Türkiye'de yapılan araştırmaya göre her evde günün ortalama 6 saat 22 dakikası televizyon başında geçiyor. Bu veri Televizyon İzleme Araştırmaları (TİAK) tarafından yapılan araştırma ait. Kişi başına düşen televizyon izleme süresi ise 3 saat 44 dakika. Şimdi hemen "Ben televizyon izlemiyorum" diyebilirsiniz. O zaman demek ki birileri bu süreden çok daha fazlasını izliyordur.
Yine TİAK tarafından yapılan araştırmaya göre, 2023 yılının en çok izlenen programı Yalı Çapkını oldu. 6 Ocak 2023 tarihinde ekranlara gelen 16. bölümünde dizi 14,77 rating oranına ulaşmış. Yani televizyonu olan her 100 kişiden 15'i diziyi izlemiş. Medya uzun süredir, dünyanın dört bir köşesinde yürütülen toplum mühendisliği açısından en önemli aparat durumunda. Diziler sayesinde dünyanın birçok noktasından binlerce insana ulaşabiliyorsunuz. Hatırlayın o yıllarca süren Brezilya dizilerini, zaten hepimiz Hollywood filmlerini izleyerek büyümedik mi?
Diziler ve filmler kendi toplumuna mesaj veriyor genel olarak. Ama sadece hayat bulduğu toplum ile sınırlı kalmıyor gücü, ülkelerin sınırını kolaylıkla aşabiliyor. Yakışıklı erkekler, güzel kadınlar sayesinde çekilen bir film kısa sürede bir mekanın popüler hale gelmesini, örnek teşkil etmesini sağlayabiliyor. Güçlü görünmek için birileri Rambo filmleri çekerken bir başkası "Biz de size karşı boş değiliz" babında Kurtlar Vadisi serisi çekiyor. Dizileri, filmler, klipleri hafife almamak gerekiyor. ABD'nin yoksul Küba halkında sisteme karşı hoşnutsuzluk yaratmak için, her türlü lüksün gözler önüne serildiği MTV yayınlarını izlettirebilmek için bir zeplin üzerinde televizyon sinyali yansıtıcı yerleştirdiğini biliyoruz.
Kuşkusuz biz belgesel izliyoruz
Türkiye dizi ve sinema sektörünün hem iyi bir alıcısı hem de iyi bir satıcısı durumunda. Bizler batıdan gelen filmleri izlerken özellikle doğumuzdaki ülkelerde de pazarın önemli sahibiyiz. Kuşkusuz biz belgesel izliyoruz, şiddet içeren dizilere bazen gözümüz kayıyor, bazı dizileri "Herkes ne konuşuyor?" diye merak edip bakıyoruz, en samimi ifadeyle kafa boşaltmak için izliyoruz. Ortadoğu’da ise uzun bir zamandır Türkiye kaynaklı diziler izleniyor. Sektör rakamlarına göre Türkiye’de yapılan dizilerin yaklaşık yüzde 60’ının asıl pazar hedefi Ortadoğu ülkeleri. Türkiye, dizi satışında ABD’nin hemen ardından ikinci sırada geliyor. Bazı kaynaklara göre ise üçüncü sırada. 2023 yılında Türkiye'nin yıllık dizi ihracat geliri yaklaşık 600 milyon doları buldu. 2025 hedefi ise 1 milyar dolar olarak dillendiriliyor.
Neredeeenn nereye? Bir zamanlar Ortadoğu'da Türkiye kaynaklı diziler ahlâksız olduğu düşünülen temsil ve ifadelerle anılırken bugün Türkiye dizi ihraç ediyor.
Son günlerde tekelleşme, sanatçıların hakları vb. söylemler ile başlatılan tartışmaya bu yönden bakıyorum. Biliyorum ki o sanatçıların hakkını korumak söylemiyle ortaya çıkanların bir tanesi bile bugüne kadar settekilerin kaç saat çalıştığı, güvencesi olup olmadığı gibi konular ile ilgilenmedi. Bu tıpkı, reklam verenleri kendi istediğin gibi dizayn etmek, reyting ölçüm şirketlerini kendin belirlemek, dijital yayıncılıkta kendi ölçüm mekanizmanı kurmak gibi bir durum. Bir zamanlar da iktidar medyası reklam verenlerin “hâlâ eski medyaya” reklam verdiğini söyleyip reklam vermeyenlere aba altından sopa gösteriyordu. O alanı da dizayn ettiler.
Neden şimdi?
Şimdiyse dizi sektörüne el atmalarının bence iki önemli nedeni var. Öncelikli ilk neden herkesin tahmin ettiği gibi tamamen duygusal, parayı çok sevmelerinden kaynaklanıyor. Sektörü ve parayı kendileri dışında birilerine bırakmak istemiyorlar. İkincisi ise kendi siyasal söylemlerini, dünyaya bakışlarını, yaşam şekillerini başkaları üzerinde de hakim kılma çabası.
Dizilerin çekildiği yerlere Ortadoğu ülkelerinden gelen turist sayısında ciddi artış var. Peki sadece dizi satıp para kazanmak mı başlayan savaşın nedeni? Elbette değil, bunu çok net bir şekilde ifade edebiliriz. Bir yanında ekonomik kaygılar olduğu doğru, ama sadece ekonomik olsaydı bugün yaşanan kavganın şirketler arasında olması gerekirdi. Oysa Rekabet Kurulu hemen duruma el attı, savcılık menajerlerin ve oyuncuların ifadesini aldı. Bu arada oyuncuların kiminle sevgili olduğuna kadar konular üzerinde büyük çaplı bir itibarsızlaştırma operasyonu başladı. Çatışmanın ve piyasaya hakim olanların üzerine bu denli güçlü gidilmesinde elbette iktidarın önemli payı var.
"Aile yılı"
Son dönemde dizilerin ana temasını aileler oluşturuyor. Kimi zaman ailece mafya üyesi oluyorlar kimi zaman ‘evlilik dışı ilişki’ yaşıyorlar. Yerli ve milli ve dahi muhafazakâr ailelerin farklı yaşamları ekrana taşınıyor. Muhafazakâr kanallarda aslında durumun hiç de ana akımda göründüğü gibi olmadığı anlatılsa da fayda etmiyor. Ne muhafazakâr kanallar, ne TRT tarafından lisans alınmadan hizmete giren dijital platform ne de RTÜK’ün yasakları yayınların “Türk aile yapısına uygun” olmasını ve izleyiciye “doğru” mesajlar iletilmesini sağlamıyor.
Oysa iktidar 2025’i ‘Aile Yılı’ ilan etmişken bu durum hiç de kabul edilebilir değil. İnsanlara ailenin ne kadar ulvi bir kurum olduğu, çocuk yapıp durmaları anlatılırken, “malum diziler” hiç de hoş olmayan mesajlar vermeye devam ediyor. İşin kötüsü oyunculara duyulan sempatinin siyasilere duyulan sempatiden kat kat fazla olduğu göz önüne alındığında pek de ‘hoş’ bir tablo çıkmıyor ortaya.
Hatırlayın AKP’nin ilk yıllarında hedef medyaydı, medyanın sahiplik yapısı yeniden düzenlendi. Ardından kitle örgütlerine sıra geldi. Yeni dernekler, vakıflar kuruldu, odaların yetkileri kısıtlandı, baroların sayısı çoğaldı. Eğitim, yargı gibi alanlarda gerekli değişimler sağlandı. Olimpiyatlara gidecek sporculara kadar müdahale edildi.
Aslına bakarsanız ‘sanatçılar’ da bundan nasibini almıştı. Gezi eylemliğinde kendini rüzgâra kaptıran ve Taksim’de hatıra fotoğrafı çektirenler daha sonra aslında ilk üç gün haklı bulup sonra gerçekleri anladıklarını anlatmaya koyuldu. Hatta Sabah Gazetesi'nin birinci sayfasında genelde sağ üst köşede yer alan röportajlar bir zamanlar itirafçı olanların bir masanın arkasında durup kameralara pişmanlıklarını anlatmasına benziyordu.
Evet o zaman aforoz edilenler oldu, katılacakları konserler iptal edildi, devlet tiyatrolarından çıkartıldı. Ama şimdi zaman iktidar için yeniden yapılanma zamanı. Ortadoğu’ya, Afrika'ya, Latin Amerika'ya daha çok dizi satılmalı, daha çok mesaj iletilmeli, yeni bir sömürgeciliğin kapıları aralanmalı. Öyleyse ‘güzel kadınların’, ‘yakışıklı erkeklerin’ boy gösterdiği diziler ile aralanan kapılardan girip, elde ettikleri sempati ile oradakilere kendi mesajlarını iletmeleri gerekiyor. Malum “söz konusu vatan ise gerisi teferruattır” bakışı var. O zaman bugüne kadar insanları günlük yaşamdan koparan, başkalarının acısını izleyip haline şükretmesini sağlayan, ekran başına kilitleyen, senaristler, oyuncular, menajerler, yapım şirketleri bu yolda kurban edilebilir. (Mİ/TY)