Polat, SHÇEK'in, idarecilerin, yasa yapıcıların eksiliklerine dikkat çekti; yoksulluğa, göçe vurgu yaptı, fakat çocuk haklarının ilerlemesi için en önemli olanın "toplumun duyarlı hale gelmesi ve harekete geçmesi" olduğunu belirtti.
Beyoğlu'nun yoğun göç almış ve yoksul mahallelerinde gönüllü olarak çalışan doktor Ercan Keksal da deneyimlerini aktardı. "Toplumsal yapının çökmesi en çok çocukları etkiliyor" dedi.
İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi'nden avukat Seda Akço da yeni Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) çocuklar açısından oldukça sakıncalı düzenlemeler getirdiğini; yasa yapıcıların, taleplerine kulak vermediğini belirtti.
Yeniden Sağlık ve Eğitim Derneği'nin Bilgi Üniversitesi işbirliğiyle düzenlediği sempozyum, Doç. Dr. Kültegin Ögel'in "Arka Sokaklarda Neler Oluyor?" başlıklı konuşmasıyla başladı.
Polat: "ÇHS milat ama uygulama eksik"
İlk oturum Prof. Dr. Oğuz Polat'ın "Dünden Bugüne Türkiye'de Risk altındaki Çocuk ve Gençler" başlıklı sunumuyla açıldı.
1989'da oluşturulan ve Türkiye'de 1995'te uygulamaya giren Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin (ÇHS) çocuklar açısından bir dönüm noktası olduğunu vurgulayan Polat, "Bu bir adımdı ama ÇHS'nin tam olarak uygulandığını söyleyemiyorum. Bunun en önemli sebebi de toplumun ısrarcı olmaması" dedi.
"Risk altındaki çocuklar" kavramının çok geniş olduğunu belirten Polat'a göre temel meselelerden biri, diğer hak ihlallerine zemin hazırlayan çocuk istismarının önlenmesi.
Çocuk istismarı üzerine çalışan sadece iki sivil toplum kuruluşu olduğunu vurgulayan Polat, konuşmasında devamlı tekrar ettiği gibi, toplumsal duyarlılık ve bilinç yaratılmadan hiçbir sorunun çözülemeyeceğini belirtti.
Çocuk işçiliğinin de önemli bir konu olduğunu söyleyen Polat, çocuklara yönelik çalışmaların yanı sıra, mevzuatta da değişiklik yapılması gerektiğini anlattı.
"SHÇEK tekel olmaktan çıkmalı"
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'nun (SHÇEK) hâlâ çocuklarla ilgili tek yetkili olduğunu belirten Polat, bunun değişmesi gerektiğini; uzman kuruluşlara da bakım ve koruma hizmeti verme yetkisinin tanınmasının zorunlu olduğunu vurguladı.
"Bu daha önce 1933-38 arasında İstanbul'da yapıldı ve başarılı oldu, ama bugün yapamıyoruz, çünkü yasak. SHÇEK'e eleman yetiştiren tek bir okul var. Kurum sadece çocuklara değil, yaşlılara, kadınlara vb. de hizmet veriyor. Kaynak yok ve hizmet aksıyor. Sadece modellerin değil düşüncelerin de değişmesi lazım".
STK'ların Türkiye'de çocuk hakları alanında Habitat sürecinden sonra etkin olmaya başladığını anlatan Polat, "Sivil toplum kuruluşları da hareketlenmeli. Profesyonel ve gönüllü olarak yapılmalı faaliyetler" dedi.
"Çocuk hakları açısından bugün düne göre daha iyi durumdayız. Ama olması gerekenden hala uzaktayız".
Keksal: "Beyoğlu Cihangir'den ibaret değil"
Polat'dan sonra, kürsüye, Beyoğlu'nun yoksul mahallerinde çalışmalar yapan doktor Ercan Keksal çıktı.
Keksal ve arkadaşları üç senedir her hafta sonu "İstiklal caddesinin ışıklarından uzaktaki öteki Beyoğlu'na" giderek ücretsiz sağlık taramaları gerçekleştiriyorlar.
"Beyoğlu sadece Cihangir, Galata değil. 45 mahalle ve 300 bin nüfus var ve bu nüfusun büyük çoğunluğu göçle geldi".
"Çocuklar kalıcı zarar görüyor"
Bülbül mahallesinde üç odalı bir evde 32 kişinin yaşadığını gördüğünü anlatan Keksal, çarpık kentleşme ve göçün büyük bir nüfusun sağlık hizmetinden yoksun kalmasına yol açtığını; yoksullukla birleşince bu durumun en çok çocukları etkilediğini anlattı.
Keksal, kronik beslenme yetersizliği, hijyen yokluğundan kaynaklanan astım vakaları, vitamin eksikliği nedeniyle kalıcı gelişim geriliklerinin ve hastalıkların çocuklar arasında çok yaygın olduğunu vurguladı.
"Aile planlaması yok; koruyucu hekimlik hizmetleri yok. Anadolu'da varolan takip sistemi göçle beraber yok oldu. Mardin'de tüberkülozla yaşayan ve takip edilen bir kişi, ertesi gün Dolapdere'de olabiliyor ve takip edilemiyor. Saatli bombalar dolaşıyor".
Ekonomik durumla sağlık arasında doğrudan ilişki bulunduğunu belirten Keksal "Beyoğlu'nun arka mahallerinde 'toplumsal bir AIDS' yaşanıyor. Kentin sosyal yapısının bağışıklık sistemi çökertildi" dedi.
Akço: "Yeni TCK eskisini aratacak"
İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi'nden avukat Seda Akço da "Yeni TCK'da Çocuklarla İlgili Düzenlemeler" üzerine konuştu; yasanın birçok açıdan eskisini aratacağını belirtti.
Çocuk adalet sisteminin temel prensiplerinden biri, her çocuğun durumuna uygun çözüm üretilmesi; bunun için uzman makamlar oluşturulması ve bu makamların gerekli araçlar ve takdir yetkisiyle donatılması.
Fakat Akço, yeni Ceza Yasası ile kanunla ihtilaf halindeki tüm çocukların ceza hukukunun alanına hapsedildiğini vurguladı.
"Hürriyeti bağlayıcı cezalar son çare olmalı"
Ceza Yasasıyla ilgili taleplerinin gözönüne alınmadığını belirten Akço, kanunla ihtilaf halindeki çocuklar söz konusu olduğunda sosyal incelemenin büyük önem taşıdığını belirtti.
Akço, yasa ile ceza sorumluluğu olmayan çocuklar için bile "güvenlik tedbiri" verilebileceğini; bu çocukların dahi ceza hukukunun alanı içine çekildiğini belirtti. Yasa yapıcıların itirazlarını anlamadığını söyleyen Akço, "ceza"nın çocuklar üzerindeki etkisini bir çocuğun tanıklığıyla anlattı:
"Bize bu cezaları verenlerin cezaevlerindeki falakalardan, dayaklardan, ırza geçmelerden, haraç yemelerden, geceleri ayakların yakılmasından haberi yok besbelli".
Çocukların cinsel sömürüsü
Sempozyumun ilk gününde ayrıca Emre Konuk, Bilge Erol, Dündar Uçar ve Sevil Taner'in katıldığı bir oturum düzenlendi; risk altındaki çocuklar ve okullar üzerine konuşuldu.
Öğleden sonra da Talat Parman, Ceyda Y. Eke, Levent Kayaalp ve Nilay Yılmaz'ın sunumları ile bir oturum düzenlendi. Cinsel sömürü, çocuk fuhuşu ve pornografisi üzerine de Harika Yücel, Sevil Kurt, Esin Küntay ve Kadriye Bakıcı'nın katılımıyla bir oturum yapıldı.(EÜ)
* Sempozyum 20 Nisan Çarşamba günü de devam edecek. Programa ulaşmak için buraya tıklayınız.