Doç Dr. Zafer Yörük: SDG artık Şam yönetiminin bir parçasıdır

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi ile Suriye Geçiş Dönemi Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, dün akşam (10 Mart) Suriye'nin geleceğine yönelik 8 maddelik bir anlaşma metni imzaladı.
Metnin ilk maddesinde, “Dinsel ve etnik kökenlerine bakılmaksızın tüm Suriyelilerin siyasal sürece ve tüm devlet kurumlarına katılım ve temsil hakları yetki ve sorumluluk temelinde güvence altına alınacaktır” ifadesi yer aldı.
Ayrıca metinde "Suriye’nin tüm topraklarında ateşkes ilan edileceği", "Kürtlerin vatandaşlık hakkının anayasal güvence altına alınacağı" belirtildi.
Suriye’de Alevi katliamlarının yaşandığı; Türkiye’nin ise Suriye Demokratik Güçleri'ni hedef aldığı bir zaman diliminde yapılan bu anlaşmayı nasıl okumak gerekiyor? Suriye’de bundan sonrası nasıl ilerleyecek? Söz konusu anlaşma Türkiye’deki ‘süreci’ nasıl etkileyecek?
Siyaset Bilimci Doç. Dr. Zafer Yörük bianet’in sorularını yanıtladı.
Metnin en önemli noktasının Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'nin "resmen tanınması" olduğunu söyleyen Doç. Dr. Yörük, "Bu resim karesi artık Rojava Özerk Yönetimi'nin Şam merkezi yönetimi tarafından resmen tanındığı anlamına geliyor. Yani fiilen aslında bir federasyon çözümünü ortaya koyduklarını söylemek mümkün. Zaten makul olan da böyle bir çözümdü, bunun kabullenildiği anlamına geliyor. Suriye Demokratik Güçleri artık Şam yönetiminin bir ortağıdır" dedi.

Suriye Demokratik Güçleri ve Şam yönetimi arasında anlaşmaya varıldı
"Şam, artık Özerk Yönetimi resmen tanıdı"
Şam yönetimi (HTŞ) ve Suriye Demokratik Güçleri arasında imzalanan metni nasıl okumak gerekiyor?
Aslında daha önce Esad yönetimiyle de benzer mutabakatlar yapılmıştı. Özellikle Türkiye’nin bastırması sonucunda sınırları Suriye Devlet Güçleri kontrol edecekti. Zaten Suriye Devlet Güçleri, Rojava'da özellikle Qamışlı ve Haseke tarafında her zaman vardı ama içeriye karışmıyorlardı. Şu anda da bundan farklı bir şey yok. Sınırları devlet gücü kimse o kontrol edecek.
Yani bu metin üzerinden ‘Suriye Demokratik Güçleri silah bırakıyor’ gibi bir okuma yapmak doğru olmaz. Ayrıca metinde yazılanlar pratikte farklı uygulama biçimleri kazanabiliyor. Bölgedeki benzer deneyimler gösteriyor ki böyle askeri birleşmelerde genellikle mutlak biat yerine özerkliği koruma söz konusu oluyor.
Bu anlaşmayı bir kanun hükmü ya da taslağı olarak okumak gerekiyor. Kanun genel çerçeveyi çizer, farklı alanlarda uygulanması için tüzük ve yönetmelikler yapılır; kanuna uygun kurumsal yapılar oluşturulur. Bundan sonraki süreç bu anlaşma çerçevesinde kurumsallaşma, yönetmelik benzeri icraat hükümlerinin oluşturulması ve idari kararların alınıp uygulanması olacaktır.
Bu nedenle sekizinci maddede verilen uzun zaman dilimi gerçekçi görünüyor çünkü bunlar her alanda hemen çözülerek uygulanabilecek meseleler değil. Ayrıca bugün Şam Yönetiminde HTŞ olabilir ama yakın gelecekte de böyle olacağının garantisi yok. Sonuçta, kim yönetimde olursa olsun bağlayıcı bir muhataplık durumu gerçekleşmiştir. Yani, bu anlaşmayla Rojava yönetiminin, Suriye Kürt nüfusunun ve Rojava bölgesinin meşru temsilcisi olduğu tescil edilmiştir. Metnin en önemli tarafı -resmen hüküm olarak konmuş olmasa da- Rojava yönetiminin muhatap olarak alınmasıdır. Bu resim karesi artık Rojava Özerk Yönetimi'nin Şam merkezi yönetimi tarafından resmen tanındığı anlamına geliyor. Yani fiilen bir federal yapının oluşumu demektir. Zaten makul olan da böyle bir çözümdür. Suriye Demokratik Güçleri artık Şam yönetiminin bir ortağıdır.
Özetle; bu anlaşmayı Rojava Özerk Yönetimi ile Şam merkezi yönetim arasında bir anlaşma olarak okumak gerekiyor; şahıslardan, örgütlerden bağımsız okunmalı çünkü yarın Şam'da kimin olacağı belli değil.

SDG-Şam anlaşması: Şimdi ne olacak?
Metinde, “Esad kalıntıları”na karşı ortak mücadeleden söz ediliyor. Şu an HTŞ saldırılarda temel argüman olarak bu ifadeyi kullanıyor. Bu noktada ortaklaşmayı nasıl yorumluyorsunuz?
Ben bunu ‘Bass Yönetiminde kimler yer aldı tutup kafalarını keselim’ gibi anlaşma olarak görmüyorum. Kürtlerin de böyle bir tutum içine gireceklerini düşünmüyorum. Ancak eski rejim döneminde hak ihlallerinden sorumlu olup yargılanan kadroların özerk yönetime sığınmalarının kabul edilmemesi olabilir.
Mesela; II. Dünya Savaşı'ndan sonra Nazilerin bir kısmı Arjantin'e Amerika Birleşik Devletleri'ne veya Doğu Bloku ülkelerine kaçıp oralarda mevki ve para kazanmıştı. Bu gibi durumların engellenmesi yönünde bir anlaşma olarak yorumluyorum. “Rejimde yer alanları yakalayalım, ortak operasyon yapalım, ortadan kaldıralım. Kürtler olarak da buna katılalım” böyle bir madde değil bu.

Suriye Demokratik Meclisi'nden Şam yönetimi ile anlaşmaya dair açıklama
"Ahmet el-Şara’nın paniğe kapıldı"
Peki, tarafları tam da şu an masaya oturtan nedir?
Alevilerin katledildiği bir zamanda böyle bir anlaşmanın olması kafalarda bayağı bir soru işareti oluşturdu. Ahmet el-Şara’nın paniğe kapıldığını söyleyebiliriz, Kürtlerle böyle bir metin imzalayarak meşruiyet sağlamaya çalışıyor.
Ve diğer taraftan Türkiye'de de ekim ayından bu yana devam eden bir süreç var. 15 gün önce de Abdullah Öcalan’ın açıklaması oldu. Ancak Öcalan’dan yapılan açıklamadan sonra dahi ısrarla YPG dile getirildi. Bölgenin Suriye Milli Ordusu üzerinden Türkiye tarafından tehdit edilmesi durumu var. Tişrin Barajı ve çevresinde çatışmalar bitmedi. Türkiye tarafından SİHA saldırıları devam ediyor. Dolayısıyla Suriye Demokratik Güçleri açısından da buradan kaynaklı bir zorunluluk mevcut.
Şam-Rojava anlaşması, Türkiye’nin bölgeye saldırısı için öne sürdüğü gerekçeleri ortadan kaldırmış oluyor. Rojava tarafı için belli ki böyle bir zamanlama söz konusu. Ayrıca yakın zamanda HTŞ Halep’te iki Kürt mahallesine saldırdı. Bu saldırıların ve tehdidin durması, yani Halep şehrinde ve genel olarak Fırat’ın batısındaki Kürt nüfusun güvenliği açısından da bu anlaşmanın olumlu sonuçlar vermesi beklenebilir.

Bakırhan'dan Rojava sorusuna yanıt: SDG'nin temsilcileri biz değiliz
"Anlaşma Türkiye için süpriz olmadı"
Türkiye bu anlaşmadan sonra Suriye'de kalmaya devam eder mi?
Bu anlaşmanın Türkiye Devleti veya Erdoğan yönetimi açısından sürpriz olduğunu sanmıyorum. Yani bilgisi dahilinde olan bir anlaşma diye düşünüyorum. Böyle bir anlaşmanın olacağını devlet de Bahçeli de Erdoğan da biliyordu. Esad yönetimi kalsa da devrilse de Rojava'nın bu şekilde yani Şam'daki merkezi yönetimin güvencesiyle statüye kavuşacağının farkındaydı. Dolayısıyla Türkiye için bu anlaşma sürpriz olmadı ve yeniden bir strateji belirleme ihtiyacı ortaya çıkarmış değil. Stratejinin zaten belirlenmiş olduğu anlaşılıyor.
Bahçeli’nin başlattığı sürecin de bununla ilgili olduğunu vurgulamak gerekiyor. Rojava'da bir Kürt oluşumunun kaçınılmazlığını anlamışlardı ve bundan en az “hasarla” kurtulmanın çarelerini hesaplıyorlardı. Dolayısıyla Türkiye Suriye’den yavaş yavaş çekilecektir. Metinde bir yıl gibi bir zaman da aslında tüm bunlar hesaba katılarak koyuluyor. Çünkü bütün bunlar akşamdan sabaha olacak işler değil.

Suriye Kürtleri: Şam'ın baskıcı geçmişi ve Öcalan'ın Çağrısı
"Ankara da kendini dönüştürme yoluna girebilir"
Son olarak; Türkiye’de devam eden 'süreç' bundan sonra nasıl ilerler, bu anlaşmadan nasıl etkilenir?
Şam ve Ankara bundan sonra birbirine benzer şekilde yol almak durumunda görünüyor. Bağdat’ta Kürt temsili nasılsa Şam’da da benzer şekilde olacak. Irak, ideal bir model olduğu için söylemiyorum, ama ülkedeki farklılıkların temsili açısından Irak tarzı bir model yayılma eğiliminde. Yakın geleceğin Suriye yönetimi, Bağdat’a benzer biçimde yeniden yapılanacak gibi görünüyor. Buradan Türkiye için de benzer çözümler ufukta beliriyor.
Bağdat’tan sonra Şam ve Ankara da, sürekli inkâr ettikleri çok kültürlü ve çok kimlikli nüfus karakterlerini kabullenerek yeniden yapılanacaklar. İddialı konuşmak yanlış ve yanıltıcı olabilir ama böyle bir dönüşümün başlangıcında olduğumuz yolunda çok gösterge var. Bahçeli’nin başlattığı yeni sürecin, böyle bir başlangıcın emaresi olması akla yatkın görünüyor. Yani Ankara da kendini dönüştürme yoluna girmiş olabilir. Öcalan’ın yaptığı açıklama, Ankara’yla imzalanmış bir protokol demektir. Türkiye’de başlayan yapısal dönüşümün ilk adımı olarak okunmaya müsaittir.
Abdi ve eş-Şara tarafından imzalanan 8 maddelik anlaşma şöyle:
- Tüm Suriyelilerin haklarının güvence altına alınması: Dini ve etnik kökenlerine bakılmaksızın, tüm Suriyelilerin liyakat esasına dayalı olarak devlet kurumlarında temsil edilmesi ve siyasi sürece katılım hakkının sağlanması.
- Kürt toplumunun haklarının korunması: Kürt toplumunun Suriye devletinin asli bir unsuru olarak tanınması ve vatandaşlık ile anayasal haklarının güvence altına alınması.
- Ateşkesin sağlanması: Suriye topraklarının tamamında çatışmaların durdurulması.
- Devlet kurumlarının entegrasyonu: Kuzeydoğu Suriye’deki tüm sivil ve askeri kurumların, sınır kapıları, havaalanları ve petrol ile gaz sahaları da dahil olmak üzere, Suriye devletinin yönetimine entegre edilmesi.
- Mültecilerin güvenli dönüşünün sağlanması: Tüm Suriyeli mültecilerin memleketlerine dönmelerinin sağlanması ve Suriye devleti tarafından güvenliklerinin garanti altına alınması.
- Suriye devletine destek verilmesi: Suriye devletinin, Esad rejiminin kalıntıları ve ülkenin güvenliği ile birliğini tehdit eden tüm unsurlara karşı mücadelesine destek sağlanması.
- Bölünme çağrılarının ve nefret söylemlerinin reddedilmesi: Suriye toplumunun tüm bileşenleri arasında ayrımcılık yaratmayı amaçlayan bölünme çağrıları, nefret söylemleri ve fitne girişimlerinin kesin olarak reddedilmesi.
- Anlaşmanın uygulanmasına yönelik yürütme komitelerinin çalışmaları: Yürütme komitelerinin, anlaşmanın uygulanmasını sağlamak ve sürecin yıl sonuna kadar tamamlanması için çalışması.
(RT)
İnfaz ertelemeye gerekçe: Tek kaldığı hücrede örgütsel hareket ediyor

Prof. Dr. Kaboğlu: Doğruları söylüyoruz ve bu rahatsızlık yaratıyor

Remzi Kartal: Öcalan’ın açıklaması demokrasi mücadelesinde yeni bir başlangıçtır

KURDİSH MONİTORİNG KOORDİNATÖRÜ MAZLUM ÖZDEMİR
"Kürtçe isimli ama Kürtçe bilmeyen bir nesil ile karşı karşıyayız"

BEŞTAŞ: "ARKADAŞLARIMIZ REHİN ALINDI"
HDK soruşturmasında 30 tutuklama
