolayımındaki her tür alışverişe ve onun oluşturduğu nesnelere, öteki insanlar ya da düşüncenin bin bir türlü edimi aracılığıyla da varoluşa gizlenir. Ama istenç-dışı gizlenme çocuklukta ve rüyadadır. Daha doğru bir ifadeyle, olanlar kendilerini örtük olarak uyuşmuş bir uzama, bilincin farkındalığından uzakta olarak rüya ve çocukluk dönemi aracılığıyla yer bulurlar.)
* * *
"Güncel yaşantılar, herkesin ağzında çiğnenen laflar, gözümüze bulaşan tortu, kendi damarlarımızın atışı... önceden sezip fark edemediğimiz bunlar... rüyası görülecek maddeyi bozuyor, tanınmaz hale getiriyor. Düşlerde hayrete düşmek, acılarda unutmak olmuyor, çünkü her ikisinin de tam karşıtları onların kendi bağrında yatıyor. Dalgaların tepeleriyle çukurları rüzgar dindiğinde nasıl koyunlarına girerlerse birbirlerinin tıpkı öyle."
Walter Benjamin'in de dediği gibi, düşe yazmak; masumiyeti, yalın fakat derin edimler içinde sırlamaktır. Bu durumda tılsımın bozulması, düşe yazılmış olanın, bir "yıldız yolculuğuna" doğru gerçekten evrilmesini önleyecek pratiğe, günlük hayatın hayhuyuna düşün kurban edilmesi ile oluşur.
Çocukluk düş yazınının birinci eviyse, rüyada ikinci evidir. Üçüncü bir evi de vardır onun için elbette. O da aydınlık günlerin her türlüsünün olanaklığına çabayla kavuşulacağına inanmaktır ve bunun için yola çıkmış olmaktır.(GGT/EÜ)