Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Şahin Çervatoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tarafından 31 Mart 2024’te yapılacak yerel seçimlerde bir kez daha aday gösterildi.
Başkanlığı döneminde bölgenin dayanışma kültürünü ifade eden “MECİ” (imece) anlayışıyla hareket ettiğini vurgulayan Çervatoğlu, yeni seçilmesi halinde bu yönetim anlayışını sürdüreceklerini söylüyor.
Çervatoğlu, beş yıllık görev süresinde yaptıklarını ve yapamadıklarını bianet’e anlattı.
Ercüment Şahin Çervatoğlu kimdir?
"Vadettiklerimizin tamamına yakınını yaptık"
2019 yerel seçimlerinde oyların yaklaşık yüzde 60’ını alarak seçilmiştiniz. Vaatleriniz vardı, bugün vaat ettiklerinizin neresindesiniz? Önünde mi gerisinde mi?
2019 yılında adaylığım netleştiğinde ‘nasıl bir kent yönetimiyle yaşam alanı yaratmalıyız’ diye düşünerek yola çıktık. Bu süreçte yöreye dair kafamızda taze fikirler oluşmaya başladı. Siyasal geçmişim nedeniyle Fatsalı Fikri Sönmez ağabeyimizi örnek olarak benimsemiş olmam halkımıza dair yaklaşımımda önemli bir kılavuz oldu bana. Ancak ne dönem ne de koşullar aynı olduğu için Fatsa deneyimi veya Fikri ağabeyin yarattığı toplumcu yerel yönetim anlayışını birebir tekrarlamamız mümkün değildi. Yine de “Fikri” takibin önemini bilerek bu kapsamda çalışmalarımıza başladık.
Halkımıza en önemli vaadimiz ise yönetim anlayışını değiştirmek oldu. Yani piramidi tersine çevirip en üstte Fındıklı halkının olması gerektiğini, bunun için gerekli adımları atacağımızı ifade ettik.
Seçildiğimiz ve mazbatayı aldığımız günden bugüne halkın yönetime katılımın önündeki engelleri kaldırarak öncelikle üretmeyi, üretenin yönetime katılmasını sağladık. Hizmet alanlarımıza ilişkin birçok yatırımımızı halkımızın katılımıyla gerçekleştirdik. Tüm mali durumumuzu her ay halkımıza sunduk. Belediye meclis, encümen ve komisyon toplantılarımız halkımıza açık olup tüm alınan kararların şeffaf şekilde halka duyurulmasını sağladık. Hatta belediyecilik anlayışında kendi yaklaşımımız olan MECİ anlayışıyla toplumcu bir yerel yönetim yaratmaya çalıştık. Bunun temel adımlarını attık.
Kısaca, vadettiklerimizin tamamına yakınını yaptık. 2019 seçim sürecinde broşürümüzde yer alan yüzme havuzu ve hayvancılığın desteklenmesi için hedeflediğimiz mandıra projelerini hayata geçiremedik. Bu alanlarla ilgili çalışmalar yapsak bile koşullarımız uygun olmadığı için başarılı olamadık.
MECİ kültürü
Öne çıkan söyleminiz MECİ oldu, bu yeni bir yaklaşım mıydı yoksa eski bir geleneğin yeniden hayat bulması mı? Sonucu ne oldu?
Önemli çıkışlarımızdan biri de geleneğimizi geleceğimize taşımak oldu. Bunun için kadim kültürümüzde yer alan İMECE, bizdeki adı “NODERİ” veya “MECİ” bizim için önemliydi. 1980 askeri faşist darbesinden sonra üniversite yıllarımızda yaz aylarını köyümüzde geçiriyorduk. Bu yıllarda ortaokul ve lisede okuyan kardeşlerimiz dersleri için yardımda bulunmamızı isterler, biz de bireysel olarak katkı sunmaya çalışırdık. Üniversitede okuyan birkaç arkadaş ve 1402’lik[1] bir öğretmen abimizle fiili olarak dershane oluşturduk ve burada kardeşlerimize karşılıksız ders vermeye başladık. Hatta köyde MECİ ile bir kütüphane kurduk ve kitap okuma etkinlikleri gerçekleştirdik. Bu sırada tüm gençler katılmaya başladı bu çalışmaya.
Yaz ayları, Karadeniz’de çay ve fındık ayları aynı zamanda. Sadece ders çalıştırmak değil geleneğimizde olan dayanışma ve paylaşımın temeli olan MECİ’yi hayata geçirmeye çalıştık. Saat 14’e kadar bir kardeşimizin bahçesinde MECİ ile çay/fındık topluyor, öğleden sonra dershanemizde ders çalışıyor ve sportif faaliyetler yapıyorduk. Bunu her gün toplu bir şekilde yaparak tüm katılım sağlayanların ürünlerini MECİ ile topluyor, toplarken paylaşıyor hatta eğleniyorduk. Bu MECİ kültürünü bizden öncekilerin mirası olarak görmüştük ve biz de gençler olarak yaşatmaya çalışıyorduk.
2019 yerel seçimlerinde ise kökümüzde var olan bu anlayışı yarına taşıma ve MECİ’yi toplumsallaştırma fırsatı çıktı karşımıza. Halkın olanı halka verme ve dayanışma ruhuyla, kimseyi ötekileştirmeden söz ve karar sahibi yapma, üretenlerin yönetimde yer almasının önünü açma ve üretim içerisinde yönetim kültünü yıkabilmenin temelidir MECİ.
MECİ’de ‘ben yok, biz varız’ diyerek kişisel işler değil toplumsal çözümler ürettik. MECİ’yi, “karşılık beklemeden insanlık adına, doğamız yararına insanlığa hizmet edebilmek” olarak tanımladık ve yolculuğumuzu bireysel kararlar veya eylemler değil; topluluk gücü, paylaşılan sorumluluklar ve ortak çabalarımız şeklinde planladık. “Tulum şiştikten sonra horon genişler, horona katılan oldukça çember genişler” diye ifade etmiştik, öyle de oldu. Tüm çalışmalarımızı MECİ anlayışıyla yürütmeye ve bu anlayışı toplumsallaştırarak geliştirmeye çalıştık.
Elbette her şey olumlu gelişmiyor, eksikliklerimiz de var. Bu eksikliklerimiz de bizler için öğretici oluyor ve yine kamusal bakış açısı ve toplumcu yaklaşımla bu eksikliklerimizi gidermeye çalışıyoruz. Sonuç olarak mutlak bir faydadan bahsetmek mümkün olmasa bile yeni bir deney ortaya çıkıyor ve bizler de bu üretim sürecinde öğrenmeyi sürdürüyoruz.
"Geleceği örgütlüyoruz"
Klasiktir, siyasetçiler hep “enkaz devraldık” der, işin bir yanı çoğu zaman ortada gerçekten de enkaz vardır. Siz de enkaz mı devralmıştınız? Ya da bugün ortada enkaz var mı? Belediyenin borcu ne kadar?
Öncelikle hangi koşullarda olursa olsun halkla birlikte halkımıza hizmet etmeyi temel almıştık. Evet, devraldığımızda yıllık bütçemiz 16 milyon TL iken 18,5 milyon TL borç mevcuttu. Ve bugün elimizde olan hiçbir üretim tesisi yoktu. Bugün birçok alanda yarınlarımız için oluşturduğumuz temel yatırımlarımız var.
Biz yönetime geldiğimizde geçmişle yaşamayı değil geleceği örgütleyeceğimizi ifade ettik. Yapılanları takdir ederken yapılmayanları eleştirdik ve halkın her kuruşunu koruduk. Geçmişe dair yakınmalardan ziyade ne yapmamız gerektiğine odaklandık. Bugüne kadar toplamda yaklaşık 8,5 milyon TL borç ödedik. Personele herhangi bir borcumuz bulunmuyor. Ayrıca eşit işe eşit ücret anlayışıyla kamu ve şirketlerimizde çalışanlarımızın tamamının haklarını eşitledik. Yönetime geldiğimizde personel sayımız 68 iken yaklaşık 40 çalışanımız emekli oldu. Bizim kurduğumuz işletmelerde çalışmak üzere ve emekli olanların yerine 102 gencimizi işe aldık. Toplam 130 arkadaşımızla çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Ülkemizdeki “eğer iktidar partisinden değilseniz yatırım alamaz, iş yapamazsınız” genel algısını kardeş belediyelerimizin yanı sıra İstanbul, İzmir, Mersin gibi büyükşehir belediyelerimizin dayanışmacı yaklaşımları ve MECİ ile halkın katılımını sağlayarak yıkmış olduk.
Bugün itibarıyla hazır beton santrali, kilit parke üretim tesisi, kırma eleme tesisi, bakım atölyesi ve depo, geri dönüşüm ayrıştırma merkezi, ahşap atölyesi kurulmuş olup işletilmektedir. İmalat tesislerimizin yanı sıra kafe, restoran ve engelsiz yaşam merkezi olmak üzere üç adet yeni sosyal tesis, çocuk hakları merkezi, müze, sinema ve tiyatro salonu inşa edilerek kullanıma açılmıştır.
"Mahalle komiteleri oluşturacağız"
Bir siyasinin bakışı ile ‘çıraklık dönemi’ geride kaldı, ‘kalfalık dönemi’ için kafanızda neler var?
Öncelikle ikinci ve son dönem aday olduğumu ifade ederek başlayayım. Bizler usta-çırak gibi lonca ilişkileri ile siyaseti tanımlayamayız. Bizler asıl ustanın halkımız olduğunu bilir ve onun birer parçası olduğumuzu unutmayız. Halkımızdan büyük olduğumuzu düşünmez, sermaye veya gösterişle itibar sağlayamayacağımızı biliriz. Çünkü biz Fikri ağabeyimizden bize miras kalan “Ben ne yaptıysam halkımla birlikte halkım için yaptım” anlayışının fikri takipçisiyiz.
Ülkemizde siyasetin geldiği noktada demokrasiden değil anti-demokratik uygulamaların hayata geçtiği, kayyım uygulamalarıyla halkın haklarının gasp edildiği, Anayasa’nın yok sayıldığı, hukukun üstünlüğünün yok edildiği, adaleti mumla aradığımız bir kalfalık/ustalık döneminden bahsedebiliriz. Bu dönem, halklarımıza baskı, zulüm ve yoksulluk getirirken bir avuç azınlığa ve imtiyaz sahibine sınırsız olanaklar sağlıyor.
İlçemizin belediye meclis üyesi sayısı 11 asıl, 11 yedek olmak üzere toplamda 22’dir. Bu nedenle belediye çalışmalarında 22 başlık belirlenecek olup bu başlıklar altında komiteler oluşturulacak ve meclis üyesi olan arkadaşlarımızın siyasi sorumluluğunda çalışmalar yürütülecek. Ancak şunu da biliyoruz: Bu çalışmalar aşağıdan yukarıya doğru örgütlü olmadığı sürece kalıcı olmuyor. En geniş katılımla bunu sağlamaya çalışacağız.
Komiteler oluşturmayı amaçladığımız alanlar şöyle: Altyapı ve İçme Suyu, Doğal Yaşam, Ekoloji ve Çevre, Eğitim, Engelsiz Yaşam ve Kent, Esnaf, Gençlik, Gıda Egemenliği, Tarım ve Kooperatifçilik, Halk Sağlığı, Hukuk İşleri, İmar, Şehircilik ve Demokratik Planlama, Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Kültür ve Sanat, Muhtarlıklar ve İş Makinaları, Park Bahçeler ve Kent Mobilyası, Sokak Hayvanları, Spor, Turizm ve Ekolojik Yaşam, Temizlik ve Geri Dönüşüm, Üst Yapı, Yerel, Bölgesel, ulusal ve uluslararası ilişkiler, Yoksullukla Mücadele, Yönetim Anlayışı ve Örgütlenme.
Bu çalışmanın temel hedeflerinin başında doğrudan demokrasiyi hayata geçirmenin en temel birimleri olarak kabul edilebilecek olan mahalle meclisleri/komiteleri örgütlemek ve yönetime katılımları sağlamak geliyor. Fındıklı’da hesap sorma ve hesap verme anlayışını işleterek şeffaflığı ve katılımcılığı artırmayı ve karar alma süreçlerine halkın katılımını sağlamayı amaçlıyoruz.
"Radikal karar almamız gerekiyor"
Geriye doğru baktığınızda geçen beş yılda ‘keşke öyle yapmasaydım’ dediğiniz oldu mu?
Tabii ki oldu. Sonuçta biz de bu toplumun bireylerindeniz, en yalın haliyle hatalarımızla insanız. Önemli olan bilerek hata yapmamak veya hataları tekrarlamamak. Önceliğimiz halk olunca ve örgütlü bir yapının içerisinde olmayınca yalnızlaşmanız, yalnız hissetmeniz çok doğal.
‘Keşke’lere döneceksek… Yönetime geldiğimizde oluşturmuş olduğumuz meclislerin sürekliliğini sağlamak için ısrarcı davranmam gerekirken benim de bazı alanlardan çekilmiş olmamı söyleyebilirim. Kentsel yaşamın yükseltilmesi için yapılması gerekenleri yaparken bazı yaptırımların da olması gerektiğine inansak bile bunu uygulayamamak/uygulamamak bir eksiklikti benim için.
Geri dönüşüm için başlatmış olduğumuz çalışmayı yaygınlaştırmamız için radikal karar almamız gerekirken (hem ödüllendirme hem de cezalandırma) bu kararları hayata geçirememek bir eksiklikti. Bu ve buna benzer şekilde hizmet alanlarımıza ilişkin üretim süreçlerinde muhtemel eksikliklerimiz de olmuş olabilir. Tüm bunları gördük ve olması gerekenin hayata geçirilmesi için çalıştık, çalışmaya devam edeceğiz.
Dipnot:
[1] 12 Eylül sonrası çıkarılan 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile başta üniversite öğretim üyeleri olmak üzere çok sayıda kamu çalışanının görevine son verildi.
(Mİ/VC)